Geçen yazımda, her şey pahalılaşmıyor, biz fakirleşiyoruz demiştim. Her şey pahalılaşmıyor, biz ucuzluyoruz, insanlarımız ucuzluyor.

Bir ülke ucuzlarsa ne olur? Yabancılar bakar, ülkede satın alıp kullanabilecekleri neler var? Hani konvertibl paralar vardır ya. Doları, euroyu, sterlini, Japon yenini her yerde kullanabilir, her paraya çevirebilirsiniz. Teorik olarak TL de öyledir ya… İşte tıpkı paralar gibi ülkelerin de konvertibl değerleri vardır. Bunlar ucuzlayınca, dışarıdakiler onları satın alır. Bizde böyle ne var? Fiyatları komik seviyelere düşmüş şirketler, işletmeler… Araziler ve o araziler üstünde yükselmiş binalar. Bunlar satın alınır. Borsamız bu sebeple yükseliyor. Bu sebeptendir ki evlerimiz, binalarımız artık Türklerin alabilecekleri seviyelerin çok üstüne çıktı. Fakat bu saydıklarımın olumsuz yönleri de var. Bunlar hep Türkiye içinde, toprağımıza çakılı taşınmazlar. Yabancı bunları alsa da arabasının bagajına koyup götüremez değil mi? Veya tıra yükleyip… O yüzden ucuz olmaya ucuzlar ama tam anlamıyla konvertibl değiller.

Asimilasyona yatkın olan Türk'ler için bunların bir önemi var mı? Asimilasyona yatkın olan Türk'ler için bunların bir önemi var mı?

Peki, hangi değerimiz menkul, yani nakledilebilir, yani taşınabilir? Petrolümüz yok şükür, boru hattıyla, tankerle alıp götürsünler. Olsaydı, ABD çoktan Irak’taki gibi bize de demokrasi getirirdi. Petrol olmadığından demokrasi getirmeyi ağırdan alıyor ama vaz geçmiyor. Irak’ı üçe, Rusya’nın da işe katılmasıyla Suriye’yi de birkaç parçaya böldü. Bizde de bölme işleri yürüyor ama ağırdan yürüyor.

GİDENLER GİDER, KALANLARI TUTUKLARIZ

Fakattt… Öyle bir sermayemiz var ki hem taşınabilir hem de yüzde yüz konvertibl: İnsan. İşte bu sermayemiz de ucuzladı. Uzmanlığından, beyninde taşıdığı bilgi ve becerisinden, deneyiminden yararlanabileceğiniz Türk insanı çok ucuz. Eğer özellikli doktorumuz, mühendisimiz, bilim adamımız burada 1.000 dolar, orada 10.000 dolar alıyorsa, gider. Zeki ve becerikli gencimize dışarısı kucak açarken o, burada aşağılanıyor, fikrini söylediğinde hırpalanıyor, hapis baskısı altında yaşıyorsa… Gider. Siz her diplomayı eşdeğer, kâğıt üstündeki her unvanı birbirinin aynı sanıyor ve öyle davranıyorsanız; hatta mülakattaki başarı meslekteki başarıdan üstündür ahlaksızlığına sıkı sıkı sarılmışsanız, yani siz kötü idareciyseniz ve özde kötü insansanız, gider. Tıpkı “Kötü para, iyi parayı kovar” diyen Gresham kanunundaki gibi, kötü insan, kötü yönetici de iyi insanı, değerli insanı kovar. Hatta üstüne üstlük, onun gidişinden mutlu olur; bıraktığı boşluğa “bizden” adamları yerleştirir. (22-28 Nisan tarihli Oksijen gazetesinde Bekir Ağırdır’ın yazısına da bir göz atın.) İyiler gider, siz ikinci, üçüncü kaliteyle idare edersiniz. Hayırlı olsun.

İNSAN SERMAYESİ POLİTİKAMIZ

AB ile yaptığımız, sığınmacı kaçakların geri kabul anlaşmasını hatırlıyor musunuz? AB ülkeleri, yakaladıkları kaçakları Türkiye’ye iade edecek, Türkiye de bunları “geri kabul” edecekti. Ancak kaçakların yakalandığı AB ülkesi, bize verdiği kaçaklar kadar sığınmacıyı, mesleklerine, becerilerine göre seçip alacaktı. İnsanları atığa, çöpe benzetmek doğru değil ama, teşbihte hata olmaz, bu mekanizma bana Avrupa’nın çöplerini bize yıkmasını hatırlattı.

Ve biz bu aşağılayıcı anlaşmayı, Türkiye’ye hakaret eden anlaşmayı imzaladık! Çünkü bu, bizim insan sermayesi politikamıza bire bir uygundu.

OKUMUŞSA TEHLİKELİDİR

Bizim insan sermayesi politikamız yok diyorlar. Bal gibi var. Biz kaliteli insanı, eğitimli insanı iten, kalitesiz ve eğitimsiz insanı kayıran bir insan sermayesi politikası izliyoruz. Biz, okumuş insandan tırsıyoruz. Okumamışın, cahilin cehaletine güveniyoruz ve ona dayanıyoruz. İşte bu, bizim insan sermayesi politikamız. Kamuoyu araştırmalarına bakınız. Seçmenin parti tercihi ile eğitim seviyesini sorgulayan araştırmalara… Ne görüyorsunuz? Eğitim seviyesi ile iktidara destek ters orantılı! Eğitim seviyesi yükseldikçe muhalefetin şansı artıyor.

UCUZLAYANI SATIN ALIRLAR

İnsan ucuzlayınca onu bir başka tarzda kullanmak da kolaylaşıyor. En kalitelileri, en iyi ve en zekileri Türkiye’den çekip almak bir yol. Fakat bir başka yol daha var. O kadar donanımlı olmayanlara da Türkiye içinde kendi millî çıkarlarınıza uygun işler yaptırabilirsiniz. Stiftungların, GONGO’ların, Foundationların piyasası genişleyebildiği kadar genişler…

Bu arada GONGO’nun ne olduğunu bilmeyenlere açıklayayım: Hükümetlerce Organize Edilen Hükümet Dışı Kuruluşlar. Yani hükümetin, hatta gerekirse ordunun emrinde sivil toplum kuruluşları! Yanlış anlaşılmasın, buradaki “hükümet” ve “ordu”, bizim hükümet ve ordu değildir.

Bunların Türkiye’de, döviz cinsinden harcadıkları miktarı arttırmadan arttırdıkları faaliyetleri hakkında yeni bilgiler var… Fakat bu yazı bitti.

Özetle: Ucuzlayanı satın alırlar.

Nedense son cümleyi yazdıktan sonra aklıma geldi. Bizim insan hakları takipçilerinin şu iki konuda bir yorumu oldu da ben mi kaçırdım: 1) Çin zulmünden kaçan Uygurları Çin’e iade eden ülkeler arasında birinci sırada yer almamız- Utanç Haritası: www.karar.com/dunya-haberleri/utanc-haritasi-1663288 ve 2) İngiltere’nin “Uyruk ve sınırlar yasa tasarısı”: www.karar.com/dunya-haberleri/ingilterede-tartismali-uyruk-ve-sinirlar-yasa-tasarisi-parlamentoda-1663300

Editör: Kerim Öztürk