Bilimin ana gayesi, olup bitenin sebebini bulmaktır. Olup bitenin sebebini niçin ararız? Olup biten kötüyse önlemek, iyileştirmek; iyiyse arttırmak için.
Bilimin maksadı büyük çapta budur. Ana gayesi dedim. Başka gayeleri de vardır: Olanı tasvir etmek. Olanı anlamak… Bunlar görece ikincil sürücüler. Asıl sürücü, beğenmediğimiz sonuçların sebeplerinden kaçınmak veya sonuçlar hoşlandığımız hâle gelinceye kadar sebepleri değiştirmek.
Biz Türk okur-yazarları, böyle mi yapıyoruz? Kesinlikle hayır. Bizi inceleyen bir dış gözlemci, sebep– sonuç ilişkisine inanmadığımızı düşünür. Biz sebepleri bulup değiştirmek yerine sonuçlara öfkelenip küfrediyoruz. Sebep aradığımızı zannettiğimiz zamanlarda da aslında sebep değil sorumlu arıyoruz.
Peki, bizi kim dövüyor?
Önümde bir mahallî gazete ve iki haber var. Biri, Erdoğan’ın araba fiyatlarını düşürdüğünü, bunu da ÖTV’yi kaldırarak yaptığını anlatıyor. Manşet şöyle: “Dayılar, amcalar sıraya girecek! Cumhurbaşkanı duyurdu! 425.400 TL’ye Doblo 359.400 TL’ye Fiorino ÖTV şartsız satılacak.” Diğer manşet de şu: “Emekliler İçin Müjdeli Haber: 2024 Zamlı En Düşük Emekli Maaşı Açıklandı” Her iki haberi de büyük boy, yakışıklı Erdoğan fotoğrafları süslüyor. Birincide Doblo ve Fiorino resmileri de var ama onlar daha küçümen. Uzaydan Türkiye’ye düşmüş – ama Türkçe okuyabilen – bir uzaylı olsanız bu haberlerden ne anlarsınız? Demek ki fiyatları düşüren, gelirleri arttıran Erdoğan diye biri var. Ya sebep– sonuç? Besbelli: Erdoğan hem fiyatları düşürüyor hem gelirleri arttırıyor. Allah ondan razı olsun.
Peki, fiyatlar o tepelerde ne yapıyordu? Gelirler o kuyu diplerinde ne geziyordu? Bunların sebebi kim?
Sorunun tuhaflığını fark ettiniz mi? “Kim?” dediğimize göre cevabı bir kişi ve yalnızca tek bir kişi olmalı. Birden fazla sebep aramaya, ekonomik sebep – sonuç zincirleri araştırmaya gerek yok. Önce fiyatları faiz arttırıyor dedik. Faizleri düşürdük. Fiyatlar daha beter arttı. Bir ara muhalefet arttırıyor, Kılıçdaroğlu arttırıyor, dış güçler arttırıyor da dendi. Her kim arttırıyorduysa iktidar arttırmıyordu ya
İktidar ancak fiyatları düşürür ve gelirimizi arttırır. Bizleri enflasyona ezdirmez. Galiba kendisi de ezilmiyor; görünüşü öyle. Alan memnun, satan memnun; peki bizi kim dövüyor?
Sebep yok, sonuç var
En kaba tek sebep ve tek sorumlu aranmasına bile razıyım. Hiç olmazsa sebep aranıyor. Bizim okuryazar genellikle böyle kaba sebep arayışında dahi değil. O sadece sonuçlara kızıp küfreder.
Müslüman Zihninin Kapanışı’nın yazarı Robert R. Reilly, Müslüman düşüncesinin altın çağının sona erişini, Eşariye’ye bağlıyor. Kayıp Aydınlanma’nın Frederick Starr’ı gibi. Reilly, sebep zincirinde bir adım daha atıyor ve şöyle diyor: Eşariye, “Dünya her an yeniden yaratılır ve Allah her yaratışta dünyayı dilediği gibi yaratır.” düşüncesindedir. Hâl böyle olunca sonuçlara sebep aramanın bir anlamı kalmaz. Bilim peşinde koşmanın da… Niçin öyle oldu? Allah öyle istedi de ondan öyle oldu… Bu kadar.
Reilly, tarafsız bir adam değil; hele bir bilim adamı hiç değil. Evanjelist Katolik. Fakat iddiaları Eşariye’ye tam uymasa da bizim bugünkü dinbazların zihin yapılarını okşuyor. Hatırlayın, “Fiyatları Allah arttırıyor.” diye boğazını yırtarcasına bağıran bir sarıklı vardı. Dediğine de hadisten delil getiriyordu.
Sebep-sonuç bağlantısı ortadan kalkınca yapabileceğiniz fazla bir şey kalmıyor. Neleri düzeltmelisiniz ki sonuç istediğiniz şekle doğru değişsin? Bırakın bu sorunun cevabını bulmayı, bu soruyu sormayı bile akıl edemez hâle geliyorsunuz. Zihnin kapanışı bu işte. Sebep diye bir şey yok. Her şey, şu içinde yaşadığımız, yaşamaya mecbur edildiğimiz sonuçlardan ibaret. Kahrolsun sonuçlar!
Arz talep yok, açgöz-tokgöz var
Peki çare? Sebep kavramını unuttuğumuza göre tek yol sonuçlarla oynamak. O zaman enflasyon istatistiklerini değiştiririz. Odayı ısıtmak için termometreye hohlamak yeterlidir. Şimdi yaz sıcakları var, hohlamak yerine soğuk su serperiz… Sonra insafsız esnafa haddini bildiririz. Zincir marketleri tehdit ederiz: Etiketlerini düşür! Yoksa!
Geçen hafta bir haber-yorum gördüm. Yunan adalarında fiyatlar mesela Bodrum’dakinin çok altındaymış. Çünkü bizim esnaf açgözlüymüş, doymak bilmezmiş. Sonuca küfür, sonuca saldırı. Bodrum’da bir lahmacun 950 TL imiş. Öyle ya. Ekonomi diye bir bilim yok. Arz- talep diye bir mekanizma yok. Lahmacunu 950 liraya satan açgözlünün yanına niçin başka bir kebapçı, dükkân açıp 300 liraya satmıyor? Akla bile gelmiyor böyle soru. Yoksa orada tekeller mi oluşmuş? Mafya mı var? Birileri mi çökmüş Bodrum’a? Bunlar ekonomi değil, yüksek ekonomi soruları herhâlde. Zor iş. Bırakın biz sonuçlara sövelim.
Keynes, Samuelson, Smith… Yanılmışsınız. Hem de fena. Demek ki ne belirlermiş fiyatları? Bizim esnafın aç gözlülüğü. Yoksa Allah mı belirliyordu! Her ne olursa olsun bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Kızıp küfretmekten başka.
İskender ÖKSÜZ