Üstelik sığınmacılardan öğretmen Halil İbrahim, Diriliş Postası gazetesinden Erem Şentürk’e yaşadıklarını anlatırken IŞİD ile PYD’nin tüm Tel Abyad halkının gözleri önünde danışıklı dövüş yaptığını söyledi.
“Kimse IŞİD’le çatışmadı bile” diyen İbrahim yaşananları, “Bombardıman başladı, IŞİD çekildikçe adım adım PYD yerleşti” şeklinde dile getirdi.
İbrahim, “Gidin ve bir daha geri gelmeyi düşünmeyin bile. Burası artık Kürdistan’dır, dediler” diye konuştu.
44 yaşındaki Mustafa El Hasan da “Gitmezsen demek ki IŞİD’lisin, o zaman senin evini bildiririz. Uçaklar burayı da vurur, dediler. PKK kendisine direnen herkese sen IŞİD’sin diyor” dedi.
* * *
IŞİD’in Musul’u nasıl göz göre göre işgal ettiğini hatırlıyor musunuz? Düz arazide, iki bin kişi, araçların üzerinde silahlı olarak geldi, Irak ordusu kaçtı! Senaryo böyle yazılmıştı.
Şimdi ise KDP’nin Musul Sorumlusu Sait Memuzini, Anadolu Ajansı muhabirine, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava saldırıları sayesinde, IŞİD’in kentteki etkisinin kırıldığını söyledi.
Memuzini “Yabancı IŞİD militanları ile Iraklı teröristler arasında anlaşmazlıkların başladığı haberini alıyoruz. Iraklı olmayan birçok teröristin Musul’u terk ederek Suriye’nin Rakka kentine kaçtığını öğrendik” dedi.
Bu verilere göre Musul’a da IŞİD çekildikçe adım adım PYD yerleşecek!
Başından beri IŞİD’in, hem Arapları hem Türkleri ahmak yerine koymanın adı olduğunu söyledik ama kamuoyuna doğru bilgi zamanında verilmiyor. Bir Amerikan istihbarat ürünü olan IŞİD gibi örgütlere verilen lojistik desteği onaylayan yandaş medya, iş işten geçtikten sonra uyanmış gibi görünüyor ama bunun bir kıymeti yok.
Şimdi Türkiye’nin bölgeye silâhlı müdahaleden başka seçeneği kalmadı. Türkiye bugün, Kuzey Suriye’ye girmezse yarın oraya hâkim olanlar Türkiye’ye girecek. Salih Müslim, bu endişeyi Türkiye için bir “Kürt fobisi” diye gösteriyor ama görünen köy kılavuz istemez. Proje böyle zaten...
* * *
Ahmet Davutoğlu ise, “İslam dünyasında yaşanan acıların en önemli sebeplerinden biri, İslam dünyasında sivil toplumun parçalanmış olmasıdır. Suriye’yi düşünün, Irak’ı düşünün hatta Mısır’ı, Yemen’i mutlaka düşünün. Sadece devlet parçalanmadı oralarda, sadece devlet çökmedi. Esas itibarıyla o devletlerin, o sistemlerin çöküşlerine sebep olan şey sivil toplum anlayışının çökmesidir” diyor.
Türkiye’nin başbakanı “sivil toplum” olarak Suriye, Irak, Mısır, Yemen gibi ülkelerde bir İngiliz örgütü olan Müslüman Kardeşler’i görüyor. Şimdi o örgüt çökertilince sivil toplum da çökmüş zannediyor.
Üstelik 2005 yılında başta Müslüman Kardeşler Örgütü olmak üzere Arap dünyasındaki sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerini Topkapı’daki Eresin Otel’de toplayıp, Arap Baharı’nı başlatma parası dağıtan, Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı Büyük Orta Doğu Projesi Koordinatörlüğü idi.
Ahmet Davutoğlu, o sıralarda bugünkü siyasi kariyeri için hazırlanıyordu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve dönemin Başbakanı Abdullah Gül’ün imzalarıyla 18 Ocak 2003’te Resmî Gazete’de yayımlanan kararla büyükelçi unvanı almıştı... Önce Gül’ün sonra Erdoğan’ın danışmanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan da olacaktı. “Yeni Osmanlıcılık” lafları ile oyaladığı Türkiye’yi ve İslâm ülkelerini ne duruma düşürdüğünü herkes görüyor!
“Görevi İslâm dünyasını bugünkü durumuna düşürmek miydi?” diye aklıma bir soru da takılmıyor değil...