Türk milletinin içeriden ve dışarıdan kuşatıldığını söylemek pek yanlış bir şey olmaz!

Bu yeni bir durum olmadığı gibi bir çok şeyi çabucak unuttuğumuz için tarih boyunca sıklıkla tekrar eden bir durumdur...

Başımıza gelenleri düşünmediğimiz gibi gelecek olanları da akıl edemez bir halimiz vardır. Yani anlayacağınız her zaman sonuçlar sebebi ile bir dövünme pozisyonundayız...

Böyle olmasına rağmen çoğumuz "dualı bir millet" olduğumuzu kabul eder ve Allah'ın her daim yeni lütuflar sunarak Türk milletinin yanında olduğunu söyleriz.

Mesela bedeli ağır ödenmiş olsa da, vatan dediğimiz bu topraklar bize Allah'ın bir lütfudur.

Yine İstanbul'un fethi ile çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmet Han gibi bir şahsiyet bize Allah tarafından bahşedilmiş bir lütuftur...

Keza bunlara nice devlet adamlarını, sanatçıları, mimarları vs. eklemek mümkündür. Örneğin eserlerini bugün bile gıpta ile seyrettiğimiz Mimar Sinan gibi...

Allah'ın bize son lütuflarından biri de şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun önderlik ettiği mücadele ile nispeten de olsa bağımsız bir devletin vatandaşları olarak kendi bayrağımız altında özgürce yaşıyoruz... Az buz bir nimet değildir bu!

Zaman zaman konjoktürel hadiselerde bize Allah'ın bir lütfu olarak faydaya dönüşür. Mesela 1950'lerin sonunda Kıbrıs konusunda garantörlüğümüzün kabulü ile 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatımızın hukuki alt yapısının oluşması gibi...

Türk Milleti, eğitimi karartıldığı için kendi menfaatlerini bilemeyecek ve anlayamayacak kadar cahil bırakılmıştır. Aynı zamanda medyası yerli ve milli olmadığı için olayları ve başına gelenleri yorumlayamayacak durumdadır. Bu bir içeriden kuşatılmışlık halinin dışarı vurumudur. Aksi olsaydı bu kadar yalpalamaz ve sıkıntılar içinde olmazdık.

Çatıya güneş enerjisi kurdular! Şimdi elektrik satıyorlar... Kazandıkları para şaşkına çeviriyor Çatıya güneş enerjisi kurdular! Şimdi elektrik satıyorlar... Kazandıkları para şaşkına çeviriyor

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Allah bizlere lütuflar sunmaya devam etmektedir.

Bunlardan biri de, internetin ortaya çıkışı ile yaşamımıza giren "sosyal medya" olayıdır. Yani içeriden ve dışarıdan kuşatılmışlığımızı yarıp aydınlığa çıkmak için kullanabileceğimiz en önemli araçlardan biri "sosyal medya"dır.

Peki biz bu kadar önem atfettiğimiz "sosyal medya"yı lehimize sonuçlar doğurabilecek şekilde kullanabiliyor muyuz? Tabii ki, pek çok şeyde olduğu gibi yine cevabımız "hayır" olacaktır!

Türk Milleti, bilgiye ulaşmak ve olayları doğru okuyabilmesi için sosyal medyayı çok iyi kullanmayı başarmalıdır.

İstiklâl Marşımızın "korkma" diye başlamasından da anlaşılacağı üzere milletimiz yüzyıllar boyunca "hakim güç" tarafından korkutulmuştur. Bu korkuyu günümüzde de, sosyal medyada bariz bir şekilde görmekteyiz.

Sosyal medya enstrümanları (Facebook, Twitter, Instagram, WhatsApp vb.) nerede ise vefat, taziye, başsağlığı, doğum, yaşgünü ve anıları paylaşma organlarına dönüşmüştür. Hâlbuki kontrolü oldukça zor olan bu mecra amaca en uygun bir şekilde kullanılmalıdır.

İnsanlar gerçekleri ve bunlar hakkında yorumlarını açıkça paylaşmalıdır.

Ancak malumunuz olduğu üzere "korkunun ecele faydası yoktur." Allah''ta bilemem ama her zaman lütuflarda bulunmayabilir yada biz bize sunduğu lütufların farkına varamayabiliriz... Bu nedenle lütuf olduğunu anladığımız şeyleri iyi değerlendirmeliyiz.

Gelin Türk milleti olarak "sosyal medya" mecrasını korkmadan ve iyi kullanalım. Bu içinde bulunduğumuz durumdan çıkmak için bize büyük faydalar sağlayacaktır. Unutmayalım ki; korkarsak söner bize ait olan bu şafaklarda her şey!!!

Özcan PEHLİVANOĞLU
23 Mart 2022 / İzmir

Editör: Kerim Öztürk