Rubil GÖKDEMİR
15 Temmuz gecesi yaşadığımız alçakça darbe teşebbüsü ile ne kadar çok konuda emin olduğumuz kanaatlerimiz yıkıldı farkında mısın? Tarihimizin en kanlı darbe girişiminden tanklar sokağa çıktıktan, savaş uçakları havalandıktan sonra ancak haberdar olan Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın, siyasi hayatlarının en güçlü dönemlerinde ne kadar da büyük bir yalnızlık yaşadıklarını gördük.
Devletin bütün kurumlarında kuş uçsa haberi olur diye düşündüğümüz, bütün güçleri elinde bulundurduğunu zannettiğimiz Sayın Cumhurbaşkanının, o hain gecede ne kadar da yalnız bırakıldığını hepimiz tam bir şaşkınlık içinde seyrettik. Kudretli ve karizmatik liderliklerle güçlü devlet olmanın farklı şeyler olduğunu millet olarak iliklerimize kadar hissettik.
Sahip olduğumuz yarım yamalak demokrasiyle birlikte, devletin bekasına yönelen tehdit algısını hisseden aziz milletimizin emsalsiz feraseti ve genlerinde taşıdığı kahramanlığı olmasa idi, o hain gecede bütün kurumlarımızın kartondan kuleler gibi yıkılışı veya teslim oluşunu hep birlikte seyredecektik. Bu hain tuzağı kuranların hesap edemediği tek unsurun ise, milletin bu toplu direnişi olduğu anlaşılıyor.
Savunma, güvenlik ve yargı bürokrasisini temsil eden kurumlarımızın darbe teşebbüsü karşısındaki hali pürmelali; çok şükürler olsun ki, milletimizin topyekun gösterdiği kahramanca direniş sayesinde devletimizin bekası ve milletimizin birliği korunabildi.
Bir defa daha anladık ki, devletin bekası ve milletin bütünlüğünü koruyabilmek için demokratik usullerle inşa edilmiş ve objektif ilkelerle kadroları belirlenmiş dinamik yapılara sahip olmamız gerekiyor.
Bir defa daha anladık ki, kuvvetler ayrılığı ilkesi ile bir birini iş birliği içinde denetleyen veya kontrol edebilen kurumların varlığını savunmak, devletin bekası ve milletin birliğini de savunmanın ön şartıdır.
Yine anladık ki, hukuk devleti ilkesine uygun yasaların belirlediği hiyerarşi dışında, başka bağlılıkları veya adanmışlıkları bulunan cemaat veya benzeri yapılara göz yumulması devletin bekası için son derece tehlikelidir.
246 şehit ve binlerce yaralımızın dökülen kanları vesilesiyle anladık ki, Cumhuriyetin temel projesi olan "bağımsız bireylerden" oluşan milletin ortaya çıkarılması hedefinden uzaklaştıkça, milli birliğimizi tehdit eden kabileleşmiş yapılara devleti teslim edersek, bu yapılar vasıtasıyla küresel saldırıların da yolunu açmış oluyoruz.
Kadim Osmanlı devlet geleneğinde bile, dini gruplar ve ilmiye sınıfı için geçerli olan "marifete talip olanın, devlete ve servete talip olmaması" gerektiği esasını unutarak, küçük "devletçikler" veya "dini holdingler" haline gelen bu tür yapıları kendisine koalisyon ortağı olarak seçenler, maalesef son çare olarak milletin irfan ve izzetine teslim olmak durumunda kaldılar. Her birisi küresel emperyalizmin elverişli maşaları durumuna gelen bu hain yapıların alçakça saldırıları ancak millet evlatlarının dökülen kanlarıyla önlenebildi.
21. yüzyılda güçlü devlet olmanın yolu demokratik usullerle inşa edilmiş kurumların varlığından geçmektedir. Bilimsel esasları gözetecek şekilde ehliyet ve liyakat ölçüleri yerine, ideolojik saplantılarımızı, mezhep ve meşrebimizi gözetmeye kalkıştığımız an toplumsal uzlaşma kültürünü ve adalet anlayışını kökünden sarsmış ve milleti iptidai kabilelere bölmüş oluruz. Bu milleti 33 etnik köken aidiyetiyle, yüzlerce farklı dini anlayış ve telakkiyle tarif etmekten vazgeçerek, eşit yurttaşlık temelinde bir biriyle kaynaştırmak, vatandaşlık aidiyetlerini artırmak mecburiyetindeyiz.
Alçakça darbe teşebbüsünün üzerinden 12 gün geçmesine rağmen, hala derin bir endişe ile kendimizi güvence altına almak için meydanlarda demokrasi nöbeti tutan millete güvenmek dışında, kurumsallaşmasını tamamlamış demokratik bir devlete sahip olmanın gereğini yapmak gerekir. Bu musibetten bir hayırlı sonuç çıkarmak adına, tam demokratik bir devlet sistemi inşa etmek zorundayız. Öyle ki, içinde bulunduğumuz şartların gereği olarak, tekrar ve önemle vurgulamak isteriz ki; demokrasi kavramı Türk Milleti için özlemle anılması gereken fantastik bir hayalden öte, milli birliğimizin sağlanması ve devletimizin bekasını korumanın en sağlam ve kolay yoludur.
Bu sebeple devleti ve milleti için gerektiğinde canını, kanını esirgemeyen her milliyetçi ve vatansever insanın sonuna kadar demokrasiyi savunması bir mecburiyettir. Demokratik esaslarla ve hukuk ilkeleriyle inşa edilmiş bir toplum ve devlet yapısı, milli bütünlüğümüzün ve geleceğimizin garantisidir.