Düşümdeki NEVRUZ

Yine geldi çattı Türk’ün toyu Nevruz. Şen olur ortalık, küskünler barışır, gelecek için dualar edilir. Adeta tek ses, tek yürek olur Türk soyu. Toyganlar birleşir, geçmiş etüd edilip geleceğe köprü atılır. Umutlar yeşerir, kara bulutlar yok olur ve yerini gün ışığı alır Nevruz’da. Tarihte Ergenekon canlandırılır. Duvar gibi etrafı kapanmış bir çıkış yolu arayan Türk’ün örs ile demir dövmesi tekrar edilir. Ve Bozkurt ulurken çıkış yolunu alır Türk.

Bahar gelir Nevruz’da, çiçekler açar, yaşam daha da güzelleşir. Asırlardır milletim tarafından kutlanan bu bayram maalesef bugün Türk’ün nice değerleri gibi terk edilmiş vaziyette. Fakat öze dönüş başlamalıdır artık. Atalarımızın toyu ve onların nice güzellikleri tekrar yaşamamızı kucaklamalı.

O Nevruz ki sevdiklerimize kucak açar, yaşama ayrı bir güzellik katar, ondan Güç Birliği doğar. Ve her Nevruz’da düşümde başka olur o güzel gün. İnsan sevdikleriyle beraberdir, ben de o Nevruz’un güzel insanların bir araya gelmelerini hayalimde hep hayata geçiririm. Nasıl mı düşümdeki Nevruz?

Mavi bulutları adeta okşarcasına yüksekliğe sahip Tanrı Dağlarının eteklerinde koca bir düz alan. Yüzlerce, binlerce otağlar sayesinde adeta bir yerleşim alanını anımsatan bir ortam. Bütün otağlardan biraz yüksekte, adeta diğer otağları seyreder halde olan kurt başlı büyük bir Türk Başbuğunu ağırlayan otağ.

Bir anda ortalık Bozkurt ulumasıyla sessizliğe bürünür. Kopuzlar susar, kundaktaki ağlayan çocuklar bile ses çıkarmazlar. Belli ki geçit töreni başlayacak, Türk tarihinde milletin aç ve başsız kalmaması için mücadele veren kahramanlar yerlerini alacaklar. Birden dokuz davul sesi ve uzaklardan bir atlı süratle gelir. At koşusundan yerin titremesi ve tozların kalkması gelenin büyük bir Başbuğ olduğunun göstergesidir. Birden halk heyecanlanır, bağrışmalar, çağrışmalar ve çığlıklar Türk’ün yüce Başbuğu Tanrıkut Mete Han’ı selamlar ve onu onun için hazırlanmış olan yüksek otağa yerleştirir. Tanrıkut Mete Han tepeden halkını selamlar ve diğer alana gelenleri seyreder. Sırayla gelir başbuğlar alana; Çiçi Yabgu, Atilla, Bilge Hatun, Bilge Kaan, Kül Tekin, Kürşat, Tomris Hatun, hepsi sıraya geçer. Göz kamaştırır altın elbisesiyle Alper Tunga. Satuk Buğra Han, İnanç Yabgu hiç ama hiç eksik yok.

Hiç küser mi kardeş kardeşe, adeta dünyayı çatlatırcasına beraber girerler alana Yıldırım Bayezid ve Timur. Ya Yavuz Selim ile Şah İsmail’in beraberce gelmelerine ne demeli, Tanrım böyle güzel yaratır işte bir milleti. Sonlara yaklaşılır sarı saçlı ve mavi gözlü Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK girer toy meydanına. İlk Başbuğun göründüğü gibi devam eden heyecanın altında Türk’ün tarihinde en son Başbuğluk ünvanına layık görülen insan Başbuğ Türkeş gözükür.

Başbuğlardan sonra gruplar halinde tarihte söz sahibi olanlar geçerler sıraya. Kaşgarlı Mahmud, Fuzuli, Ahmet Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre, Nesimi, Pir Sultan hep beraber gelirler. Akçura, Gökalp, Atsız, Gençosmaoğlu hiç eksik olurlar mı?

Ayrı bir yer tutar kahraman Türk kadınlarının geçişi. Hiç farkı yoktur Türk’te onların erkeklerden. Emine Banu, Süyüm Bike, Büyüke Hatun, Dilşad Hatun, İpar Han, Şerife Bacı, Nene Hatun hepsi bir arada.

Başkadır şehadet şerbetini içenlerin karşılanması. Onlar henüz yaşamın tadını almadan toprağa düşmüşlerdi ve şimdi Nevruz ile yeni hayata başlarlar. Toplu gelirler alana. Kürşat’ın kırk atlıları Kürşat marşıyla yeri göğü inletir. Talas, Dandanakan, Malazgirt, Çanakkale kahramanları hepsi kendi marşlarıyla girerler alana. Ve son şehadet şerbetini içmiş olan nesil girer alana; Kılıçkıran, Özmen, İmamoğlu, Veli Can, Baktemur, Pehlivanoğlu. Binleri aşar bu nesil, ve onların en sonu Hüseyin Şimşek, o da katılır bu kervana ve hep beraber Ahmet Cevat beyin bestesi olan Çırpınırdı Karadeniz’i söylerler.

Dünyaya yayılmış Türkleri temsilen girenler arasında bulunan Osman Batur, Alptekin, Elçibey, Sadık Ahmet, Nejdet Koçak, Ata Hayrullah hepsi kendi yerlerini alırlar.

Toyganlar bu geçit törenlerinin ardından söylenecekleri söylerler ve gelecek için kararlar alırlar. Ve yavaş yavaş gün artık batmaya başlar ve artık toy zamanı gelmiş olur.

Gün batımında ay ışığı altında yakılan ateş etrafında düzenlenen sohbetler, halaylar ve nice eğlenceler. Kımızlar su olup akıp gider. Türk’ün ehillleştirmiş olduğu atların üstünde bulunan at ustalarının o muhteşem gösterileri adeta bir ayrı güzellik katar. Alanın ortasında ateşin etrafında ozanlar bir daire oluştururlar. Onların elleri altında kopuzlar adeta dile gelirler ve halkın ruhunu okşarlar. Dualar edilir, amin sesleri göklere yükselir.

Ve birden yine bir bozkurt uluması. Yüksekçe bir yerde tam ay ışığı altında bir bozkurt görünür. Bu güneşin doğmasına az kaldığının işaretidir ve toyun sonuna gelindiğinin habercisidir. Tanrıkut Mete Han bu uluma sesi üzerine otağının önüne gelir. Kim varsa otağlarda hep dışarı çıkar. Ozanların ortasında bulunan Dedem Korkut elinde kopuzu ile Mete Han’a bakar ve kapanış duasının yapılmasının gerektiğini vücut diliyle bildirir. Uzun bir dua eder ozanlar ozanı ve bu sefer ki Nevruz toyunu kapatır. Duanın son sözleri ise şöyle olur:

Hak Teala,

Kurt başlı tuğ daima yükseklerde olsun,

Turan’ın ömrü daim olsun,

Millet, Devlet ve Soy aşkı hiç bitmesin,

Töreden, sevgiden, aşktan uzak kalınmasın,

Nice Nevruz’lara doğru, yolumuz, bahtımız ve alnımız açık olsun.

AMİN

İşte böyledir düşümdeki Nevruz toyu. Bu güzel hayallerimle aziz milletimizin NEVRUZ toyunu kutlar ve Cenab-ı Allah’tan bu toyun çok ihtiyaç duyduğumuz Güç Birliğine vesile olmasını niyaz ederim. Nice NEVRUZ toylarında buluşmak dileğiyle.