BU ÇIĞLIK, KELKİT VE HARŞİT VADİLERİMİZiN FERYADININ SESİDİR, MUTLAKA DUYULMALIDIR!

 Su toplama havzasını Zigana, Kostan, Vavuk, Köse, Tersun ve Almazataş  gibi irili ufaklı birçok dağların belirlediği, çepeçevre kuşattığı, emsalsiz flora alanı olan, özel iklimi ile bilinen bu bölge tedrici olarak bir çevresel felaketi yaşamaya adaydır. Kelkit Vadisi'de Çimen Dağları, Köse Dağ ve Pöske Dağı gibi yüzlerce dağın çevrelediği birkaç vilayeti aşarak Tokat'ın Erbaa ilçesinde Yeşilırmak'la birleştiği noktaya kadar vadi boyunca bir büyük betonlaşma, çoraklaşma ve çevresel felakete terk edilmiştir. Yaşları itibariyle yakın geçmişi bilen ve bölgeyle alakalı anıları olan herkes bunun canlı tanığıdır. Belki tarım alanlarının yetersizliği, ilgisizlik ve ihmal bu olumsuz süreci hızlandırmıştır. Meralarda gözlenen doğanın gevenle, yaban kavağıyla, çamla erozyona direnci hızlanmıştır denilebilir. Dağlarda bu çevresel etki dünyada ve bölgedeki genel çevresel ekolojik değişimle ilgili olabilir. Meyve bahçeleri, bostanlar ve tahıl tarımının yapıldığı alanlar insan eli ve ihmali ile bir büyük olumsuz değişime maruz kalmıştır. Baharda vadi boyunca yeşilin her tonu, çiçeklerin her rengi, rengarenk bahçe ve dere manzaraları ile insanın ruhunu okuyan tedavi eden bir doğa harikası görüntüsü veriyordu. Köylerimizi, bağımızı, bostanımızı, bahçemizi çok ihmal ettik ve etraf viraneye döndü. Yıllarca mezarlıklar bile bize hasret bakımsız kaldı. SIlay-i rahim görevini bile ihmal ettik. Gençlerimizin hatıralarının yok denecek kadar az bir kısmı doğduğumuz şehirlerle ilgilidir. Şehirlerimiz gençlerimiz için bugün ve gelecekte hatıralarına beşiklik edecek bir cazibe merkezi haline getirilmelidir. Vadi havzasındaki tüm şehirler her yurt köşesi gibi güzide insanların memleketidir. Vadilerdeki şehirler yeniden bölgenin gözbebeği haline getirebilir. Zümrüt yeşili, gümüş vadilerimiz Harşit ve Kelkit bir boydan bir boya kirletildi. Bahçeler virane oldu, bostanlar çoraklaştı. Dünyalar güzeli sebze bostanları ve meyve bahçeleri tahıl ekim alanları ilgisizlikten, bakımsızlıktan tarumar oldu.

