AKP de bu hain plana düşerek dört masum (!) ve çalışkan bakanı önce görevden almış, ardından da soruşturma komisyonu kurdurmuş.
Derken AKP şoku atlatmış, aklını yeniden başına devşirmiş. Derhal Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirmiş, bakan çocukları için operasyon yapan polisleri ve savcıları görevden almıştır. Mahkemeleri lağvetmiş, yeni mahkemeler kurmuştur. HSYK’da kökten değişikliğe gitmiştir. Hatta HSYK seçimlerinde istemediği bir sonuç çıkacak olursa bunu tanımayacağını bile ilan etmiştir.
AKP bununla da yetinmemiş, kendi kurduğu komisyona aylarca üye vermemiş, sonra komisyona gelen klasörlerin sayısını yarı yarıya azaltmış, ardından klasörlerin indekslerinin olmadığını ileri sürerek evrakı yeniden savcılığa göndermiş, devamında komisyon çalışmalarına yasak koydurmuş, en sonunda da komisyon kararlarının açıklanmasını 5 Ocak tarihine kadar erteletmiştir.
Bağımsız ve tarafsız (!) hale gelen yargı, birbiri ardından takipsizlik kararları, takipsizlik kararına itirazları reddetmiştir. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile göz altına alınanları serbest bırakmış, ardından el konulan paraları faiz ilave ederek iade etmiştir. Böylece kısmen de olsa kamu vicdanı (!) için AKP ne gerekiyorsa yapmıştır.
Halledilmesi gereken tek bir şey kalmıştır. AKP’nin kerhen TBMM’de kurmak zorunda kaldığı yolsuzlukları soruşturma komisyonunun Yüce Divan’a sevk ile ilgili karar vermesini engellemek.
Durum yüce katta değerlendirilmiş ve bu yüce irade, basın yoluyla halkı ikna etmek için medyayı devreye sokmuştur.
Yandaş ve yanaşma basın aldığı talimatla derhal harekete geçmiştir. “Yüce Divan Darbenin Son Halkası”, “Yüce Divan siyasi kapan”, “Yüce Divan’la Darbe Girişimi”, “Yüce Divan aracılığıyla Anayasa Mahkemesi üzerinden vesayet kurmak”, “Temel Hak İhlali Olur”, “AYM Ana Muhalefet”, “Yüce Divan Kumpası”, “Darbeye biat, Millete Boykot”, “Yüce Divan Darbeye Destek Olur” sloganları ile medya, komisyonun AKP’li üyeleri üzerinde büyük bir baskı kurmuştur.
Sonuçta TBMM Soruşturma Komisyonu’nun AKP’li dokuz üyesi yolsuzluktan 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmesine karşı oy kullanmıştır. Komisyonun 5 muhalefet üyesi ise 4 bakanın dördünün de Yüce Divan’a gönderilmesi gerektiği yolunda oy kullanmışlardır. Sonuçta AKP’nin oylarıyla AKP’li bakanlar aklanmıştır.
AKP’lilere göre dört bakanın da bütün eylem, konuşma ve icraatlarından dolayı yargılanmasına gerek yoktur. Muhalefet hepsi her suçtan gitsin demiş, AKP hepsi hiçbir suçtan Yüce Divan’a gitmesine gerek yoktur iradesini ortaya koymuştur.
AKP döneminde Hukuk -üstatların söylediği gibi- güçlülerin delip geçtiği güçsüzlerin ise takılıp kaldığı bir örümcek ağına dönmüştür. Adalet de bu dönemde kaba bir biçimde ‘bir şeyi yerli yerine koymak, her hakkı hak sahibine vermek’ olmaktan çıkmıştır. AKP döneminde adalet artık ‘güçlünün işine gelendir’, yasa ise artık ‘güçlülerin hizmetindeki paspastır.
Adalet, eşitlik, hukuk ve yasa adına ne varsa bir yana, iktidarın ağırlığı diğer yana konulmuştur.
Sonuçta AKP ile adalet bir terazinin iki kefesi haline gelmiştir, birisi alçalmadan diğeri yükselmiyor.
Türkiye’de hukukun gücü değil, gücün hukuku, bütün kabalığıyla devlet yönetiminde hakim hale gelmiştir.
AKP, milletin gözlerinin içine baka baka yolsuzluğu yol, haksızlığı hak, zalimliği adalet kılıfına büründürmüştür.
İktidar bu tutumuyla kamuoyu ve halkın zekâsıyla resmen alay etmiştir. Yolsuzluk eskiden fiili olarak AKP’nin koruması altındaydı, komisyon kararıyla bu durum resmileşmiştir. AKP, çok kısa bir süre sonra komisyondaki tavrının siyasi bedelini ödemek zorunda kalacaktır.