'Anneme muhafazakâr gazeteci olduğumu söylemeyin!'

AKP muhalefette olsaydı ve Ayasofya’nın camiye çevrilmesiyle ilgili hazırlayacağı kanun teklifi dönemin iktidarı tarafından reddedilseydi bu muhafazakâr basının neler yazabileceğini tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Ne iktidarın dini imanı kalırdı, ne de Bizans hayranlığı!.. Ama AKP yapınca çıt çıkmadı... Niye, Nasrettin Hoca’nın ‘haspa’sına yakıştığı gibi mi oluyor her şey? 
Bir bir karakter, bir çifte standart meselesi aslında... Zina konusunda da aynı tavır sergilendi... Türkiye’deki ‘vesayet’ rejimini kaldırmak uğruna bütün önceliği AB’yle uyuma endeksleyen siyasî iktidar, o dünyanın ‘zina’ konusundaki görüşüne göre yapılanmaya gidince bizim muhafazakâr medya bunu kemal-i afiyetle kabullendi... Amaç-araç birbirine girince papaz elbisesi giymek de meşrûlaşırdı, onu giyene don lastiği olmak da!.. Bunu bir başka iktidar yapmış olsaydı, ‘batıl’ mührünü çoktan yemiş, cehenneme postalanmıştı!.. 
Bizim muhafazakârlar çok seçicidir... Alış-veriş festivalinin açılış gonguna dokunma işi için mankeni mutlaka Güney Amerika’dan getirirler!.. O manken bir dokunuşa yüz binlerce dolar alır ama hak eder doğrusu!.. Para, Ankara Ticaret Odası’nın bütçesini oluşturan gariban esnaftan çıkar ama reklamı belediye başkanı yapar!.. ‘Akredite Müslüman medyası’nın umurunda olmaz... Acaba bize de bir pay düşer mi, organizasyondan veya reklam pastasından diye iç geçirir belki de... 
Aynı çifte standart Altındağ’da her Ramazan’da yaşanıyor... Maneviyatın ve Milli Mücadele’nin kutsal mekânını her Ramazan’da belediye marifetiyle ‘lümpen kültür’ basıyor... Teravihleri bastıran oynak müzikler, sahnede raks eden başörtülü bayanlar, üçüncü sınıf minibüs havaları... Bütün bunlar bir başka partili meselâ CHP’li belediyenin organizatörlüğünde yapılsa kıyameti koparacak, ‘ahlâksızlık, saygısızlık, mânevî önderlerimizin mezarlıklarının etrafında tepiniyorlar’ diye feryat edecek olanlar, belediye kendilerinden olunca üç maymunu vizyona sokarlar her defasında... O da yetmez, bir de ödül verirler kültürümüze katkılarından dolayı!.. 
İktidarı destekleyen muhafazakâr gazetelerimizden birisi geçenlerde başlık atmış  “Çankaya Belediyesi Türkiye’nin en büyük cemevini inşa ediyor” diye... Aynı haberin içine o belediyenin cami inşaatlarına sürekli engel çıkardığı ibaresi eklenmiş... Buradan çıkarmamız murat edilen mesaj şu: Çankaya Belediyesi sadece Alevîlere hizmet ediyor, Sünnîlerin ibadethanelerine engel çıkarıyor!.. Oysa insan ideolojik veya mezhebî aidiyet içinde olsa bile değerlendirme yaparken adil davranmalı, hasım bile saysa ona iftira etmemeli ve hukukunu korumalı değil mi? Çünkü adaletin olmadığı yerde din de olmaz... Dinin bizatihi kendisi adaleti önceliyor... AKP’nin belediyesi olan Altındağ’daki sulusepken sözüm ona muhafazakâr kültüre ‘bizden’ diye ses çıkarmayan zavallı idrak, Çankaya Belediyesi’nin cemevi inşaatından ve cami takıntısından söz edebiliyor pişkince... 
Bir hakkı teslim etmek adına biz doğruyu söyleyelim... Çankaya Belediyesi, Kızılay’daki binasını baştan sona restore etti... Yeni bina açıldığında görüldü ki, içinde vatandaşa açık, imamlı, Cumalı büyükçe bir mescit var... Üstelik kendilerinden böyle bir beklenti olmamasına rağmen bunu yapmışlar... Bu durumda kim yalancı, kim müfteri? Yine aynı belediye Türk-İslâm Ülküsü’nün büyük mütefekkiri Seyyit Ahmet Arvasî adına Balgat semtinde bir de park açtı... Acaba AKP’nin herhangi bir belediyesine bu isimde bir park açmak akla gelir mi? 
Elbette CHP yönetimlerinin eskiden beri ‘toplumun tamamını kucaklama’ konusunda sicil sıkıntıları vardır ve bunu zaman zaman partizanca ve mezhebî taassup içinde gerçekleştiren unsurlara sahip olmuşlardır... Ama bütün bunlar, bugün muhafazakâr medyanın içine düştüğü ideolojik kokuşmuşluğu ve çelişkileri izaha yetmez... 
Adına ve kurtuluş özlemine yıllarca geceler düzenledikleri Ayasofya bunların bir nevî ‘yeşilelması’ydı, ne oldu? Elma mı kurtlandı, kendileri mi? MHP Grup Başkanvekili tarihçi Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’yı esir eden Atatürk imzasının sahteliğini, ölümünden sonra taklit edildiğini ispatladı... Halaçoğlu, Ayasofya’nın fetih sembolü olduğunu ve Türk’ün bu topraklardaki egemenliğini vurguladığını söylüyor... Yani konu ‘ibadet yeri’ meselesi değil, emanete sahip çıkma ve hükümranlığı koruma meselesi... 
Hadi hükümet ‘Bizans’ın ruhunu ve onun varislerini incitmek’ten korkuyor!.. Ya bunlara ne oluyor? Başka partiler karşı çıksaydı köpürecek muhafazakâr ağızları büzüştüren nedir böyle? Çifte standartlarını sevsinler bunların!..