Eskiden ülkücülerin tamamını tanıdığım ağabeylerim, amcalarım, baba dostlarım gibi sanırdım. Hepsini bu yüzden çok ama çok sever, saygı duyardım.

Meğer ülkücülük eskidenmiş... Dobraydılar, merttiler, cana yakın, babacan, yardımsever, nazik, yiğit ve gözüpekdiler.

Bir kısmı rahmet-i rahmana kavuştu. Bir kısmı da yaşıyor. Allah uzun ömürler versin. "Yeğenim" dediklerinde şöyle kocaman omuzlarından tutup sarılasım gelirdi ki, birçoğuna dayanamayıp "aslan amcam" diye atlamışlığım vardır.

Güvenilirdiler; sırtınızı korkmadan yaslayacağınız dağ gibi adamlardı hepsi.

Güler yüzlüydüler, güldüklerinde ay gibi olurdu gözleri kısık kısık.

Şakacıydılar; denk gelince takılmadan edemezlerdi. Türlü zulümlerden, sürgünlerden,  işkencelerden çıkmış idam sehpalarında yargılanmışlardı ama hayatı da ellerinde tuttukları kehribar tesbihe dizmişlerdi.

Küçüktüm o zamanlar, hepsi babamın bıyıkları gibi, o filmlerde gördüğüm Hun askerlerinin bıyıkları gibi sarkık bıyıklıydılar. Sonradan "ülkücü bıyığı" olduğunu öğrendim.

Hepsi delifişekti; türkü severlerdi güzel türküler dinlerlerdi. Türküler söylerlerdi. Onlardan öğrendim türküleri sevmeyi.

Yeni Anayasa devleti yıkmaksa ne yapmalı? Yeni Anayasa devleti yıkmaksa ne yapmalı?

"Çırpınırdın Karadeniz" duymaya görsünler gözleri dolardı o kocaman kocaman adamların. Sesleri titrerdi. Ayağa fırlar, yüreklerini ellerine alır, ciğerlerini dağlar gibi gür sesleriyle eşlik ederlerdi hep bir ağızdan.

Severlerdi birbirlerini, hem de çok severlerdi. Arkadaştılar, kardeştiler, gardaştılar...

Kadınlar da vardı o zamanlar bacıları, asenaları, gökçeleri vardı.

İftira edilmeyen, çamur atılmayan, herkesin arkadaşlarını, bacılarını, gökçelerini başlarının üstünde Tanrı Dağı'nın doruklarında tuttukları zamanlar.

Kirlenmeyen bir zamanda tanıdım ben onları. Allah uzun ömürler versin, içlerinde hayatta olanlar var.

Kimsenin onlara dil uzatamadığı ve kimseye dil uzatmadıkları zamanlarda kimse dil uzatmadı ve kimseye de dil uzatmadılar.

İyi ki tanımışım onları vefat edenler ve hayatta olanlar hep gözümün önünde..

Bir kısmı doru bir atın terkisinde koyup gitti bizi. Biliyorum Tanrı Dağı'nın eteklerinde o gür sesleriyle türküler söylüyorlar.

Şimdi meraklardayım: "Bu tezgah kuranlar, iftira atanlar, çamur atanlar, yaltaklananlar, koltuk için namusa dil uzatanlar, koltuk uğruna namussuzluğa sessiz kalanlar, tarafsızım diyen yavşaklar, bu rezil kepaze adamlar, utanmadan "Ülkücü" kelimesini ağızlarına alanlar, yüreklerinde değil ağızlarında sakız yapanlar, bunlar o zamanlar yoktu. İyi ki de yoktular. Bunlar hangi çukurdan çıktı da o tertemiz maziyi kirletmeye namzet oldular? Kim bunlar?"

AV.HÎLAL GÜLTEPE

Editör: Kerim Öztürk