AKP’nin anayasayı değiştirerek Öcalan’ın serbest bırakması ve Güneydoğu’ya demokratik özerklik verilmesi karşılığında HDP’nin parti olarak seçime girmesinin kararlaştırıldığı anlaşılıyor.
Anketler HDP’nin oyunu hâlâ %7’nin çok altında gösteriyor. HDP’nin % 10’luk seçim barajını aşmaları imkânsıza yakın görünüyor.
HDP eş başkanları ise ısrar ediyor, “seçimlere tek başımıza, parti olarak katılacağız ve en az %14 alacağız”. Alamazlar ya da parlamento dışı kalırlarsa? Buna da cevapları, “onu da AKP düşünsün. O zaman bir çözüm bulmak zorunda” biçiminde oluyor.
Türkiye Cumhuriyetine karşı kurgulanan seçim oyununu anlamamak için fena halde saf olmak gerekir!
HDP’nin seçimlere parti olarak katılma kararı Abdullah Öcalan’a aittir. Öcalan’ın bu kararı verirken AKP ile ciddi hesap ve pazarlık yaptığı da anlaşılıyor.
HDP’nin parti olarak seçime girmesi ve barajın altında kalması sonuçta HDP için bulunmaz bir fırsattır. Böylece HDP diyecektir ki TBMM’de temsil edilmiyoruz, kendi parlamentomuzu kendimiz kuracağız!
Nitekim Yaşar Kaya tam da böyle diyor; “HDP, barajın altında kalırsa Diyarbakır’a gidilerek bir bölge parlamentosu kurulmalıdır. Fiili olarak özerklik durumu yaratılmalı. HDP’nin ” Türkiyelileşme “ politikası ” asimilasyonu benimsemektir “.
Bu arada PKK, bölgede paralel devlet yapılanmasını tamamlamak için var gücüyle gayret gösteriyor. PKK, bölgede devleti marjinalleştirmiştir. Eli silah tutan herkesi de silahlandırmıştır.
İşin vardığı ve varacağı yeri anlamak bakımından teröristlerce kazılan hendek konusunun nasıl halledildiğine bakmak yeterlidir.
PKK-YDG-H’nin şehirlerde açtıkları hendekler güvenlik güçlerinin değil, PKK’nın talimat ve müdahalesiyle kapatılmıştır. PKK, kentlerdeki milislerine şu talimatı veriyor:
“Artık hendekleri kapatın. Hendek açtığınızda sadece bir mahalle bizim oluyordu. Artık şehirlerin tamamı bizim. Hendeklere gerek yok, kapatın.
Bu talimat üzerine YDG-H timleri açtıkları hendekleri kapatıyor. Kısacası durum vahimdir.
Bütün göstergeler PKK, KCK, HDP ve İmralı’nın organize olarak “Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” için var gücüyle 7 Haziran sonrasına hazırlandığı anlaşılıyor. Başbakan Davutoğlu ise Diyarbakır’da Kürtçe hitap ederek ve Kobani’ye selam göndererek hassasiyetleri kaşıyor.
Davutoğlu aynen şunları söylüyor; “Güzel Türkçemizi güzel Kürtçemizle kardeş kılmaya geldik... İkincisi eşit vatandaşlık hakkı. Bunu sağlamak için bütün gücümüzle çalışacağız. Herkesin eşit haklara sahip olduğu özgür bir Türkiye. Üçüncüsü yeni bir Orta Doğu hedefliyoruz. Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın kardeş olduğu bir Orta Doğu hedefliyoruz.”
İşin ilginç yanı Davutoğlu’nun saydığı üç esas da özünde İmralı’daki terörist başına aittir. Birincisi “ana dilde eğitim” talebidir. İkincisi yine Öcalan ve dışarıdaki bölücüler talep ettiği ’ortak vatan’ ya da ’ortak vatandaşlık’isteğidir. Üçüncüsü de Öcalan’ın “Demokratik Orta Doğu Konfederasyonu” dediği fantezidir.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için herkese ait olan tek vatan, esastır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre resmi dil tektir ve Türkçedir. Türkiye Cumhuriyeti de milli ve üniter devlettir. AKP ve Davutoğlu için bütün bunlar eski Türkiye’ye ait kavramlardır.
AKP ile Öcalan, Türkiye’ye (eski) karşı birlikte kurguladıkları bir oyunu oynuyor. Öcalan her şartta kazanmak üzerine bir oyun kurgulamıştır. AKP de bu oyunu bilerek ve isteyerek oynuyor. Türk halkı bu oyunu, oylarıyla bozacak mı, bozmayacak mı? Bütün mesele budur!