PKK'nın sivil toplum kuruluşu görünümüne bürünmüş uzantısı olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Türkiye Cumhuriyeti'ni "isteklerinin yerine getirilmemesi halinde yeniden savaş seçeneğine yönelmekle" tehdit ededursun, dünyada PKK'nın terör örgütleri listesinden silinebileceği ve Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD)'ne karşı savaşması için desteklenebileceği konuşuluyor. Silah bırakma diye bir gündemi kesinlikle bulunmadığı ve ileride kurulacak bağımsız Kürt devletinin ordusu olmaya soyunduğu anlaşılan PKK, sadece Türkiye'de eylem yapmamak ve silahlarını bir süre görünür şekilde taşımamak karşılığında Abdullah Öcalan'ın özgür kalmasını ve etnik merkezli federasyona geçilmesini şart koşuyor. Hiç şüphesiz PKK'nın ondan sonraki hedefi de Türkiye'nin güneydoğusunda ihdas edilecek olan Kürt bölgesini Türkiye'den kopartıp Suriye ve Irak'taki öbür Kürt bölgeleriyle birleştirerek Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritalarından aşina olunan Birleşik Kürdistan'ı kurmak ve başına Abdullah Öcalan'ı geçirmektir.
İşte böyle bir atmosferde Türk milletinin bir bölümü barış ve kardeşlik türküleriyle uyutulmakta, bölünmeye doğru yol alan ülkenin çözüm ve refaha doğru yol aldığına inandırılmaktadır. Nitekim geniş halk kitleleri kötü ve hatta felaket sonuçlar doğuracağı apaçık ortada duran gelişmeleri dahi hemen anlamayabilmekte, getiri ve götürülerini bir çırpıda tahlil edemeyebilmektedir. Mesela Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan ve Türk milletinin Anadolu'daki varlığına kasteden Mondros Mütarekesi'ni bugün hepimiz nefretle hatırlıyorsak da, imzalandığında İstanbul'da kutlamalar düzenlenmiş, fener alayları yapılmış, artık "barışın geleceği" ve "anaların ağlamayacağı" umuduyla büyük sevinç yaşanmıştır. Temennim bu noktada tarihin tekerrür etmemesi ve uyuyanların bir an evvel uyanmasıdır. Aksi takdirde birkaç yıl sonra başlar duvarlara vurulacak, fakat çok geç olacaktır.
Nami Cem İYİGÜN