Ana dil diye diye

“Beşir şimdi çık, konuş!”  diyeceğim ama bakanlığını elinden aldılar. Yine de Ak Parti’nin sözcüsü yaptılar. Nasıl çözüleceğimizin hesaplarını çok iyi yapan Beşir Atalay, en azından vaziyete vâkıf bir politikacı olarak partisi adına konuşmalıdır. Gerçi Beşir’in ne diyeceği belli: “provokasyon!”  
Provokasyon yok! Adamlar, Beşir ve gibilerinin açtıkları yolda yakarak yıkarak ve istediklerini alarak yürüyorlar. Ak Parti içinde de geniş bir kesim  “çözüm”  diye diye çözüldüğümüzü biliyor. 
Nedir bu korku? Çıkabildiğiniz yere kadar çıktınız, göğe mi tırmanacaksınız! Gerçekleri haykırın! Eğer mekteplerin yakılmasını  “çözüm”  olarak görüyorsanız, sözüm yoktur; susun!
Son kavga “Kürtçe eğitim veren özel okulların açılması”  için... Siz demediniz mi adamlara  “Özel okul açabilirsiniz!”  diye. Aha açtılar... Niye kapatıyorsunuz? Nasıl olsa, yakarak, öldürerek dediklerini yaptıracaklar. Asıl mesele: Kürtçe eğitim anadan Kürtçe konuşanlara büyük ihanettir. Yetişmelerini engellemektir ve en önemlisi yaşadıkları ülkeye yabancılaştırmak, “emperyal güçler”e kolayca yem etmektir. Şu çıkmazda Barzanî bile başını taşlara vuruyordur. İçinden “Keşke Osmanlı batarken biz de Misâk-ı Millî içine alınsaydık.”  diyordur. Musul-Kerkük, Misâk-ı Millî içindedir. Kaçınılmaz olarak Kuzey Irak, Misâk-ı Millî’nin içine girecekti. Ama yâr olmadı. Hakkımız saklı ve bâki. 
Bu konuya girmeyelim. 
Devlet erkânı Kürtçenin ne olduğunu veya ne olmadığını araştırmadan “ana dil”  diyor,  “ana dille eğitim”  diyor, hatta Türkçeyi araştırmak için kurulan Türk Dil Kurumu’na bile emrivaki ile ısmarlama sözlük yaptırıyor. Bu sözlükler nihayet yayınlandı. Ne kazanıldı? Kime, neye yaradı? 
Kürtçe nedir? Araştırıldı mı?
Aydınlık’ta “Kürtçenin dil bilgisi yapısını tartışalım” başlığını görünce duraksadım ve mülâkatı dikkatle okudum.
Ahmet Yıldız “edebiyatçı, yazar” diye tanıtılmış. Bu mülâkatta söylediklerini önemsiyorum. Çok önce söylediklerimizi söylüyor o da. Dili farklı. Kendilerine  “devrimci”  diyen bir kesim var ki kullandıkları kelimeleri yerli yerine oturtmakta zorlanıyor insan.
Ahmet Yıldız şunları söylüyor:  “Dili ulusal yapan özellik, dilsel dizginin özgül ve özgün yapısıdır. Çünkü dil, ulusal duygunun beşiğidir. Kürtçenin ‘özgün’ ve ‘özgül’ bir dizgesel dil olup olmadığı tartışması yapılmalıdır. Türkiye’de yaşadığımız ve ‘çözüm süreci’ denen şeyle yapılmak istenen Kürtleri özgür, bayındır kılmak değil, Türkiye’yi bu çekiçle dağıtmaktır. Amaç bu oldubittidir.” (Mülâkat: Kubilay Kızıldenizli, 22 Eylül 2014).
Bütün söylediklerinin özü: Kürtçe ne edebiyat dilidir, ne ilim... Hatta halk edebiyatı da yoktur; 1930’lu yıllardaki derlemelerde gerçek Kürt halk türküsü beş adet ancak bulunabilmiştir. Kürt kardeşlerimiz kendilerine kötülük etmesinler.
Bu köşenin yazarı, “Devrimci” (komünist/sosyalist) Ahmet Yıldız’la aynı neticeye varmışsa, önce PKK’lılar, sonra PKK’nın peşine takılmış İslâmcı/liberal takımı ve sonra AKP yönetimi düşünmelidir. 
(Enver Sezgin’in, Taraf’ta dün çıkan  “Kürtçe eğitim”  başlıklı çocukça yazısı üzerinde başka bir gün dururum.)