Erdoğan'da ısrar kaos doğurur

Türkiye AKP eliyle içeride ve dışarıda zaten tarihinin en amansız kuşatmasıyla karşı karşıya bırakıldı. Ülke bölünme noktasına getirilirken, etrafımızda selam verebileceğimiz bir tek komşumuz neredeyse kalmadı. 


Genel manzaraya bakıldığı zaman ana hatlarıyla görünen şudur: Ülkenin varlığı ve birliği İmralı'daki caninin insaf ve inisiyatifine terk edilmiştir. Bu bebek katili ne isterse, ne dilerse o oluyor. Siyasi uzantıları ve Kan dilliler tam bir azgınlık içindeler. Meydan okuyor ve bağımsızlık naraları atıyorlar. Hükümet, sessiz, çaresiz ve teslim olmuş bir halde eline verilen yol haritasına uyabilmek için çırpınıp duruyor. Toplumun bütün kesimleri gergin, ümitsiz ve huzursuz. Kimse yarınından emin değil. ABD Başkanı artık başbakanı ne yazık ki ciddiye bile almıyor. En fazla yardımcısını muhatap gösteriyor. AB ülkeleri açık ve net biçimde "ülkemize gelme" mesajları gönderiyor. İslam ülkelerinin tamamına yakını ilişkilerini en alt seviyeye indirdiler. Bu hazin durumun siyasi ve ekonomik sonuçları gün geçtikçe daha da ağır bir hal alacaktır. 

Vazo ! 

Başbakanın özel hedefleri ve şahsi hesapları uğruna ülke sonu kestirilemez bir felakete doğru hızla yer alıyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda ülkenin itibarının hepten yok olacağın, ihanetin daha da ileri gidip, ülkenin bölünmesinin dayatılacağı ve bir kaos ortamının oluşacağı iki kere ikinin dört ettiği kadar kesindir. Bunu bizzat başbakanın kendi beyanları, kendi dayatmaları ortaya koyuyor. Anayasa hükümleri son derece açık ve net olmasına rağmen Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda yürütmeyi elden bırakmayacağını, her yetkiyi kendisinde toplayacağını söylüyor. Bunu ifade ederken bugüne kadar görev yapmış bütün Cumhurbaşkanlarını ve hükümetleri de rencide ediyor. Hepsi birer vazo veya saksıymış da kimsenin haberi olmamış. Her ne kadar ayırmaya uğraşsa da, aynı görevi kendisinden öncekilerinin anlayışıyla yaptığı için, sayın Abdullah Gül'de buna dahildir. 

Saksı Genel Başkan 

Başbakanın kendisi dışındaki herkesi vazo görmesi muhalefet partileri için gülünüp geçilecek bir sıradanlıktır, ama kendi partisi için çok ciddi sorun teşkil ediyor. Zira, aynı tanım kendi bakanları ve daha da önemlisi Cumhurbaşkanı olması durumunda yerine gelecek olan genel başkan ve başbakan için de geçerlidir. Yapılan Cumhurbaşkanı tanımı, AKP'nin başına bir vazo veya saksı aradığının itirafıdır. Anayasa ve teamül bu kadar açıkken, yürütmenin bütün icraatlarına müdahale edeceğini şimdiden ilan etmek, ancak bir saksı genel başkanla mümkündür. Saksı formülü dışında yapılan tanıma uygun bir Cumhurbaşkanlığının mümkün olmadığı, tecrübeyle sabittir. Özal, Demirel örnekleri ortadadır. Kendi kurdukları ve iktidara taşıdıkları partilerle ters düşmüşlerdir. Özellikle rahmetli Özal'ın bay-pas edildiğini siyasete ilgi duyan herkes çok iyi hatırlar. 

