MHP resmi kongre tarihini bile belirlemişken, Ahmet Davutoğlu'nun "MHP niye olağanüstü kongre yapmıyor?" çağrısını nasıl okumak gerekiyor?
MHP'nin kurultay tarihi 18 Mart 2018 olarak resmi kayıtlara düşmüşken, şimdi bu acele tutum ve oluşturulmaya çalışılan baskının hedefi nedir?
MHP'nin tarihinde olağanüstü kongre gibi bir gelenek yoktur. MHP tarihine bakın hep olağan kongreler yapılmıştır. Sadece Başbuğumuz Alparslan Türkeş vefatından sonra, 6 Temmuz 1997'de yapılan olağanüstü kurultay MHP tarihinde vardır.
Olağanüstü kongre dendi mi Türkiye'de böyle bir geleneğin tek sahibi CHP'dir. Sabah kalkanın kongre yapmaya çalıştığı CHP, bu yönüyle de siyasi mizahlara konu malzemesidir.
MHP'ye de bu geleneği bulaştırmaya çalışan hep Koray Aydın olmuştur. Şimdi de bu çabayı verenler içinde, yine o bu role soyunmuştur. Diğerlerini "Ülkücü görmediği" ve bu konularda tecrübe sahibi olduğu için kendisine baş aktör diyebiliriz. Bu manada MHP'yi CHP'leştirme çabası gözden kaçmamaktadır. Kayyum ifadesini MHP içinde meşhur eden odur.
"92 yılındaki MHP kongresinde Türkeş Bey'in listesine karşı parti içinde liste çıkarmış birisiyim. Kavgalar oldu, yakınlarım salon içinde itilip kakıldı." diyen biri içinde bu haller sanırım oldukça doğaldır.
Çok merak ediyorum 18 Mart 2018 olağan kongre tarihi niye beklenmiyor?
Delege bugün Ülkücü irade de, o gün geldiğinde ülkücü irade olmaktan çıkacak mıdır?
10 ay önce MHP Lideri Devlet Bahçeli'yi kongrede tekrar Genel Başkan olarak seçen bu Ülkücü iradenin tamamıdır.
Şimdi olağanüstü kurultay için 100-200 imza verdiği iddia edilen delege Ülkücü olacak, geriye kalan 1000 delege Ülkücü olmayacak mı?
Ne olağanüstü kurultay için imza veren delege haindir. Ne de imza vermeyen delege yalaka ve menfaat düşkünüdür. Zaten "Ülkücü iradeye" böyle bir yaklaşım sergilemek alçaktır.
MHP'de şuan bazı kişilerin "Milletvekili seçilemedim, aday yapılmadım" hareketliliği vardır. Samimi Ülkücüler de bu hareketliliği başlatanlar tarafından istismar edilmektedir. Meselenin odağında bu konu vardır.
Adaylığa adı geçen birine televizyonda "1 Kasım'da aday gösterilip, milletvekili seçilseydiniz bu girişimi yine yapar mıydınız?" şeklinde soru sordular, o da bu soruya "Eğer milletvekili olsaydım, aday olma konusunda düşünürdüm" şeklinde cevap vermiştir. Niyet ortada değil mi?
Elbette MHP'de görülmesi gereken yanlışlar, eksiklikler vardır. Zafere hızlı koşmak için yük olan bu yanlışlar ve eksiklikler MHP'nin sırtından atılmalıdır. Ülkücünün gönül diline dokunarak, onarım süreci de hızlanmalıdır. Ama ölçümünü yaptığımız alet yanlış olursa, bütün ölçümler yanlış sonuç verecektir.
Siyasete profesyonel mantıkla bakan, DYP'ye gittiğinde Bozkurt yapan çocuklara Bozkurt yapmamayı, DYP işareti yapmayı öğütleyen, AKP'ye geçtiğinde "Eskiden Ülkücüydüm, şimdi demokratım" diyen, MHP'ye geçtiğinde de sağlığında hiç yanında olmadığı Başbuğ Türkeş'i diline dolayandan ve milletvekili olduğu güne kadar ne MHP, ne de Ülkü Ocaklarından içeri girmemiş kişileri Ülkücüye baş düşünmek bile, ilke ve ülkülere karşı büyük ölçüm hatasıdır. Benim derdimde bu ölçüm hatalarına dikkat çekmektir. Bunun mücadelesini de ölümüne vereceğim.
Yoksa resmi olarak 18 Mart 2018 tarihinde belirlenmiş MHP kongresinde, demokrasinin güzelliğinde "Özü MHP, kökü Ülkü Ocakları" olarak herkes adaylık yarışı içinde olabilir. Ülkücü iradenin edebine, adabına, ilkesine, ülküsüne de yakışan budur.
Ama şimdi Ülkücüleri ayrıştıran, birbirine hakaret ettiren bu olağanüstü kongre telaşı nedendir?
Ülkücüleri kavgaya ve ayrışmaya götürecek fitne tohumları niçin ekiliyor?
Ülkücüleri para ile satın alabileceğini düşünen teklifler niçindir?
Ülkücüler arasına gizli yahut açık pazarlık alanı açmak nasıl bir ahlaksızlıktır?
Ülkücü Hareketin liderine ahlaksız ve hayâsız yorumlar kimlere yaranma girişimidir?
40 kapı gezenlere gösterilen toleransın, bir ömür MHP'nin kapısında dava nöbeti tutanlara gösterilmeme nankörlüğü ve vefasızlığı neyin işaretidir?
Bu soruları çoğaltabiliriz. Ama bunlar bile anlatmaya çalıştıklarımızın genel mesajı ve özetidir.
Ülkücü bir yazar olarak, Ülkücü iradeden sadece isteğim, sağduyulu bir şekilde gelişen olayları değerlendirmesi yönündedir. Zaten sağduyu olan yerde her gelişmenin amacı ve hedefi çok net anlaşılacaktır.