Şimdi ilginç ayrıntılara girelim... AKP’nin 32 ve 37 yaşlarında iki Genel Başkan Yardımcısı var... Dört Genel Başkan Yardımcısı ise 40’lı yaşlarda... CHP’nin yeni seçilen yönetiminde ise 50 yaşın altında sadece iki kişi var... MHP’ye gelince, 50 yaşın altında divan üyesi, yani yönetici sayısı sıfır!..
AKP’nin Meclis grubunda 80’li yıllarda doğmuş üç milletvekili var, içlerinden birisi 84 doğumlu... Aynı şekilde CHP sıralarında da biri 83, diğerleri 81 doğumlu üç milletvekili oturuyor... Bu yaş grubuna ait MHP’deki milletvekili sayısı ise sıfır!..
70’li yıllarda doğan milletvekillerinin dağılımına da bir göz atalım... Tam altmış sekiz milletvekili var AKP’den... Neredeyse her dört AKP milletvekilinin birisi 70’lerde doğmuş... Bu yaş kuşağına ait CHP’li milletvekili sayısı dokuz... Peki kadrosunda 80’li milletvekili bulunmayan MHP’de 70’li milletvekili var mı? Sonuç yine sıfır!..
AKP’deki en genç milletvekili 30, CHP’de 31, MHP’de ise 45 yaşında!.. ‘Gençlik hareketi’ olarak bilinen ve şu tablodan sonra ‘gençlik’ imajının artık ‘şehir efsanesi’ne dönüşmeye başladığı anlaşılan bir olgudan söz ediyoruz maalesef...
Oysa rahmetli Türkeş, 1987 ve 1988 kurultaylarında başta Devlet Bahçeli ve gençlik liderlerini parti yönetimine aldığında hepsi 30’lu yaşlarındaydı... Türkeş, tecrübeyle gençliği harmanlama ve zor yılların ardından milliyetçi harekete enerji katma yoluna gitmişti... Ya bugün?
Siyasette tecrübe elbette önemli... Çünkü tecrübe, kurumsal kimliği, hafızayı, geleneği temsil eder... Fakat bir o kadar da önemli olan tıpkı canlılardaki gibi ‘hücre yenilenmesi’ni sağlamak... Bu anlamda MHP açısından tabloda fecaat görünüyor... Parti akan zamana karşı ‘gençleştirme’ yoluna giderek direnmemiş, tam tersine o akan zamana paralel biçimde yaşlanmış ve yaşlanmaya devam ediyor...
Propaganda amacıyla da olsa kendisine 2023 ve 2071 gibi hedefler koyan en büyük siyasî rakiple bu şartlarda nasıl rekabet edilecek? Bir tarafta kendisini sürekli yenileyen, halkın karşısına yeni yüzler çıkaran, dinamik bir görüntü veren parti, diğer tarafta aradaki yaş farkı açılan, dinamizmini yitirmiş eski yüzlerden oluşan, üst kadrolarında gençliğe yer vermeyen görüntüsüyle politbüroları andıran hantal bir yapı!..
O siyasî rakip, üç dönem şartını getirirken, bu yapı neredeyse çeyrek yüzyıldır illeri ‘kapatan’ milletvekillerine sahip... Sanırsınız darbe dönemlerinin kontenjan senatörleri!.. Bu gerçek karşısında, o illerde, kendini iyi yetiştirmiş ve başarıya aç genç partililer nasıl yol bulup siyasî hareketlerine enerji katacaklar? Önlerindeki tıkaçları açma ihtimali görmeyen ‘yeni yüzler’in dinamizmi nasıl parti için bir avantaja dönüşecek? Bir başka yazımızda il il değineceğimiz, dört-beş kere aday olmuş, milletvekili seçilmiş, bir o kadar daha seçilmeyi kendisinden başkasına hak olarak görmeyenler varken, ‘yaşlanma’ nasıl durdurulacak? En kötüsü, siyaseten ‘beyin ölümü’ gerçekleştikten sonra mı bu şartlarda rekabet şansının yitirildiği anlaşılacak?
Biyolojik gerçek, siyasî gerçeği doğrudan etkiliyor... Gençler ve kadınlar konusundaki büyük boşluk karşılıksız kalmıyor... Şimdiki Meclis’in ‘en yaşlı grubu’ olmaktan dert edilmiyor, “Milliyetçi hareket çoluk çocuğa bırakılmayacak kadar önemlidir” diye düşünülüyor, 30-40 yaşlarındakiler çocuk görülüyorsa, 2024’ün yaş ortalamasını tahmin etmek zor değil... Bugünküne on eklenecek, o kadar!..
Devlet Bey, sonuçta tutmasa da rakamlarla oynayarak, sofistike biçimde gelecek kurgulamayı çok seviyor... Ama acı gerçekleri ifade eden rakamlar onlar değil, yukarıda aktardıklarımız... Esas bu acı rakamlardan gelecek nasıl inşa edilir, daha doğrusu edilemez, işte onu iyi düşünmek gerekiyor...
Yukarıdaki ‘üç sıfır’ bambaşka şeyler söylüyor, bambaşka!..