Geri sayım

İktidarda sevmediğim bir ekip var diye ülkede işlerin kötüye gitmesini isteyenlerden değilim. Harabeye dönen bir memleket ancak yarasaları, baykuşları, savaş baronlarını ve benzerini memnun eder. Maalesef çevremizde felaket tellalları yine dolaşıyor. Kaos yaklaşıyor diye zil çalıp oynuyorlar.

Devletin ‘Arap Baharı’ politikası çöktü. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da, bizimkilerin cesaretlendirdiği halk kesimleri şimdi başlarına musallat olan diktatörlerin elinde çaresizce haklarında verilecek hükmü bekliyor. 90’lı yıllarda Azerbaycan, Çeçenistan ve Özbekistan’da işlediğimiz hataları aynen tekrarladık. Ne ‘abi’ olabildik ne de ‘imam’! Soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı kaderlerine terk edip geri çekildik.

Doğu Akdeniz, Türk denizi olacaktı. İran nüfuzundan kurtarılacak ve bölgedeki İsrail baskısı da kırılacaktı... Şimdi Suriye faciasından nasıl sıyrılacağımızı, Irak’la ilişkileri nasıl düzelteceğimizi bilmiyoruz. Tutunabildiğimiz tek coğrafya ise bir zamanlar kesinlikle tanımayacağımızı açıkladığımız Kuzey Irak! Kürdistan adıyla tanıyarak onur kırıcı bedel ödemek yetmezmiş gibi Türkmen varlığını da es geçiyoruz. Irak’ın kuzeyinde durumun sürdürülebilmesi ise terör sorununun ve daha önemlisi ortağımız İngiliz ve rakibi Amerikan enerji tröstlerinin aralarında anlaşmalarına bağlı. Mazallah bunda da hüsrana uğrayabiliriz...
Dış politika dökülürken içeride yeni bir anayasa yapma ümitleri de söndü. Adını 1980 darbesinden alan anayasa maalesef alın yazımız oldu! Sivil yönetimlerin anayasa yapamayacağı algısı güçlendirildi. Geriye hükümetin övünebildiği yalnızca içi doldurulamayan ekonomik istikrar başlığı kaldı. İç ve dış ticaret dengesi günden güne bozulurken, bunun da sürdürülebilmesi siyasi istikrara bağlı.

Memleketimizde demokrasi henüz kurumlaşmadığından siyasi partiler ülke sorunlarına çözüm üretecek kapsamlı ve uzun vadeli programlar hazırlamıyor. Böyle olunca stratejik önemdeki terör ve güvenlik sorunları günübirlik kararlarla yahut dışarıdan dayatılan projelerle çözülmeye çalışılıyor. İktidarı kaybetme korkusu ise parti yönetimlerini hırçınlaştırıyor ve despotlaştırıyor. 
Demokrat Parti, oyunu aldığı sol kesimler ve azınlıklar dahil asıl tabanına uygun politikalar izlerken oy oranını 1954 seçimlerinde beş puan artırarak yüzde 57,6’ya çıkartmıştı. Ancak derin odaklarca planlanan 6-7 Eylül 1955 olayının da etkisiyle 1957 seçimlerinde oylarını on puan düşürdü. Turgut Özal da muhafazakar, demokrat ve liberal tavrını 1986 yılında değiştirmişti.  “Ataköy Muhtırası” adını verebileceğimiz 28 Şubat süreci benzeri olağanüstü dönemde, Özal seçmen kitlesinin beklentilerine ters düşecek icraatlara girişmişti. 1987’de oyu yaklaşık on puan inerek yüzde 36’ya geriledi. Zaman içerisinde partisi ANAP, siyasetten tamamen silindi.

Eskilerin müesses nizam dediği statüko, kendisine düşman gördüğü kesimleri iktidarda harcayacak kadar özgüven sahibi! Gayet iyi biliyor ki, üstünde enine boyuna düşünülerek tasarlanmış plan ve programlara sahip olmayan siyasi gruplar, iktidara geldiklerinde hata yapacak ve menfaat kavgalarıyla birbirine düşecektir. Üstelik artık iktidarların üzerine askeri yöntemlerle yıkmanın kendileri açısından daha zararlı olduğunu da öğrendiler. Formülü basitleştirdiler: Bırakınız birbirini yesinler...
Başbakan Tayyip Erdoğan için geri sayım başladı. Muhtıralarla ve kitlesel eylemlerle düşürülemeyen Erdoğan, gücünün zirvesine çıktığını zannettiği bir zamanda önce uluslararası alanda yalnızlaştırılıp dengesi bozuldu, şimdi de partisi içten parçalanıyor. O da iktidarını koruyabilmek uğruna yol arkadaşları Abdullah Gül’ü ve Bülent Arınç’ı yanından uzaklaştırarak tek adamlığını ilan etti. Şimdi parti tabanını yönlendirebilecek cemaat ve tarikatları sindirmeye çalışıyor. Fakat bilmiyor ki makamı sallanmaya başlayınca ilk önce çok güvendiği derin yapılar kendisini yüzüstü bırakacak. 
Maalesef bu akıbet sadece iktidar partisini ilgilendirmiyor. CHP ve MHP yönetimleri de kendi tabanlarını yeterince temsil edemedikleri gibi ülke sorunlarının üstesinden gelebilecek yenilenme çalışmalarına önem vermiyor. Zavallı milletimiz kırk katır mı, kırk satır mı çelişkisinden kolay kolay kurtulamayacak görünüyor.