Bayram ve acı gerçekler

Kardeşliğin, dostluğun, birlik ve beraberliğin, yardımlaşmanın, kucaklaşmanın ve Yaradan'a bağlılığın zirve yaptığı müstesna bir günü, mübarek Ramazan bayramını yaşıyoruz. Böyle bir günde sevincimizi arttıracak, beraberliğimizi pekiştirecek, inancımızı yüceltecek bir yazı yazmayı çok isterdim. Ancak, öyle bir süreçten geçiyoruz ki, varlığımızı ve birliğimizi korumak her şeyden önce geliyor. Dolayısı ile bu mübarek günde bile tehdide, tehlikeye dikkat çekmek, uyarmak ve uyanık olmak ihtiyacını önceliğe almak ihtiyacı hissediyoruz.

Neden Ergenekon?

Adına Ergenekon denilen davanın sonuçlanmasının üzerinden henüz saatler geçti. 5 yıl devam eden dava süresindeki endişelerimizin ve öngörülerimizin aynıyla hayata geçtiğini içimiz sızlayarak görüyoruz. Davanın adına Ergenekon denilmesi zaten her şeyi özetliyor. Ergenekon, Türkün dünyaya yayılma destanıdır.Hesaplaşma Türk ve Türke ait olan her şeyle olduğu için davanın adına Ergenekon denilmesi yadırganmamalıdır. Nitekim, sonuçları da buna uygun olmuştur.

Hukuk ve demokrasi

Davanın sonuçlanması zaten var olan toplumsal gerginlik ve bölünmeyi daha da arttırıp tehlikeli noktalara ulaştırırken, bölücü ihanet çevrelerini de cesaretlendirip azdırdı. Sadece bu kadarı bile, ne yapılmak istendiğini anlamak ve anlatmak için yeterlidir. Ortada olmayan tek şey, hukuk ve demokrasidir. Oysaki mahkemeler hukukun hayata geçirildiği, adaletin tesis edildiği yerler olarak bilinir ve kabul edilir. Hukukun ve adaletin olduğu yerde kargaşa olmaz, gerginlik olmaz, bölünme olmaz. Bunun için "adaletin kestiği parmak acımaz" denmiştir. Bugün adalet adına kesilen parmaklar bırakın acımayı, yeni ve derin yaralar açmıştır. Doğal olarak bunun hazin ve tehlikeli sonuçları ortaya çıkmıştır. İnsanlar sokaklara dökülmüş, toplum yeni bölünmeler yaşamış, zaten dinamitlenmiş olan milli birlik yeni darbeler almıştır.

Hangisi adalet?

Danıştay davası sanığı Osman Yıldırım'a müebbet hapis cezası veren de, sanıktan tanık yapıp hüküm geliştiren de, sonra dönüp kendisini göstermelik bir cezayla birlikte dışarı salan da bu ülkenin mahkemeleridir. İnsanlar hukukun labirentlerinde ne olup bittiğiyle ilgilenmiyor. Herkesin derin ve yetkin hukuk adamı olması gerekmiyor. Ortada net ve kesin bir sonuç var. Bir mahkeme müebbet veriyor, diğeri dışarı çıkarıyor. Şimdi bunun hangisi doğru, hangisi haklı, hangisi adaleti yansıtıyor? Bu kadar uçlarda karar verebilen bir yargı sistemi doğal olarak güveni de sağlayamıyor. Onun için insanlar Silivri yollarına dökülüyor ve mahkemelerin karşısına dikilmek istiyor. Onun için verilen kararlar kimseyi tatmin etmiyor. Onun için vicdanlar kanıyor. Onun için açıklanan kararlar yeni huzursuzlukların, yeni gerginliklerin, yeni bölünmelerin sebebi oluyor. Oysa, hukuka ve adalete güven olsa, verilen kararı herkes saygıyla karşılar ve "yapan cezasını çeker" diyerek, sonuca razı olur.

Bu nasıl bir kin?

Meseleye diğer tarafından bakınca da ortaya çıkan tablo çok vahimdir. Sebep her ne olursa olsun Türk Silahlı Kuvvetleri gibi, bu ülkenin varlığının teminatı olan bir kurumun başında bulunmuş birinin müebbet hapis cezası almasına sevindiğini yazacak kadar kendini kaybetmenin nasıl bir ruh hali olduğunu merak ediyorum. Hadi siyasi kinleri, hırsları bir kenara bıraktık. İnsanlık nerede kaldı? İman nerede kaldı? Bu komutanları atayan ve yıllarca birlikte görev yapan siyasilerin sorumlulukları nerede kaldı? Bu sevinci yaşayanların tamamının geçmişleri itibariyle bu ülkeyle, bu milletle ve bu devletle sorun yaşamış olanları niye ve neye sevindiklerini de ortaya koyuyor.

Malum senaryo hayata geçiyor

Daha dünkü yazımızda, bu davanın sonucunun, başta İmralı canisi olmak üzere, eli kanlı katillerin, vatan ve millet düşmanlarının önlerine yeni kapılar açılmasına ve serbest bırakılmalarına kadar gidecek bir sürece malzeme edilebileceğini yazmıştık. Aradan saatler geçmeden bunun ipuçları gelmeye başladı. Durumdan vazife çıkaran besleme ve yanaşmalar, hemen harekete geçtiler ve hazmettirme operasyonlarına hız verdiler. Önümüzdeki aylarda bu operasyonun daha da ileri götürüleceği ve bunun üzerinden hükümete yeni bir şirinleri oynama zemini oluşturulacağı anlaşılıyor. Diğer taraftan PKK ve uzantıları bebek katilinin serbest bırakılması için AKP ile yaptıkları işbirliğinde üzerlerine düşen rolü kesintisiz oynuyorlar. Dayatmasına yeni tehditler eklemişler ve bu senaryonun hayata geçebilmesi için ayrı bir yol açmışlardır. İlker Başbuğ ve Engin Alan, bu senaryoyu çok önceden tahmin etmiş ve resti çekmişlerdi.

TOMA'yla güvenlik

Türkiye, AKP ile geçen 11 yılın istisnasız her alanda ortaya çıkan ağır ve derin sancılarını çekiyor. İç politikadan ekonomiye, terörden dış politikaya kadar sorunlar yumağına dönüşmeyen, gerilmeyen, bölünmeyen hiçbir şey kalmamıştır.Şehir merkezlerinde TOMA'larla güvenlik sağlanmaya çalışılırken, sınırlarımız kevgire dönmüştür. Neredeyse savaşın eşiğine gelmediğimiz bir tek komşumuz kalmamıştır. Memnun olan, sevinen ve mesafe kat eden sadece bölücüler ve ülke-millet düşmanlarıdır. İşte böyle bir ortamda Ramazan bayramı kutluyoruz. Keşke böyle olmasaydı. Çok daha güzel şeyler yazmak, çok daha güzel şeyler paylaşmak imkanı bulsaydık. Yine de ümitsiz değiliz. Türk milletinin mutlaka bu girdaptan çıkacağını ve silkinip bu karanlık dönemi kapatacağını biliyoruz.

Türk ve Müslüman aleminin Ramazan bayramını içtenlikle kutlarken, bu toprakları bize vatan yapan bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.