Din” temsil iddiasında olanların siyasetin kirine bulaşması, hem kendi manevi şahsiyetlerinde ve cemaatlerinde hem de temsil iddiasında bulundukları dinin itibarı üzerinde derin yaralar açmaktadır.
Modern siyaset usulleri kirlidir; demokrasi çok seslidir... Siyaset marazi popüler hamleler gerektirir ve muhalifleri, düşman eder; küstürür. Dini kurum ve kuruluşlara yakışan usul-ü hizmet, eşref-i mahlukatın hakkını eşit dağıtmak, tarfgirlikten ve siyasetten uzak durmaktır.
Siyaset Kopenhag kriteridir; siyaset, merkantilist felsefenin örgütlü bürokrasisidir, hamalıdır, hamilesidir. Siyaset, manevralı ve hummalı bir alandır. Bu yüzden de Ülkücüler, dini cemaat ve tarikatleri, siyasetin kirine - pasına bulaştırmama konusunda aşırı bir titizlik içerisindedir. Aynı sebeple bizim, hiç bir cemaate ve tarikata peşin bir düşmanlığımız ve kinimiz de yoktur.
Tarihte "medresenin tekkeye h‰kim olamadığı" siyasi fetret dönemleri yaşanmıştır. "Bilimin edebiyata, felsefenin belagata mağlup olması" ise siyasette atalet ve inkıraz sebebidir.
Bugünkü geri kalmışlığımızın temelinde medresenin, bilim ve akademinin, mistik belagat ve ruhani muamelat karşısındaki bu mağlubiyeti yatmaktadır. Tarih böyle yaşanmasaydı, Kolej açmak yerine diğer cemaatler gibi Cami, Kur'an kursu ve derg‰hlar inşa etmekle meşgul olmanız gerekirdi.
Cemaat, "bu sefer oldu" düşüncesiyle gemileri yakarak, dibine kadar siyasete bulaşmakla, beşeri ihtiraslara kefil olmuş ve büyük bir "vebal" altına girmiştir. En başta, sorumluluğunu seçim yoluyla üstlenmiş olduğu halde, memlekette aç vatandaşlar yaşarken, yandaşlar lehine har vurulup harman savurulan kamu sermayesinin "vebali" dir bu...
Cemaat, özelleştirme adı altında devletçi ekonomileri, siyonist dünya h‰kimiyeti politikasının açık operasyon alanı haline getiren ve bütün devrimlerini de insan hakları ve demokrasi maskesi altında "kadife yumuşaklığı" yla yapan yabancı vakıfların ülkede cirit atmasına göz yuman bir siyasi iktidara referans olmanın, "vebali" altındadır.
Cemaat, dünyanın en vahşi terör örgütlerinden biri olan PKK'nın katlettiği ana kuzularının hesabını - "kısas" ını sormak yerine, Türk halkının sokağa taşan tepkisini oy kaygısıyla çarpıtan; Marksist Kürtçülüğün kitleyle bütünleşmesine, batıdaki il ve ilçelere sıçramasına neden olan ufuksuz siyasi iktidarla bütünleşmenin "vebali" altındadır..
Cemaat, amele göre iman takdirinde bulunan bedevi fakih Abdulvehhap kadar küstahlaşarak namaz kılarken dipçik darbesiyle şehit düşmüş bir Ülkücünün şahsında bütün Ülkücü şehitlerin tahkir edilmesinin "vebaline" de ortak olmuştur.
Cemaat, "Ülkücü davadan hapse düşen Hüseyin, (Kurumahmutoğlu) hapishanede İslam'la şereflenmişti!" diyerek; fındık kadar beyniyle Ülkücü hareketi İslam dışına iten cahillerin ağzıyla, Ülkücülere "kafatasçı, etnik milliyetçi, ırkçı'85" diye iftira atan zalim siyasi otoriteye destek olmanın "vebali" altındadır.
Cemaat, aralarına eski Marksistleri, gayrimüslim liberalleri ve ümmetçilik maskesi takmış Kürtçüleri de alarak iktidara destek verenlerin Peygamber Ocağımıza karşı giriştikleri psikolojik savaşa cephane taşırken, Türk Milletinin mukadder inkırazına destek olmanın "vebali" altındadır.
İdealizmin kıdemi ve itibarı, ayetle sabittir: Hz. Abbas'ın su işlerini yürütmesi, Şeybe'nin de K‰be'nin anahtarını elinde bulundurmakla öğünmesi üzerine Hz. Ali: "Ben kılıcımla küfrün hortumunu kestim, küfür müsle (burnu, kulağı kesik) oldu da, siz müslüman oldunuz!" demiş; bu söz onların zoruna gitmişti. Bunun üzerine Tevbe Sresi'nde "Hacılara su verme ve Mescid-i Haram'ı onarma işini yapanı, Allah'a, ahiret gününe inanan ve Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz?" (Tevbe, 9/19) ‰yeti nazil olmuş ve yiğit Hz. Ali'nin hakkı ebediyyen teslim edilmişti.
Bizim 70'lerde komünizmin burnunu kırarak, "küfrün hortumunu kestiğimize" Tarih şahittir. Elinizde tuttuğunuz "alaman gümüşü" iktidar anahtarını, hacılara taşıdığınız bulaşık "atlantik suyunu" bizim başımıza kakmayın! BOP görevleri icabı "Türkiye'ye Şeriat, Mısır'a Laiklik anlatmanın" çelişkisini bize izah edemezsiniz.
Vebaliniz hizmetinizden büyüktür. Siyaset marifetiyle haksız iktisab edilmiş şatafatlı sofralarda, açlardan kotarılmış her lokma, sırat köprüsünde bir "deli dumrul" gibi yolunuza duracak, plazma ekranlar karşısında "tok yatan" lara taşıdığınız cephane, ahirette "ş‰h” topu" olup dizinizi kıracaktır.
Tavsiyemiz, bu kadar çok vebal altında yaşarken, "belki bir gün yiğit bir imanın makbul şefaati" lazım olur diye düşünmeniz ve "Hz. Ali karakterli" Ülkücülerin düşmanlığından uzak durmanızdır.
Sizi bu kadar kul hakkından, bunca vebalden "bin hatim" bile kurtaramaz!
İslam'ın hakiki sancaktarı olan Ülkücülerin amel” eksiklerinin kefaretine ise bir "tekbir" kafidir!..