Günün sorusu!

Asiye Kocatürk soruyor:  “Kendi ordusunun generallerini tutuklayacak kadar güçlü bir hükümet; komşu ülkedeki rejimi ve başkanını devirecek kadar kendini güçlü hisseden bir hükümet, kendi cezaevinde hapiste bulunan terör örgütünün lideriyle neden pazarlık eder?” 
 
***
 
“Generalleri hükümet tutuklamadı, yargı tutukladı”  diyenler olabilir ama gerçek bu değil. Hükümet yıllar içinde yargıyı şekillendirdi ve yargı gücünü de muhaliflere karşı kullanmaya başladı. 
İbni Haldun diyor ki,  “Bil ki devlet, olmazsa olmaz iki temel üzerinde kuruludur. Birincisi asker (ordu) olarak ifade edilen güç, kuvvet ve asabiyettir. İkincisi ise askeri ayakta tutan ve devletin ihtiyaçlarını gideren mal ve paradır. İşte devlette görülecek bozulma bu iki temelden başlar. Hükümdar, iktidarda kendisine ortak olanları yönetimden uzaklaştırıp iktidarı kendi tekeline alır. Sonra da onları alçaltarak yerlerine, kendisine bağlı bir asabiyet oluşturur. Ancak bu yeni asabiyet içine gömüldüğü lüks ve safahat sebebiyle yok olmanın eşiğine gelir, yiğitlik ve cesareti unutup başkaları tarafından korunan kimseler haline gelir. Bu yüzden ülkenin sınırlarının korunması da zorlaşır. Bu durum onlara karşı halkı cesaretlendirir ve uzak bölgelerde devlete isyanlar başlar. Sonuçta devlet ikiye veya üçe bölünür. Yönetim, kurucu asabiyete boyun eğdirenlerin eline geçer...” 
Türkiye’de de olan biten budur. Kurucu iktidar odakları, zaman içinde Türk Milleti’nin çocuklarını yönetimden uzaklaştırdı. Öyle ki üniversitelerde öğretim üyesi olabilmek bile kendilerini seçkin zannedenlerin tekeline bırakıldı. Üstelik, kurucu iktidarı temsil eden ordunun içine giren bir virüs, ordu ile halkı karşı karşıya getirdi. Bu rahatsızlık, ülkenin sınırlarını korumayı bile zorlaştırdı, eski isyanlar diriltildi. Sonuçta, gücünü dışarıdan alan ve dini siyaset aracı olarak kullanan bir çıkarcı grubu iktidarı ele geçirdi.. Onlar da kendilerini iktidar yapan gücün emirlerini yerine getirmeye başladı. Subaylar hapsedilirken, teröristlere yol verildi. İsyancılar baş tacı yapıldı, Ermenilerden özür dileyenler akil adam oldu!
 
***
 
Bu durum, aslında bir plan dahilinde uygulanmıştır. 
Hulki Cevizoğlu’nun  “İşgal ve Direniş; 1919 ve Bugün” eserinde verilen bilgi, tam da bugünü izah ediyor. 
25 Aralık 1919’da İngiliz Ryan, hükümetine sunduğu raporda şöyle demişti:
 “Biz gerçek ideali din imiş gibi davranacak menfaatçi bir grubu idareci olarak takdime çalışacağız. Panislamizmi ezemeyiz. Bu, tıpkı Batı’daki milliyetçilik gibidir. Bizim şimdiki gayemiz, arkadaş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek olmalıdır.” 
Gerçek ideali din imiş gibi davranan, fakat ABD ve AB desteğiyle iktidarı ele geçiren çıkarcılar grubu, bir etnik isyandan da faydalanarak Türkiye’de Türklere boyun eğdirmeye çalışıyor. 
 
***
 
Hani Bekri Mustafa, Ayasofya camisinin önünden geçerken dışarıda musallâ taşındaki cenazenin önünde bekleşen bir kalabalık görmüş.. Bekri Mustafa  “Neden cenaze namazını kılmıyorsunuz?” diyecek olmuş, cemaatten  “İmam efendi yok”  diye cevap vermişler. İçlerinden biri  “siz kıldırın” deyince Bekri Mustafa da çaresiz kabul etmiş. Cenaze namazını kıldırdıktan sonraki helâlleşme sırasında mevtaya dönmüş ve şöyle fısıldamış:  “Öbür taraftan dünyanın halini soracak olurlarsa, dersin ki, ’Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu’, onlar dünyanın nereye doğru gittiğini anlar..” 
Türkiye’nin kuruluş felsefesine düşmanlıkları bilinen hatta devletin temel ilkelerinden birine karşı faaliyetlerin odağı haline gelmekten mahkum edilmiş bir partinin liderleri, Türkiye’de Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı oldu.. Genelkurmay Başkanı’nı hapsetmişler, terör örgütünün lideri ile de pazarlık etmişler çok mu?