Asgari ücret yalanı

                                           
HARCANAN ÇOK, YAPILAN AZ
       Yatırım ve üretime dayanmayan hiçbir ekonominin kalkınma ve refah getirmesi ve kalıcı olması mümkün değildir. Türk ekonomisinde yatırım ve üretim belli kalemlerle sınırlıdır. İnşaat sektörü dışında lokomotif olan hiçbir sektör yoktur. Özel sektörün istihdamı ve üretimi ikinci plana itip, tamamen kar amacına yönelmesi varlık sebebine uygundur.  Geneli itibarıyla Türk ekonomisi borç ve rant merkezlidir. Nitekim AKP, Cumhuriyet tarihindeki toplam borçları, kendi döneminde birkaç defa katlamış, elde-avuçta ne varsa satmıştır. Harcanan para ile yapılan yatırım karşılaştırıldığında, arada uçurum vardır. Bu kadar para ile çok daha büyük ve çok daha fazla şeyler yapılabileceği ortaya çıkmaktadır.  
                                                
BAHANE ARIYORLAR 
          Bütün çabalara ve alınan tedbirlere rağmen açıklanan enflasyon rakamları endişe vericidir. Ekonomiyi yönetenler de son derece tedirgindir ve şimdiden bahane aramaya başlamışlardır. Sokağın enflasyonu açıklanan resmi rakamın en az iki mislidir. Bu vahim duruma paralel olarak diğer alanlarda da hızlı bir çöküş yaşanmaktadır. Kredi kartı borçları patlama yapmış ve geri dönülmez noktalara ulaşmıştır. Çek ve senet protestoları her yıl katlanmaktadır. Tasarrufların dibe vurması, ayrı bir vahamettir. Faiz, döviz ve borsa bıçak sırtındadır ve her an kontrolden çıkma eğilimi göstermektedir.
                                   
KARA KARA DÜŞÜNÜYORLAR
          1 Kasım öncesinde Türk milletini kandırmak ve iktidarı kurtarabilmek için kaynağı belli olmayan, hesabı iyi yapılmamış bir sürü vaat de bulundular. Bunların en başında da asgari ücretin 1.300 liraya çıkarılması geliyor. Şimdi de bu yükün altından nasıl kalkacaklarını kara kara düşünüyorlar. Yandaşa, yanaşmaya, beslemelere, akrabalara bol keseden dağıttıklarını, sıra vatandaşa gelince bir türlü bulamıyorlar. Çaresiz biçimde asgari ücreti söz verdikleri rakama çıkarıyorlar, ama doğru bir kaynağa oturtturmadıkları için, bu durum beraberinde çok daha büyük sorunlar doğuruyor. İşçi ve işveren daha şimdiden karşı karşıya gelmiştir. Bu hesapsızlığın enflasyonu daha da tetiklemesi ve istihdamı olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görünmektedir.
                               
KAŞIKLA VERDİLER KEPÇEYLE ALIYORLAR
          Bu acı tabloya kalıcı ve gerçekçi çareler bulmak yerine, yine günü kurtaracak tedbirler arandığını ibretle görüyoruz. Kelimenin tam anlamıyla, kaşıkla verdiklerini, kepçeyle geri almak için harekete geçmişlerdir. Zam ve vergiler yağmur gibi yağmaktadır. Asgari ücrete yapılan yüzde 30'luk artışın 10 puanını, enflasyon peşin olarak eritmiştir. Zam ve vergilerle en az 15 puanın daha gideceği kesinleşmiştir. Dar gelirlinin durumunda hiçbir değişiklik olmayacağı, hatta daha da geriye gideceği şimdiden bellidir. Yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan insan sayımız çok daha büyüyecektir.
                                           
MİLLİ BİR HÜKÜMET OLSAYDI
        AKP dünyada paranın en bol ve ucuz olduğu bir dönemde iktidar olmuştur. Doğal olarak borçlanmada hiç sıkıntı yaşanmadığı gibi, ülkenin geleceği ipotek edilmiştir. Türkiye'nin 90 yıllık bütün birikimlerinin haraç-mezat satılmasını da buna eklemek gerekiyor. Daha öncede belirtmiştik; Eğer gerçekten de bu dönemde 3 defa arka arkaya iktidar olma fırsatı, milli, dürüst, çalışkan, dünya ve ülke gerçeklerini bilen bir hükümete verilmiş olsaydı, Türkiye bugün bambaşka yerlerde olurdu. Bütün şehirler metro ağlarıyla donatılır, gelişmiş ülkeler seviyesi sanal olarak değil, gerçek anlamıyla yakalanırdı. Tarihi bir fırsat AKP'nin yalan ve talan siyaseti yüzünden kaçırılmıştır. Yıllardır Türk ekonomisi sanal bir yapının üzerine kurulmuş ve nereden geldiğini bütün dünyanın bildiği ve artık saklamayı bile beceremedikleri, uçak dolusu dolarlarla ayakta kalabilmiştir.
                                      
DEĞİŞMEZ GERÇEKLER
          İşin aslının ne olduğunu, Türk ekonomisinin dünya sıralamasındaki yeri, büyüme oranı, işsizlik rakamları, enflasyon ve kişi başına düşen milli gelir gibi gerçek verileri ortaya koyarak bir defa daha değerlendirelim: Türk ekonomisi, ülke AKP'ye teslim edilirken dünya sıralamasında 17'nci durumdaydı. Bu  kadar borca, bu kadar satışa rağmen, bugün 18'nci sıradadır ve bir ara 19'ncu sıraya da gerilemişti. AKP öncesindeki 80 yılık dönemin büyüme ortalaması, yüzde 5'dir. AKP ile geçen 13 yılın ortalaması bütün masa başı oyunlarına rağmen yüzde 4,5'un üzerine çıkamamıştır.İşsizlik, AKP öncesinde krizlere rağmen yüzde 8,5 dolayındaydı. AKP döneminde dünya rekorları kırılarak yüzde 18'lere çıkmış ve yine bütün masa başı oyunlarına rağmen yüzde 10'un altına indirilememiştir. Enflasyon bütün masa başı oyunlarına rağmen bir türlü yüzde 10'un altına inmedi ve kronik hale geldi. Kişi başına düşen milli geliri hesaplama yönteminde yaptıkları değişiklikle, bir gecede 10 bin dolara çıkardılar. Ancak, yaklaşık 6 yıldır üzerine bir tek lira dahi koyamadıkları gibi, döviz artışına bağlı olarak 9 bin dolara gerilediğini ibretle izliyoruz.
                                          
TOPLUMSAL ÇÜRÜME                                                      
          Yanaşmalar, beslemeler, yandaşlar, evlatlar, akrabalar elbette bu tablonun dışındadırlar. İşsizlik, borç, yarın endişesi onlar için söz konusu değildir. Bir tarafta har vurup harman savuranlar, diğer tarafta akşam ne yiyeceğini düşünen milyonlar. Böyle bir düzenin yanlışlarının sonucu da çok ağır oluyor. Toplumsal çürüme tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlanmış ve had safhaya ulaşmıştır. 13 yılda, kadına şiddet yüzde 1400 arttı. 2002-2010 yılları arasında fuhuş suçları yüzde 220, ırza geçme ve çocuklara cinsel taciz suçları yüzde 125 arttı.  Devlet eliyle veya izniyle oynatılan kumarda Türkiye dünya üçüncüsü oldu. Uyuşturucu kullanımının ilkokullara kadar düştüğünü içimiz acıyarak görüyoruz.