" Düşünme, kullandığı bilgi kaynağı itibariyle iki çeşittir.

Birincisi; hayâl, tahayyül, sezgi ve duygulardan kaynaklanan bilgilerle düşünmedir.
Bu düşünme; akıl ile yapılır ama bu akıl ve düşünme, sistemli değildir.
Bu aklın ürünleri test edilemezdirler, indî, kişisel, sübjektif ve âfâkidirler.
Mitolojik, edebî ve mistik fikirler bu kısma girerler.

İkinci düşünme, akılcı ve bilimsel düşünüştür.
Bilimin tespit ettiği gerçek bilgiler kullanılarak insanın ürettiği sistemli, ilkeli beşerî akıl (reason, ration) ile yapılan düşünmedir.

Antik Patara’nın muhteşem tarihi Antik Patara’nın muhteşem tarihi

Çağımızda düşünme, bilimsel, bilim de akılsal olmuştur.
Çünkü bilim akılla üretilmekte, akıl da bilimle çalışmaktadır.

İnsanlığın düşünüş düzeyi, MÖ Binli yıllarda felsefe ile birlikte ilk akılcı ve bilimsel düşünmeye başlamıştı.
Bilindiği üzere, o dönemlerde ilk filozoflar, aynı zamanda doğa bilimcileriydiler.

Felsefe de bilimin yolunu açan bir dozer gibiydi.

Fakat akılcı ve bilimsel düşünüş biçimi, Hristiyanlığın MS.3.asırda egemenliğini kurmasıyla birlikte bin beş yüz yıl kadar sekteye uğramıştır.

Avrupa'da 16. asırda tekrar hayata geçmeye başlamış, geçmiş düşünüş biçimlerini ama özellikle bir önceki dinsel düşünüşü aşarak, sistematik olarak 18.yy.dan itibaren egemenliğini kurmuştur.
Ve insanlığın hayatı artık bunun üzerinde dönmektedir.

İnsan, kendisinin îcat ettiği teknolojinin ürünü sofistike aletler sayesinde elde ettiği gerçek bilgilerle gerçekçi biçimde düşünme imkânına kavuşmuştur.

Bu çağın bilim insanı, bilimin gerçek bilgiyi elde etmede, doğada bulunmayıp kendi aklı ile icat ettiği loji sayesinde ürettiği teknolojik araç ve tekniklerine sahip olması nedeniyle, daha önceki devirlerde yaşayan bilim insanlarının mahrum bulundukları bilimsel bilgi avantajına sahip olmuştur.

Çağdaş bilimsel düşünüş; ne sihirsel, mitolojik ve tanrısal düşünüşte olduğu gibi hayâllere ve duygulara dayalı yapılan bir akıl yürütme ile ne de dinsel düşünüş döneminde yapıldığı gibi, dinsel fikirleri akılla uzlaştırmaya çalışmakla yapılır.

Bu düşünüş, oluşum ve gelişim tarihi sürecinde görüldüğü üzere, dinsel düşünme ile mücadele ederek doğmuştur.

Bilimsel düşünüş; bilimin kaynağının olgu, obje ve olay olmasıyla birlikte, sübjektiflik olan 'kim' sorusunu ve ona bağlı olarak kişiyi devre dışı bırakmıştır.

Akılcı ve Bilimsel Düşünme sayesinde insan, doğanın tahakkümünden epeyce kurtulmuş, doğadan özgürlüğünü almış ve bu özgürlükle doğa ve evrenden oluşan dış gerçeği yönetebilir ve değiştirebilir duruma gelmiştir.
İnsanın doğaya tahakkümü başlamıştır.

Neticede bilimsel düşünüş; ilgili alanın bilimsel bilgiler üzerinde felsefe yapmakla yapılır.

Artık; felsefesiz düşünüş, bilimsiz felsefe, felsefesiz bilim yoktur..."

Prof. Dr. Niyazi KAHVECİ

Editör: Kerim Öztürk