Küçükken annem mandolin çalardı. O devirde Kız Enstitüsü okumuş tüm Atatürk kızları en az bir enstrümanı iyi icra etmeyi ve nota bilgisini öğrenirlerdi. Üstüne de öğretmenlik yaptılar mı, dünyanın bütün bilgilerine ve becerilerine gerçekten sahip olduklarını hissederdin..
Öyle ansiklopedi gibi bilgili, müzisyen gibi becerili, aşçı gibi hamarat kızlar yetiştirirdi Cumhuriyet okulları...
Bir ilkokulda öğretmene ihtiyaç duyuldu mu, giyerlerdi zarif öğretmen önlüklerini, bir de bakardın ki, şahane birer öğretmen olurlardı. Neredeyse 60 sene sonra bile, hala zaman zaman yolumuzun kesilip o zamanki öğrencisi tarafından elinin öpüldüğü vakidir anamın.
Çaldığı en çok sevdiğim parça ise "EY ÇOBAN" dı bu genç anadolu annesinin... (Bir de "Ilgaz Anadolunun")
Hele balalayka gibi bir mandolinden çok hüzünlü bir ritmle dinleyin de görün. Kömür sobanızın üstünde ıhlamur kaynasın dinlerken, Sıcağın verdiği rehavetle uyumaya çeyrek kalmışken yanı başınızda anneniz çalsın da hem...
Melodisi ve sözleri deli bir şeydir:
"Ey çoban nedir kederin?
Yalnızlık, buymuş kaderin
Senden ırak mı, senden ırak mı?
sürülerin.
Derdini dök de ey çoban
Bu akşam biraz oyalan
Yine gezersin, yine gezersin
sürülerle..."
Çoban, işte bu yüzden benim ruh dünyamda özel bir yere sahiptir.
Soğuk kış günlerinin bitmesini ve sürüsüne kavuşacağını iple çekerken derinleşen bir güven abidesidir..
Adamdır çoban; filozoftur..Derviştir, sabırlıdır... minnetsizdir, çevrecidir, şairdir, ozandır ve müzisyendir...
Yaylalarda ıslığı yankılanan; seslendiğinde sesi kayalardan seken bir ruh adamıdır.
Lakin;
Bu adı lazım olmayanın "ben çobanım" deme mevzusu, beni en sevdiğim çocuk şarkısından soğutacak!
Ve de, o şarkının yarattığı o güzelim figürden!..
Kusura bakma ama sen Cumhuriyet Anadolusunda çoban olma bayım! Hatta çok istersin belki ama Arabistan çöllerinde bile çoban olma
O çobanlık öyle sıradan bir şey değildir.
Bak Muhammedin adı "El emin" dir.. tüm sürülerini emanet edersin çobana... gözün arkada kalmaz.
"El emin"!... anlatabildim mi meseleyi?