Cennete gideceksin deseler istemem!

Engin Alan’dan Özkök ve Yalman resti:


Cennete gideceksin deseler istemem!


Anadolu Adalet Sarayı Şehit Hakan Kılıç Konferans Salonu’ndaki üçüncü günümüz; Hakime Özlem Karaçam yeniden yargılaması yapılan Balyoz Davası’ndaki ara kararını açıkladı:


- Bilirkişilerin bir araya gelmesinde sıkıntı yaşanmaması ve yoğun çalışma trafiğinin aksamaması için, sanıkların heyetin farklı üniversitelerden öğretim üyelerinin katılması yönündeki talebi reddedildi. Davanın temelini oluşturan ve fakat özel yetkili mahkemenin dikkate almadığı 34 ayrı bilirkişi raporuyla sahteliği kanıtlanan “dijital veriler” in incelenmesi için İTÜ’lü uzmanlardan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulacak. Geçmişte hazırlanan/alınan bütün raporların, kurumlardan alınan belgelerin ve sanıklar ile avukatlarından gelecek soruların da iletileceği heyete çalışmasını tamamlamak için iki ay süre tanınacak. (Yargıtay safhasında beraati istenen ve yeniden yargılanmasına başlanan diğer Balyoz mağdurlarının dosyalarını da birleştirme yoluyla aynı heyet inceleyecek.) Heyet, mahkeme tarafından yöneltilen ve dosyadaki çelişkileri içeren sorulara da yanıt arayacak.
- Vareste tutulma talebinde bulunan/bulunmayan bütün sanıkların bundan sonraki duruşmalara katılma zorunluluğu bulunmayacak.
- AYM kararı hüküm bozma olmadığından ve 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de bu aşamada hükmün iptaline dönük bir kararı bulunmadığından sanıkların önceki yargılama giderleri iptal edilemeyecek/silinemeyecek.
- Yine mahkemenin yetkisi olmadığı gerekçesiyle, sanıkların öncelikli talebi olan Adli Sicil Kaydı da silinemeyecek. Ancak sanıkların 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe vermeleri halinde, bu talepleri silme yetkisine sahip Adli Sicil İstatistik Müdürlüğü’ne iletilecek.
“Sabıkalı ordu”  durumunun devamı canlarını sıksa da yeniden yargılamanın ilk ara kararından sonra, ilk defa  “Türkiye’de mahkemeler var, hakimler var” diyebildi Balyoz’da usulsüz/adaletsiz yargılanarak ömürlerinden ömür çalınanlar.
Gecikmeli tanıklık          affettiremedi:  Artık çok geç...
Ara kararın açıklanmasının hemen ardından, Adliye çıkışında, onlardan biri;  “sabıkalı milletvekili(!)” Engin Alan’la konuştuk ayaküstü. Kararı  “Gerçek bir mahkemenin kararı olarak”  algıladığını söyledi ve ekledi:
 “Dolayısıyla memnunuz. Keşke 10. Ağır Ceza Mahkemesi de adil bir yargılama yapsaydı.”
Peki ya emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün  “Çağırdılar koşa koşa gittik”  demeci?
Yüzünde o meşhur  “manidar”  tebessümü belirdi:
 “Bu saatten sonra, bu iki tane zatımuhteremin (Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman) söyledikleriyle cennete gideceğimi bilsem onu da kabul etmem. Bana göre artık çok geç.”
Bir de Özkök ve Yalman  “Görmedik, duymadık, bilmiyoruz” demelerine rağmen, hâlâ iki eski komutanın ifadesinin  “darbeyi kabul” anlamına geldiğini savunanlar var tabii. Alan’a göre  “art niyet yoksa” yoruma muhtaç olmayacak kadar net söyledikleri:
 “Son derece açık ve net. Böyle bir şeyin olmadığını söylediler. Bunu oraya buraya evirip çevirmenin bir anlamı yok. ’Seminer emrini ben verdim’diyen kim? Aytaç Yalman. ’Ben darbe marbe önlemedim’diyen kim? Bu zatımuhteremler. Gerekçeli kararda ne diyor? Yalman’ın darbeyi önlediği... ’Yok böyle bir şey...’dedi; daha ne diyecek yani! Ha işinize gelmiyorsa istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz tabii... Eğer farklı niyetlerin içindeyseniz o başka...”
Ilıcak’ın anlaması için          yüz kere mi söyleyeyim
Yargılamanın başından bu yana yazdıkları ’kafayı Alan’a taktığını’düşündüren Nazlı Ilıcak da mı  “farklı niyetler” içinde acaba?
Öyle ya; Engin Alan’ın bahse konu plan seminerinde yaptığı konuşmanın tam metni, “toplumsal olaylarda izlenen müdahale metodu/prosedüründen bahsettiği”  defalarca yayınlanmasına rağmen o yine dünkü köşesinde devam etmiş aynı masalı anlatmaya:
- Engin Alan bütün liderleri tutuklayalım dedi!
Öyle mi?
Alan “Yüz kere mi söyleyeceğiz”  diye tepki gösterdi;
 “Üstünü kes altını kes; oradan cımbızla ve öyle de. Ben o seminerde parti ismi söylemiş miyim? Siyasetçi ismi söylemiş miyim? Ben kitaplarda yazılanı söylemişim. Hâlâ anlamak istemiyorsa ben ne diyeyim. Devam etsin bu şekilde...”
Gaziye  hakaret          kabul edilemez
Zulümhanelerdeki yıllarını, kayıplarını, aileleriyle paylaşmaları, birlikte göğüslemeleri engellenen acı-tatlı anları geri gelmeyecek elbette ama Balyoz mağdurlarının yüzü geç de olsa, az da olsa, buruk da olsa gülmeye başladı; ya memleketin sayısı her geçen gün  “misliyle”  artan   “ağlayan anaları?”
Alan, bedenlerini vatana feda eden gazilerimize yapılan hakaretlerden başladı duygularını paylaşmaya:
 “Son derece üzüldüm. Eğer bir millet şehidinin ailesine, gazisinin kendisine saygı göstermez sahip çıkmazsa o milletin geleceği olmaz. Son derece yakışıksız bir iştir bu...”
Kimine  “sıradan, siyasi, hamasi”  gelecek bu cümleleri kurmak hiç kolay değil Engin Alan için. Çünkü o da bir gazi. Daha bir ay önce TBMM’de ağırlamış  “hayvan oğlu hayvan, şerefsiz gazi(!)” miz Yılmaz Yiğit’i. Yiğit ve beraberindeki diğer Güneydoğu gazileri,  “gazi vekil”leri ile dertleşmişler. Sağlık sorunlarını, ortopedik malzeme-cihaz alımındaki sıkıntılarını iletmişler.  “Engelli” diye nitelendirilmek istemediklerini belirtmişler üstüne basa basa...
En büyük engeli  “insan”ın, vicdani yetersizlik aslında!
Alan,  “Hem bu mücadelenin içinden gelmiş bir asker olarak hem de MHP milletvekili olarak”  gazilerimiz için de, şehitlerimizin aileleri için de her zaman  “elinden ne gelirse”  yapacağını söyledi.
Çözüm vatan evlatlarının     ensesinde patladı
AKP’liler, Cumhurbaşkanı, Başbakan seçim takvimi yaklaştıkça buldukları mikrofondan  “Bunlar barış meleği değil, terörist”  demeye başladılar ama Engin Alan kanmış görünmüyor iktidardakilerin ağızlarından çıkana:
 “Bunları söyleyenler kimle masaya oturduklarını daha evvel düşüneceklerdi. Şimdi mi akıllarına geldi PKK’nın terör örgütü olduğu? Biz dedik ki ’elinde silah olan adamla masaya oturursanız istediklerini alana kadar bu silah kafanızda durur’. Kafada da durmuyor. Silahsız sivil vatan evlatlarının ensesine sıkılıyor. Bu saatten sonra bana PKK terör örgütü desen ne, demesen ne... Ben hâlâ da anladıkları kanaatinde değilim. Başbakan öyle dedi ama AKP sözcüsü Beşir Atalay da dedi ki ’süreç kendi mecrasında yürüyor’. Hangisi doğru bunun? Hangisi doğru?  Yaman bir çelişki var. Bunun Türkiye’yi götüreceği nokta hayra alamet olmayacaktır..”
29 Ekim günü, Cumhuriyet Bayramı’nda yapılan “peşmerge resmigeçidi”  için “Bu çok üzerinde durulması gereken bir konu”  diyor Alan;
 “Tarih zaten manidar. Ayrıca millet olma duygusunun zedelendiğini gösteriyor. Bir duygusal sıkıntıyı gösteriyor. Başka tarifi yok. Böyle devam ederse daha hazin manzaralar da görebiliriz. Ne olur? Sokağına giremezsin, mahallesine giremezsin, sokağa çıkamazsın. Yine eşinin çocuğunun yanında birilerine suikastlar düzenlenir. Millet olma duygusu zedelenirse sonrasında yaşanacakların önü alınamaz!”
Cami de bizim Cemevi de
Dün, Anadolu Adliyesi’nden sonra Çekmeköy’de bulunan Cemevi’nde Alevi vatandaşlarımızla buluştu Alan. O buluşma öncesinde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamasını hatırlattı:
 “Cami de bizim’dedi; ‘cemevi de bizim’dedi. ‘Cem de bizim’dedi. ‘Semah da bizim’dedi. ‘Peygamberimiz bir’dedi. ‘Hz. Ali bizim gururumuzdur’dedi. ‘Hacı Bektaş Veli çok önemli bir değerimizdir’dedi. Etnik olsun mezhepsel olsun bu tür ayrışmalar bize hayır getirmez. Herkesin inancı da ister siyasi ister dini o kişiye aittir. Ama millet olgusu tektir. Bunun korunmasına dönük bir duruş geliştirmek gerekir...”