Konuşulan konuların ağırlıklı bir kısmının Diyarbakır'da hafta sonu düzenlenen düzenlen programa ayrılmış olması, AKP'nin terörü ve teröristleri meşrulaştırma girişimi noktasında AKP'nin hala istediğini alamamış olmasını göstermeye yetti. Her ne kadar programda "açılımda kritik eşik aşıldı" dese de, Başbakan'ın çaresizlik içerisinde yeni kaynaklardan beslenmeye çalışması dikkatlerden kaçmadı.
Bir önceki gün partisinin grup toplantısında da aynı konuya değinen Erdoğan, televizyon programında"Kürdistan" tanımının kendisinden önce de kullanılan bir ifade olduğunu belirterek, AKP'nin ihanetlerine yeni bir kılıf arama çabasında olduğunu gösterdi.
Bu ifadelerin merkezine de Atatürk'ü koymaya çalışıyor. Mesela Başbakan'ın katıldığı televizyon programında dile getirdiği "Kürdistan ifadesinden muhalefetin rahatsız olması manidar. Bunlar tarihi bilmiyorlar. Irak anayasasında Kürdistan bölgesi olarak geçer. Bu onların anayasal ismidir. Gazi Mustafa Kemal'in imzaladığı bir kararname var elimde. Burada Kürdistan ifadesi yer alıyor. Gazi'nin aynı şekilde Lazistan ve Kürdistan ifadelerini kullandığı konuşmaları var. Bu ifadeleri kullanan Gazi Mustafa Kemal bölücü mü? Bana bölücü diyenler Mustafa Kemal'i nereye koyacaklar." cümleleri son derece manidardır.
Osmanlı'nın mevcut "millet sistemi" yapısıyla yaşadığı kayıp ve beraberinde gelen sıkıntılar Cumhuriyet'in ilanın hemen öncesinde, milli mücadele içerisinde bulunan herkes tarafından anlaşılmışken, yeni kurulacak ülkenin"bin yıllık kardeşliğinin" bulunduğu, bunun için ayrım gözetmeksizin tek çatı altında, binlerce yıldır beraberce yaşamış, hamuru beraber yoğrulmuş ve zaten ayrılmaz bir yapıya kavuşmuş milleti aynı tanım ve her bir bireyini aynı eşitlikle kabul eden bir duruş sergilemişlerdir.
Gazi Meclisimiz bu meselede fire vermeksizin, istisnasız her bir ferdiyle ortak duruş koymuş ve milletin Türk Milleti olduğunu, vatanıyla bölünmez bir bütün kabul edildiğini sadece yurda değil, tüm cihana haykırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti işte bu muazzam felsefe üzerine bina edilmiştir.
Başbakan bugünlerde Atatürk'ün 1920'li yıllara ait meclis tutanaklarında "Kürdistan" sözünü kullandığını belirterek kendi sakıncalı siyasi hedeflerine kılıf arıyor. Ancak unutulan, topluma gösterilmeyen bir gerçek var ki o da Başbakan'ın bahsettiği döneme ait konuşmaların geçtiği zamanda TBMM'nin devletin yapısı ile ilgili son derece hassas ve imtinalı bir çalışma yürüterek Türk, Kürt, Çerkes yada bir başka ayrım yapmaksızın "üniter devlet yapısında" karar kıldıkları ve binlerce yıllık birlikteliği bir millet adı altında "Türk Milleti" olarak kabul ettiğidir.
Şimdi kalkıp o dönemden herhangi birisi mesela aslen Tuncelili olan Diyap Ağa düşünüldüğünde, Başbakan Erdoğan'ın Diyap Ağa'dan milletin birliği ve bütünlüğü noktasında daha hassas, daha duyarlı ve daha akıllı olduğunu söyleyebilir mi?
Kaldı ki ilk meclisin Kürt kökenli tüm milletvekilleri etnik ayrımcılığa hiçbir şekilde yol açmaksızın "Türk Milleti"tanımını göğüslerini gere gere benimsemiş, hakikatin bu yönde olduğuna inanarak alınan kararlarda katkıda bulunmuşlardır.
Bu noktada çok açık bir soru soralım: Atatürk, ülkesi işgal edilen, toprakları parçalanan bu milleti bir arada tutmak ve geleceğe daha güçlü bir şekilde uzanmasını sağlamak adına her türlü mücadeleden Allah'ın izni ve milletin müşterek gayreti ile başarıyla ayrılmadı mı?
Peki bugün onun adını kullanan Başbakan Erdoğan ve hükümeti ne yapıyor? 36 etnik yapıdan bahsedip, binlerce yıldır bir arada yaşayan, kültürü, özü ,sözü, ülküsü bir olan milletin fertlerini liğme liğme etmek, en küçük noktasına kadar parçalayacak ayrışmalara yol açmıyor mu?
Başbakan bu türden kurnazlıklar sergileyerek ihanete varan uygulamalarına son derece yakışıksız kılıflar arama gayreti içerisine girmektedir. Türkiye'yi akıllarındaki "36 etnik yapıya ayırma" uğruna gerek örfi, gerek dini gerekse milli ve tarihi tüm değerleri istismar edebileceğinden şüphe olmayan AKP iktidarı şimdi de Türklük ve tek millet ülküsünün, bağımsızlığın, birlik ve bütünlüğün en büyük yol başçısı olan Atatürk üzerinden kendisini meşrulaştırma çabası gütmektedir.
Kaldı ki Türk Milliyetçiliği noktasında da sönmez bir güneş olan ve "Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek." diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk iken, şimdilerde "Biz Türk Milliyetçiliğini ayaklarımızın altına aldık" söyleminde bulunan Recep Tayyip Erdoğan'ın zerre kadar bile olsa Atatürk'ün fikirleriyle, yaptıklarıyla, hayalleri ve ülküsüyle alakalı bir benzerliğinin bulunduğunu söyleyebilecek olan var mıdır?
Eğer ki AKP ve Başbakan Erdoğan sarılacak ve sığınacak başka bir yer bulamayıp, Türkiye'nin parçalanması noktasında son derece çirkin bir yaklaşımla Atatürk'ü kullanmaya kalkıyorsa durum kendileri açısından gerçekten vahim boyuta ulaşmış demektir.
Ben yine de mahalli idareler seçimini görün ve millet size orada ne büyük bir sürpriz yapacak bekleyin derim...