Ah şu bizim “mütareke solcuları”

İstanbul Barosu Genel Sekreteri Avukat Hüseyin Özbek.
Aslında birçok insanın 7 Haziran 2015 günü ve sonrasına dair beklentileriyle de yakından ilgili bir konuda, “Türk Solu’nun Kürtçülükle imtihanı” mevzundaki görüşlerini paylaşmış Özbek bu yazısında:
 “Cumhurbaşkanlığı seçiminde işe yaradı. Milletvekili genel seçiminde tekrar edilecek. Kürtçü partinin Türk yoğunluklu bölgelerde pazarlanmasında Cumhurbaşkanlığı seçiminin zengin deneyimlerini göz önüne alacaklar.  BDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’a poşusunu, şal şepiğini çıkarttırıp, takım elbiseyle vitrine çıkaran üst akıl HDP’yi Haziranın siyasal turfandası olarak piyasaya sürmektedir. 
(...)
Olgularla değil algılarla yönetilen, toplum mühendisliğinin yoğun mesaisine sahne olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Etno feodal, ayrılıkçı bir siyasi hareketin laikliğin, çağdaş değerlerin, demokrasinin sigortası olarak yutturulmasına yönelik bilinç bombardımanına maruz bırakılan zavallı ülkemizden! 
Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye ile petrol kuyularının bekçiliği görevi verilecek Kürdistan çevrilen filmin ana temasıdır. Filmde sıradan figürasyondan öte bir konumu olmayan tetikçilerin kendilerini başrol oyuncusu sanmaları işin komedi boyutuyla ilgilidir. Emperyal senaryoda roller en ince ayrıntısına kadar baştan belirlenir. Güncellenip günümüze uyarlanan yüzyıllık senaryonun sahnelenişinde kimin yönetmen, kimin oyuncu, kimin piyon olacağı, kimin ne oynayacağı çoktan kararlaştırılmıştır.
Sözün kısası etnofeodal, ayrılıkçı bir silahlı hareketi meşruiyet sınırları içinde bir sistem partisi, demokrasinin sigortası olarak pazarlamaya yönelik psikolojik harekat son hızla sürdürülmektedir. Halkın ortalama algısındaki bölücü imajının buharlaşmasıyla siyasal Kürtçülüğün demokratik hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru olarak kabullenmesini sağlayacak toplumsal hipnozun etkileri sanılanın ötesindedir. 
Mütareke  İstanbul’unun İngiliz doğumhanesinde dünyaya gözlerini açan,  İngiliz beslemesi Kürdistan Teali Cemiyeti’ nin ( Kürdistan Yükselme Cemiyeti ) güncellenmesinden başka bir şey olmayan etno feodal parti sol makyajla piyasaya sürülmektedir. 
Kürdistan Yükselme Cemiyeti’nin; HEP’ten DEHAP’a, HADEP’ten BDP’ye senede bir adı değiştirilse de çekirdek kimliği ve hedefi asla değişmemektedir.  Şimdilik HDP adını kullanan etno feodal oluşumun amigoluğu da emek savunuculuğu, sermaye karşıtlığı gibi ağır bagajlardan kurtulunca kuş gibi hafifleyen bizim sömürge soluna verilmiştir. Sınıfsal duyarlılığını yitirince etnik duyarlılıklar geliştiren bizim mütareke solunun görevi emek tribününden yapacağı tezahüratla kafaları karıştırmaktır.
Halk nezdinde hiçbir saygınlığı ve inisiyatifi kalmamış, kerameti kendinden menkul kimi solcu eskilerinin, kimi siyasi enkazların iltica ettikleri etnik kampa iyi bakınız. Emek safındaki onurlu mücadeleyi terk edince  siyasal Kürtçülüğün kapısında marabalıktan, yanaşmalıktan başka yapacak bir işlerinin kalmadığı anlaşılıyor.
Bizim mütareke solcuları antiemperyalist antikapitalist devrimci mücadeleden kopunca feodal dönemin toprak soylusu senyörlere kapılanan serflere ne kadar da benziyorlar.” 
Kahraman dedelerin vatanperver torunları
Haftanın ikinci mektubu Ezgi Tezcan’dan...
