Efendim, talebenin biri maneviyat dersi aldığı hocasından öylesine çok istifade eder ki bir ara insanların manevi durumunun yazıldığı yer olan (Levh–i mahv ve isbatı) dahi keşfedecek hale gelir. Bakar ki hocasının ismi şakiler arasında yazılıdır. Yani cehennemlikler listesindedir hocası. Çok üzülür hocasının bu durumuna da bir ara yutkunarak anlatır keşfini.
– Hocam der maalesef durumunuza vakıf oldum. İsminiz şakiler defterinde yazılıdır!.
Hocası acı bir tebessümle cevap verir:
– Oğlum der sen bugün görmüşsün, ben tam kırk yıldır görüyorum o yazıyı!.
Öğrencisi hayret eder:
– O halde der, nasıl ümitsizliğe düşmüyor da yine tam bir sebatla devam ediyorsunuz?
Hocasının cevabı kesin:
– Ne yapayım evladım, gidecek başka kapım mı var?
Şu gerçekleri ilave eder sözlerine:
– Biliyorum ki der O, yanlış yazı yazmaz. Bir insan neye layıksa onu yazar!. Demek ki benim layığım şimdilik budur. Ben halimi değiştirir de iyiye layık olursam yazı da halime göre değişir, iyi yazılabilir. Onun için iyiye layık hale gelmeyi bekliyor, ümidimi yitirmiyorum.
O sırada öğrenci bakar ki yazı değişmiş cehennemlikler listesinden çıkarılan hocası cennetlikler listesine yazılmış. Şöyle deniyor yazıda.
– Bu sebatı hürmetine onu artık şakiler listesinden çıkarıp saidler listesine kaydettik. Sebatıyla buraya layık olduğunu gösterdi, biz de adaletimizle onu layık olduğu yere yazdık!