Tabii ki ondan sonra da bu konularda düşünmeye devam ettim.
Levh-i mahfuz merasimi yaza denk gelmiş ehli keyifler genellikle komünist oluyordu. Bunlar, her yönden sistem yıkıcı oldukları için kızlı erkekli alabildiğine sosyal, cevval ve acımasız insanlardı.
Baskısız oynadıkları için Ak Gençlilerden daha samimi görünürlerdi; ama tribüne oynayan yiğitlikleri yalan, fikirleri samanlı, kafaları genellikle dumanlıydı.
Muhtemelen ilk yıktıkları sistem de gruptaki kızların cinsel tabularıydı!
Biz hayatın içindeydik; ama modern kentli ve sosyal ailelerin evlatları değildik. Yani ebeveynlerimiz caz, dans ve tiyatrodan anlamaz, sinemayı sever, romanla edebiyatla fazla uğraşmazdı.
Modernleşen rejime de popüler kültüre de küçük Amerikalılaşmaya da teslim olmamıştık; İstanbul, Ankara ve İzmir'den çok Anadolu kent kültürüne daha yakındık.
Biz, bizi nereye götüreceği belli olmayan hazır kültür tüketim ortamlarından çok mahalleye, top oynamaya, kırlara, uçurtmaya, çelik çomağa, birdirbire, uzuneşeğe, miskete, topaca yatkındık.
CHP'nin, DP kurulduktan sonra Atatürkçülüğe demir atmış çelik tabanı ise irticaya olan tepkisi nedeniyle Halk Evindeki folklor kursuna, camideki Kur'an kursundan daha yakındı.
Halk evlerinin ve CHP'nin zamanla Komünist yatağına dönüşmesi bu yüzden kolay oldu.
Gençlerin ideolojik tercihlerini belirleyen aile kültürleri, hazır lokalleri hatta kutsalları vardı.
Bugünlerin AKP'lisi olan Erbakancılar ise fazla sokağa çıkmazlardı. "Haremlik - selamlık" kültürü içinde erken bir cinsel kimlik edinen "mücahitler" erkek olmakla birlikte "yiğit" olmanın sokaktaki gereklerini tanımamışlardı.
Halbuki kültürün içinde önemli bir yeri olan "oyunlar" geçmişte çocukları savaşa hazırlayan, yiğitlik talimleriydi.
Mesela "çelik-çomak" aslında bir kılıç ve topuz idmanıydı. Kim daha iyi oynarsa o mahallenin aranan kahramanıydı.
50'li ve 60'lı yıllarda çocuklarını inkılabın müsamere, balo gibi faaliyetlerden koruyan hatta sokaktan da uzak tutan dindar ailelerin çocuklarında zamanla bir kültürel gettolaşma meydana geldi.
Ben buna: "Selamlık gettosu" diyorum.
Erken yaşta "aman ha" diyerekten babasının yoluna intisap ettirilen selamlık çocuğu, akşam oturmalarında babasının "akıncı" arkadaşlarına çay getirip götürüyor; böylece "saka" sınıfından acemi asker oluyordu!
Biz daldan dala atlarken, sırasında simit satar, topaç çevirir, mevsimine göre eriğe ve elmaya dalarken, bu çocuklar mahalle argosuyla söylemek gerekirse "kız gibi" yetişiyordu.
O yüzden de bunların ahlaksız kızıl komünistlerle mücadele etmeleri mümkün görünmüyordu.
Kavgayı zaten bilmezlerdi ama ne olur ne olmaz diye olaylara karışmalarını bir de Erbakan hoca yasaklanmıştı.
Bugünlerde AKP yönetimini önüne gelenin kandırmasının ve Suriye krizinde hükümetin daldan dala konmasının kültürel arka planında bunlar vardır.
Mademki adamı devirmeyi vazife edindin; Esad'ın, El- Muhaberat bağlantılı ailelerin çocuklarını yetiştirip, Türkiye'nin başına canlı bomba olarak gönderme ihtimali yok mudur?
Çelik çomak oynarken çeliğin yerden zıplayıp gözüne girme ihtimali ne kadar varsa o kadar vardır!
Peki, kendi haline bıraksan Kızılay'ın yolunu bulamayacak adamı, KGB'nin Türkiye'deki 60 yıllık tecrübesini konuşturup, Genelkurmayla Meclisin arasında patlatma ihtimali yok mudur?
Kaytanın kabaraya dolanıp da arkadaki evin camını kırma ihtimali kadar vardır!..
Oynamadınız ki bilesiniz!..
Yalnız bir oyunu çok severdiniz… Sakalı tarak tutmaya başlayan abilerden biri hemen "mücahit" olur... Zekâtla döşenmiş süngerli halılarda saf bağlanır… Gelen gelirdi!..
Geriye kalanın alayı tağut, alayı kâfir, alayı şeytanın emir eriydi!..
Hiç savaştığınızı gören olmadı ama size göre: "her yer darü'l-harp; her yer savaş yeri"ydi!
Darü'l-harpçilik oynamaktan vatanı sevemediniz ki; bizim gördüklerimizi göresiniz!
Çünkü pek çoğunuz, ürkek, korkak, sahtekâr, yalancı ve yanlış yetişmiştiniz!
Vitrin camı, adam boyu kalın saçla kaplanmış dükkândan bozma Ocaklarda "ana vatan, kızıl Moskofa yar olmasın diye" yağlı kurşunlara göğüs gererek dava çilesi çekmemiştiniz!..
Uzatmayalım; ama… Konuşsak; başa kaksak, sokakta gezemezsiniz!
Bu şaşkın iç ve dış politikada, bu akla zarar patlamalarda, mayın, tuzak ve zayiatta kabahatin çoğu "Amarika onay verdi; oluyor inşallah" diye kadrosunun enine, boyuna, paraleline bakmadan Türk devletine talip olanlarda değildir!..
Kabahat, hayatında bırakın bir arsayı, sokağı, mahalleyi; bir inşaat kumunu bile savunmamış darül harp sakalarını, İslam mücahidi zannedip de onlara koskoca ülkeyi teslim edenlerindir!