“Yalanların, iftiraların, ihanetlerin havalarda uçuştuğu bu günlerde isimsiz bir kahramanımızın” kendi öz dedesinin, hikayesini paylaşmış. Vesile olsun dua yollayalım:
 “ 1. Dünya Savaşı... 
Erzurum’un Merkez ilçesi Güzelyurt Köyü...
Köyün erkeklerinin çoğu cephede, az sayıda kalanlar da baskınlarla katledilmiş. Büyük dedem onlardan biri. 
Köylerine baskın oluyor. (İşkenceleri yazmak istemiyorum) Kadınları, kızları, çocukları toplayıp götürüyorlar.  Dedem üstüne bir çarşaf geçirip kadınların arasına katılıyor. Bir mağaraya hapsediliyorlar. Belirli aralıklarla içlerinden birileri götürülüyor. Giden dönmüyor. Bir çare düşünüyor dedem. Buluyor da. Kadınlara, çocuklarının dışkılarını ellerine yüzlerine sürmelerini söylüyor. Yapıyor kadınlar. Kokudan giremiyor katiller içeri. ” Ya Allah “ diyerek koşuyor dışarı dedem. Tam kapıda süngü darbesi geliyor kafasına. Katiller ” nasılsa ölür “ diye koşmuyor peşinden. Dedem ise karpuz gibi ayrılan kafasını iki eliyle tutarak koşuyor durmadan. (Bir insanın o kafayla hayatta kalması mucize derdi.) Böcekler sarıyor kafasını, dayanamıyor düşüyor. Bir müddet sonra, ne kadar zaman geçtiğini bilmeden uyanıyor. Yine koşuyor. Diğer köye ulaşıyor. Olanları haber veriyor ve geriye kalanların kurtulmasını sağlıyor. Dedem üç sene yaşamış kafasındaki o yarıkla.
Allah rahmet eylesin.
Onun gibi yüzlercesi olduğundan da eminim.
Uydurma bir hikaye gibi geliyor değil mi? Çocukken bana da hikaye gibi gelirdi. İşte biz böyle bir milletin torunlarıyız Selcan Hanım. Tüm bunlara rağmen biz hiçbir zaman kin ve nefretle büyümedik. Dedem hiçbir zaman ” Ermeniler bize bunları yaptı “ dememiş. ” Çeteler yaptı “ demiş. ” Her milletin iyisi kötüsü vardır “ demiş. Baba tarafından da Kırım Türküyüm. Bilirsiniz onların yaşadıklarını da. Hiçbir zaman ne bir Ermeni’ye ne bir Rus’a nefret duydum, kin besledim. Benim çocuklarım da beslemeyecek, yaşananları bilecekler, unutmayacaklar ama asla kin ve nefretle büyüyüp gelecektekileri yargılamayacaklar. Onlar kocaman bir yalanı dünyaya anlattılar, inandırdılar ama biz gerçekleri kimseye anlatamadık.” 
Haksızlık
Cihangir Sefercik  “Son Mektup”  filmine eleştirimi eleştirmiş;  “Siz Atatürk’süz demişsiniz ama film içinde Atatürk’ün olduğu bir bölüm var”  demiş.
Evet “bir” bölüm var; ve Sefercik dönüp yeniden okursa eleştirdiği yazımı, o “bir” bölümün varlığını da, film içinde nasıl yer aldığını da zaten belirttim.
Karşımızdakini haksızlık yapmakla suçlarken haksızlık yapmayalım değil mi?
***
Hacettepe’de skandal
Son 13 yılda üniversite yönetimlerine yapılan atamaların, bilim yuvası dediğimiz bu eğitim kurumlarındaki bölücü olayların tırmanmasına göz yumduğunu savunan Tamer Abuşoğlu’nun tepkisi Hacettepe Üniversitesi rektörüne:  “Hacettepe Ünversitesi, Beytepe Kampüsünde PKK faşizminin ırkçı saldırılarına uğrayan yurtsever öğrencilere ” siz onların bayrağına ve değerlerine saygı duymazsanız, onlar da sizin bayrağınıza saygı duymaz “ sözlerini sarf eden rektör Murat Tuncer, Türk Bayrağı ile PKK paçavralarını aynı değer ölçütleriyle eşitlemiş ve kampüs içindeki PKK vandalizmine arka çıkmıştır. (...) Yazık Hacettepe gibi marka bir üniversitenin düştüğü duruma yazık...”