Bu manzarayı sadece şehir ve ilçe merkezleri ile ilintilendirip bunun üzerinden siyasi bel altı vuruşlar yapmak da ahlaki değildir. Elbette bunu merkezden başlayarak bir betonlaşmaya kurban edildiğini gözlemlemek mümkündür. Şehrin gelişim bölgelerinin tayinini ve uygulamasını sadece kaynakları kısılan belediyeden beklemek doğru değildir. Siyasal abluka altına alınan muhalefet belediyelerinden Gümüşhane Belediyesi hükmü şahsında illerin insanları merkezi hükümet tarafından adeta cezalandırılmıştır. Şehir daha büyük merkezi hükümet desteği verilerek vadiye, elma bahçelerine, doğru büyümeye mecbur edilmezdi. Burada günah keçisi aramadan gerek belediye gerek mücavir alan dışında merkezi yönetimin taşra kuruluşları ve siyasetçiler, Gümüşhaneliler, bu tablodan kendi kusur kabahat ölçülerinde sorumludur. Her  iki vadide geçtiği her köy, il, ilçe ve beldede adeta bedel ödettirilerek niye buradan geçiyorsun dercesine kirlilik faturası kesilerek nerede ise lağım deresi haline getirilmiştir. Harşit Vadisi'nde Torul'dan başlayıp Kabaköy'e kadar lezzetine doyum olmayan çeşitli balıklar tutardık. Şimdi o vadide balıklar öldü veya yaşayan balıkları yemek sanırım sağlığa zararlıdır. Evinin önünü temizleyen adeta çöpü komşu kapıya atar gibi dereye bırakmaktadır. Vadilerdeki konuya duyarlı olan herkesin var olan bilincin geliştirilmesine öncülük etmeleri gerekir. Balıklar ve diğer canlılar zümrüt yeşili gümüş vadilerde ölmemelidir. Lağım sularına benzeyen sularla meyveler ve bostanlar sulanmak zorunda bırakılmamalıdır. Yine vadiler boyunca o derelerde yüzülebilecek temiz bir su debi akışkanlığı korunmalıdır. Doğa bazen bir insan ömrünü aşan bir biçimde kendi intikamını alır. Dere yataklarına bu topraklarda yaşayan -sadece bizim atalarımız değil- gelmiş geçmiş hiç kimse yapı yapmamıştır. Biz onlardan daha mı akıllıyız? Sağlam zeminlerde yapılaşma, yerleşme bu toprakların gelmiş geçmiş tüm kültürlerinin otak yerleşim aklıdır. Samsun Çarşamba dere yatağına yapı yapılmasına doğa faturasını acı bir şekilde kesmiştir. Biz görmesek bile bu bilinçsiz tahribat ve yapılaşmanın faturasını gelecek kuşaklar ödemek zorunda kalmamalıdır. Dünyadaki süratli ekolojik değişim her an bize de arzu etmesek de ağır bir fatura çıkarabilir. Allah yangın, sel, deprem ve benzeri felaketlerden insanlığı korusun. Marmara Depremi aynı zamanda Allah'ın yerleşim yeri ile ilgili ilahı ikazıdır. Güzelim kayalar, sağlam zeminler dururken su taşkınlarının gözdesi bahçeler, bostanlar trajik sel baskınlarına maruz bırakılamaz. Sizler Selahattin Tanış'ın nişanlısını Harşit'e kurban verdiğini ve hüzünlü türküsünü bilir misiniz? İl, ilçe, doğa, köy ve şehir yapıları olan meşhur tarihi evler örnek bir yerleşim kültürü zengini bir yurt köşesi olarak korunmalıdır.

Dağları, bağları, bostanları tabi haliyle korumalıyız. Yol yapım çalışmalarında meyve bahçeleri ve bostanları koruma anlayışı kısmen de olsa dikkate alınmalıdır. Yol çalışması için bostanları ve bahçeleri yok etmek son derece üzücü kötü bir örnektir. Miras sonucu nerede ise mezar yeri büyüklüğüne dönen bostan ve bahçelerimiz yol çalışması ile tamamen bitirilme aşamasına gelmiştir. Kalan birer evlek yerimizin görüntüsü içler acısıdır. Hozana ve çorak alana dönen küçük tarım alanlarının arkı bozulmuş virane edilmiştir. Bir taraftan yol genişletme bir taraftan yapılaşma vadileri bitirme noktasına getirmiştir. Yollara bizim diyarımızda kaplumbağa çıkmaz ama oraya has belki başka canlıların hayatı yaşama alanları kısıtlanıyor. Vadilerdeki şehirlerin doğası, milli, dini, kültürel değerlerini korumak, yaşamak, yaşatmak, sonraki nesillere aktarmak öncelikle bu vadilerde yaşayan, görev yapan herkesin boynunun borcu olmalıdır. Bu satırları yazdıran o topraklara özlemimizdir. O vadiler sadece çevresel ev atıkları değil altın madeni işletmeciliği ile ilgili de mercek altına alınmalıdır. Kimsenin azgın kar iştahlarına şehirlerimizi, köylerimizi feda ettirmemeliyiz. İzmir Bergama'da yaşayanların çevre bilincinden daha mı yoksunuz? Tarihi ile doğası ile emsalsiz mahalli kültürü ile illerimiz cazibe merkezlerimiz, ilgi adresimiz olmalıdır. Kanser vakalarının tavan yaptığı, suni beslenme alışkanlıklarının mahsurlarının tartışıldığı bir dönemde yeşil vadiler organik tarım alanı olarak muhafaza edilmelidir. Zümrüt vadilerimiz madencilere, yol genişletilmesine, gelişigüzel yapılara, bilinçsiz kirletilmeye kurban edilmemelidir.

Başka bir Türkiye var mıdır? Gelecek kuşaklara sadece kendi maddi mirasımızı değil doğası, tarihi, kültürel mirası ile yaşanılabilir, kendi manevi iklimini muhafaza eden, modern çağdaş kentler ve kentlilik bilinci bırakmak zorundayız.