O kadar çok şey konuşuyoruz ve tartışıyoruz ki, hiç birini anlamıyor(uz)m!

Hepimiz boş konuşuyoruz...

Çünkü tartıştığımız ve konuştuğumuz konular nerede ise yüzyıllardır başımızda duruyor! Öyle ise neden konuşuyoruz?

Hiç akıl edip "yahu durup durup biz aynı şeyleri tekrar edip duruyoruz" diye kendimize sormuyoruz...

Hadi cahilimiz böyle yapıyor ama eğitimlimize yani mürekkep yalamışımıza ne diyelim? Ya da en iyi niyetle demek gerekirse okumuşumuzda cahilliğin pençesinde her halde...

Lozan'ı çiğneyen bir “tarihi” tören Lozan'ı çiğneyen bir “tarihi” tören

Son aylarda mümkün olduğunca haber seyretmiyorum ve olan biteni izlemiyorum. Nedeni ise her şeyin papağan gibi tekrar edilip durmasıdır.

Şimdilerde ekonomik sıkıntıları çok konuşur olduk. Maaşlar yetmiyor, emekliler sürünüyor, çarşı pazar almış başını gitmiş, döviz uçmuş, çarşı pazar ateş pahası gibi beylik lafları izlemek istemiyorum... Bunlar benim tabirim ile "ekonomi geyikleri" çünkü ben bunları yarım asırdır duyarım ama değişen bir şey yoktur.

Prof. Dr. Mustafa Akdağ (1913-1973)'ın bize ışık tutacak "Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi" diye bir çalışması var. Akdağ bu çalışmasında, 1243-1559 yılları arasında Anadolu'nun ekonomik ve toplumsal yapısını anlatır. Yine 1550-1603 yıllarında Anadolu'da ortaya çıkan ayaklanmaları ve sonuçlarını incelemiştir.

Bu çalışmalarda 16.yüzyıldan itibaren tarımsal üretimden vaz geçenlerin Türkiye'nin toplumsal yapısını ve devlet düzenini temellerinden nasıl sarstığını bizlere hatırlatmıştır.

Bunların yanı sıra medreselerde eğitim gören softaların önemli bir bölümünün içine düşmüş oldukları ahlak dışı durumları sergileyerek bozulmaya yüz tutmuş sistem konusunda bizleri aydınlatmıştır.

Hiç yabancı gelmiyor bunlar değil mi? Güncel dediklerimiz dün de var!

Yine eğitim sistemimizdeki çöküşü, tarım ve hayvancılıkta üretimden vazgeçişimizi, ahlâkî yozlaşmayı, devlet hayatındaki israf ve yolsuzlukları, vatan topraklarının talanını, siyasetin kirliliğini güncelmiş gibi konuşup durmaya gerek yok!

Bırakalım sızlanmayı! Cebinizden üç kuruş eksilmese sesiniz bile çıkmayacak yüzyıllardır sürüp giden bu kara düzen karşısında...

Diğer bir güncel konu Ukrayna-Rusya Savaşı! 

Hangi haber kanalını açsanız savaş canlı olarak yayınlanıyor ve adını ezberlediğimiz kadrolu yorumcular benzer şeyleri günlerdir tekrar ederek söylüyorlar. Kimse çıkıp anladık demiyor!

Bu bir paylaşım savaşıdır. Dünyanın efendileri, güçlü devletler üzerinden bu paylaşımı yeniden yapıyorlar. Daha da sürecek! Hatırlayın Rusların ilk günlerde "Üçüncü Dünya Savaşı başlamıştır" sözlerini...

Ukrayna, Hitler Almanya'sının da hedefinde olan bir ülke... Belki Alman İmparatorluğu için de öyleydi! Çünkü yer altı ve üstü zenginlikleri ile çok iştah kabartan büyük bir ülke...

Eğer İkinci Dünya Savaşı'nda olup bitenlere ve AB'nin lokomotifi Almanya'nın Ukrayna'yı illa AB'ye tam üye yapma gayretlerini bilsek (Keza buna ABD'nin Ukrayna'yı NATO üyesi yaparak işgal etmek istemesini eklesek) bugün Ukrayna bizim için bir güncellik değeri taşımayabilirdi! Keza Rusya Çarlığı ile Sovyet dönemi Ukrayna-Rus ilişkilerini dinsel boyutuda dahil olmak üzere analiz edebilseydik bu savaşı anlar ve önümüze bakardık...

Bu işle bir vatandaş olarak öyle uzun boylu ilgilenmeye ve konuşmaya gerek yok. Konunun diğer kısmı devleti yönetenleri ilgilendiriyor.

Suriyeli, Iraklı, Afganlı, Afrikalı sığınmacılar konusu ile Türkiye ilk defa karşılaşmıyor. Ama Osmanlı ama Cumhuriyet dönemlerinde bu ülkeye gayrı Türk göçleri sıklıkla olmuştur. Bu yolla demografik yapımız sayısal ve kültürel olarak değiştirilmeye çalışılmıştır. Onun için endişeye mahal yok! Zaten Türkiye'ye gayrı Türkler hakim, biraz daha gelse ne olur ki?

Süleyman Paşa türbesi terk edildi diye ortalığı ayağa kaldıranlar her halde Türkiye'nin yarısından fazla bir yüzölçüme sahip vatan topraklarının Balkanlarda terk edildiğini unuttu? Onun için 20 Türk adası Yunan'a terk edilmiş benim için her hangi bir güncel değer taşımıyor!

Bu demografiyi bozma ve vatan topraklarını bırakma konularında tek suçlu dışarıyla irtibatlı olan gayrı millî "müesses nizam"dır. Öyle ise güncel olanları düşünmeye ve konuşmaya ne gerek var? Zaten bizden olmayan birileri bizim adımıza karar vermiş ve uyguluyor!

Diğer bir önemsiz güncel konu da, kimin cumhurbaşkanı adayı ve Cumhurbaşkanı olacağı konusudur. Boşuna konuşuyor ve temcid pilavı gibi yazıp duruyorsunuz! Türkiye'de cumhurbaşkanlığı konusu hep tartışılır ancak halkın dediği hiç bir zaman olmaz. O zaman niye tartışıyorsunuz? Esas konuşmamız gereken konu kimin cumhurbaşkanı olup olmayacağı değil bir Türk'ün cumhurbaşkanı olup olmayacağıdır! Bunu konuşamıyoruz / konuşturmazlar bile!!! Gayrı Türk siyaset (iktidar-muhalefet) elbette bir gayrı Türk'ün cumhurbaşkanlığını bu konunun farkında bile olmayan Türklere yine kabul ettirecekler gibi gözüküyor.

Eğer biz Türklerin hafıza sorunu olmasaydı (Türk'ün Hafıza Sorunu - Fuat Yılmazer / BilgeOğuz Yayınevi) güncellik bu kadar bizi esir alırmıydı?

Bunlara rağmen bu kadar değersiz (!) bir güncellik var iken nasıl olur da, Türk olarak varlığımızı sürdürüyoruz derseniz oda ünlü tarihçi Hammer'in "Türk tek başına bir kuvvettir. Azmini ve iradesini kanından alır" saptamasının doğruluğundan dolayıdır derim...

Onu için güncelle değil geçmişten beri gelen güncelle kendini su yüzüne çıkartan temel konularla ilgileniyorum! Bana ne hayat pahalılığından...

Özcan PEHLİVANOĞLU
28 Nisan 2022 / İzmir

Editör: Kerim Öztürk