Bunun sonu seçimdir

"Demokrasinin temelinde insana saygı ve haklarına sadakat bulunmaktadır. Demokrasiyi yok etmek için yine demokrasiyi araç olarak kullanma kurnazlığını hiçbir millet kabullenmeyecek ve onaylamayacaktır.

Demokrasiden çok bahsetmek demokrasiyi korumayacaktır. Başbakan ve partisinin durumu demokrasiyi konuşan, ama sıra gereğini yapmaya gelince bahaneler bulan siyaset köhnemişliğine işaret etmektedir. Demokrasinin gerisinde milli-devlet gerçeği vardır. Bireye dayalı yönetimlerin yıkılıp yerine millet iradesinin geçmesini sağlayan esas amil elbette milli-devlet gerçeğidir. Bu anlamda milliyetçilikle demokrasi arasında son derece yakınlık ve bağlılık yer almaktadır."

AKP demokrasi ile gerçek demokrasinin farkını veciz şekilde orta koyan bu sözler MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'ye aittir. Sayın Bahçeli ile diğer siyasi parti liderleri arasındaki temel fark işte tam da bu noktadadır. Demokrasiyi hiçbir zaman bir araç olarak görmemiş, milli-devlet gerçeğini önde tutmuş ve bireye dayalı yönetim yerine millet iradesinin geçerli olmasını istemiş ve sağlamıştır. Koalisyon ortaklığı döneminde iktidarın millet iradesi dışında el değiştirmesine rıza göstermemiş ve milli iradeyi esas almıştır. Aynı durum parti içi demokrasinin işletilmesinde de görülmüş ve her defasında hiç düşünülmeden gereği yapılmıştır.

 

Feda edemeyecekleri şey yok

Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu durum demokrasinin tıkandığının ispatıdır. AKP için demokrasi bir amaç değil araçtır. Nitekim, başbakanın gerginliği ve çatışmayı daha da arttıracağı anlaşılan Adana konuşması bunu bir defa daha göstermiştir. İktidarda kalmak için ülkenin varlığı ve birliği de dahil feda edemeyecekleri hiçbir şeyin olmadığı ibret verecek biçimde bir defa daha ispatlanmıştır. Çözüm ve çare demokrasiyi işletmektir. Mesele yalnızca ağaç ya da çevreyi koruma duygusu olmadığı artık herkesin ortak kanaatidir.

 

AKP'nin 11 yıla yaklaşan yanlışları, antidemokratik uygulamaları, baskıcı ve dışlayıcı politikaları iflas etmiştir.Sayın Bahçeli'nin deyimiyle, Başbakan Erdoğan'ın otoriter mizacı, başkanlık beklentisi Taksim'de gençliğin hisarına çarpmış, yurdumuzun dört bir yanındaki malum hadiselere sebebiyet vermiştir. Son yaşadığımız olaylar ileri demokrasi iddiasının bir uydurmadan ve kandırmacadan ibaret olduğunu da netleştirmiştir. Her alanda yıkım ve talan siyaseti güden iktidar partisi toplumsal bir direniş ve dirence muhatap kalmıştır.

2002 yılından beridir Türkiye'nin demokrasi dışına kaydığını, milli kimlik ve milliyetçiliğin ağır hasarlar aldığını sağduyulu her kardeşim takdir edecektir.

AKP, demokrasi ve özgürlükleri sadece söz ve satır aralarında hatırlamış, gerçek anlamda zorba ve monarşik bir yönetim zihniyetini kurumsalaştırmak için her zorlamaya başvurmuştur. Bu iktidarla büyüyen gençlik belirli bir yaş ve hadden sonra da bu olanlara duyarsız kalmamış, itirazlarını toplumsallaştırarak kendilerini göstermişlerdir.

Meşruiyet sınırları

Yaşananların özü ve özeti budur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu mücadelenin demokratik ölçülerde ve meşruiyet sınırları içinde kalmasıdır. Nitekim başta PKK olmak üzere yasa dışı örgütlerin bu ortamı kullanmaya çalıştıkları ve mecrasından çıkardıkları yine herkesin ortak kanaatidir. Bunda AKP'nin meseleyi doğru okuyamaması, soğukkanlılığını kaybetmesi, aşırı şiddet kullanarak makul ve haklı talepleri yok saymaya kalkışması ve gerekli dersleri çıkaramamasının da etkili olduğu ve siyasetinin sokak aralarına itildiği ayrı bir gerçektir.

Halk kurşun asker değildir

Bu yeni durum siyasetten ekonomiye kadar bir çok kesim ve alana tesir etmiş, doğrudan doğruya sarsmıştır. MHP lideri sayın Bahçeli Başbakan'ın ötekileştirici dili, kırıcı tavrı, kimseyi umursamayan, biz-siz ayrımına dayanan siyaseti sabır taşını çatlattığını ve kitlesel infiale zemin açtığını hatırlatarak, masum ve haklı taleplerin belirli bir eşikte tutulmasını tavsiye etmiş ve hükümeti, fitili ateşlenen karmaşanın söndürülmesinin Türkiye'nin hayrına olacağı konusunda uyarmış ve eklemiştir: "Demokrasilerde halk kurşun asker değildir. Tepeden bakılacak, aşağılanacak, azarlanacak, horlanacak, tercihleri bastıralacak ve bir tek sandık ortaya çıkınca sıcak ve samimi yaklaşılacak bir yığın olarak da görülmemelidir."

PKK ile ortaklığa devam

AKP'nin demokrasisi anlayışının fiyasko olduğu, PKK ve bölücülüğe endekslendiği bütün dünyanın malumudur.Nitekim, haklı ve masum talepler cop, biber gazı ve aşırı şiddetle bastırılmak istenirken, İmralı canisinin talepleri, PKK'nın dayatmaları hızla meclise sevk edilmekte ve gereği yapılmaktadır. Kandilli sürüngenin hiçbir şey olmamış gibi dağdan inip siyasete girmesinin yolunu açmaya çalıştıklarını ibretle izliyoruz. Bu durum AKP'nin gerçek yüzünü, kimlere ve nerelere hizmet ettiğini, masum ve haklı taleplerin arkasına saklanarak oynanan oyunları bir defa daha ifşa etmiştir.

Siyasi irade yenilenmeli

MHP lideri tespit yapmakla kalmamış, "Bize göre, siyasal irade yenilenmelidir. İktidar dediğimiz ve binlerce yılın çok haşin ve zorlu rekabetine ve uzun soluklu mücadelesine sahne olan ilişki ağının sağlıklı şekilde el değiştirmesi mecburiyet halini almıştır. Tıkanan sistemin, yorulan toplum yapısının tortularını temizlemek, önünü açmak ve dengeye kavuşturmak için başkaca bir yol kalmamıştır." Diyerek çareyi de göstermiştir. AKP sözcüleri her ne kadar bu teklifi reddetmiş gibi görünse de, başka çıkış yolları kalmamıştır. Nitekim, başbakanın Adana konuşmasında gerginlik ve çatıştırma üslubunu arttırarak devam ettirmesi ve alınan miting kararları ülkenin felaketi pahasına da olsa AKP'nin bilinen seçim taktiklerine uymaktadır.

ORHAN KARATAŞ