İki başlılık olmaz 

Bütün gelişmeler, Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda ülkenin hızla bir kaos ortamına sürükleneceğini gösteriyor. Özellikle ihalelere olan merakını anlayabiliyoruz, ama Köşke çıktıktan sonra eğer biraz iradesi, biraz kişiliği varsa ne ilgili bakanın, ne de yeni başbakan buna katlanamayacaktır. Haliyle, başbakan her kim olursa olsun irade kullanması durumunda, Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında bir çatışmanın yaşanması kaçınılmazdır. Nitekim, bunun örneğini Gül-Erdoğan arasında da gördük. Sayın Abdullah Gül'ün Anayasa ve bazı kanun düzenlemeleri hakkında farklı düşündüğünü açıklaması karşısında, Erdoğan açık ve net biçimde rest çekip, "iki başlılık olmaz" demedi mi? Gelecek olan başbakan da bir süre sonra aynı tavrı gösterecek ve rest çekecektir. Başka türlü o makamda oturamaz ve iş yapamaz. Buna kendi partisi de, muhalefet de izin vermeyeceği gibi, çok ciddi Anayasal sorunlar yaşanır. 

Bu üslupla Cumhurbaşkanı olunmaz 

Dikkatlerden kaçan başka bir husus daha var. Başbakanın üslubu bütün dünyanın malumu. Bu yüzden birçok dünya lideri kendisiyle ilişiği ya kestiler veya en alt seviyeye indirdiler. Muhalefet liderlerinin tamamıyla kavgalı ve mahkemelik. En hafif sözü "soysuz" olan, şeref ve alçaklıktan tutun da, en ağır hakaretlere kadar ağzına geleni söyleyen bir kişilikten bahsediyoruz. Muhtemelen Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında bu siciline yeni halkalar da ekleyecektir. Bir an için seçildiğini düşünelim, bu haliyle, bu üslubuyla, bu siciliyle orada nasıl oturacak, kiminle nasıl konuşacak ve nasıl saygınlık kazanacaktır? Cumhurbaşkanlığı gibi devletin en üst ve saygın makamının yeni tartışmalar, ne çatışmalara, yeni hakaretlere açık olacağı şimdiden bellidir. Bu durum ne kendisine, ne temsil ettiği makama bir itibar kazandırmayacağı gibi, zaten yerlerde sürünen ülkenin saygınlığını da hepten yok edecektir. 

Haksızlık karşısında susanlar 

Başbakanın şahsi sicilindeki diğer eksileri, eksikleri anlatmaya ne sayfalar, ne zamanımız yeter. Söz konusu olan dünyanın en büyük yolsuzluk ve rüşvet iddialarına maruz kalmış ve aklanmamış bir şahsiyettir. Neresinden bakılırsa bakılsın, iler tutar tarafını bulamıyoruz. Benim bir türlü anlayamadığım ve kabul edemediğim şey, bu yazdıklarımızın çok daha fazlasını AKP milletvekilleri de bildiği ve bizzat yaşadığı halde, nasıl bu durumu hazmettikleridir. İçlerinde hazmedemeyenlerin olduğunu biliyoruz. Zaten başbakan da bu hazin durumu hazmedemeyenlere çok kızgın olduğunu yüksek dilden söyleyip, tehditler savuruyor. Ancak susmak yetmez. Haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytan olduğunu yüce dinimiz söylüyor. 

Tek çare İhsanoğlu 

Ortada, Recep Tayyip Erdoğan'a verilecek her oyun kaos ve büyük bir belirsizliğe verildiğini, aklı başında olan herkes görüp anlayacağı kadar çok ve geçerli argüman vardır. Buna rağmen Erdoğan isminde ısrar etmek, ne kendisine, ne partisine, ne de ülkeye bir fayda getirmeyeceği gibi, kaosu daha da derinleştirecektir. Tek ve son ümit kapısı Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'dur. AKP'ye ve Erdoğan'a oy vermeye sebep sayılan olumlu gerekçelerinin tamamı çok daha fazlasıyla sayın İhsanoğlu'nda mevcuttur. Bu fırsat kaçırılmamalıdır. Hiç kimsenin kendi saplantıları veya özel hesapları uğruna ülkenin birliğini ve geleceğini tehlikeye atmak gibi bir hakkı yoktur.