Ortalık gaz duman olunca, kendi adıma sair zamanda enine boyuna yazacağım bir çok konuyu askıya aldım.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 95. Yıldönümü dolayısıyla İstanbul Başkonsolosu Hasan Sultanoğlu’nun yaptığı konuşma mesela;
Geçtim gazeteciliği, milli bayramlarını kutlaması yasaklanmış bir ülkenin vatandaşları olarak “terapi” gibi gelmişti halbuki bize o kutlama.
İstanbul Valisi “Azeri kardeşlerimiz” derken, Azerbaycan’dan gelen bürokratların, sanatçıların gururla “Türk’üm” deyişleri, ders niteliğindeydi.
“Halkımızın milli uyanışı ve direnişi” diye tanımladı Sultanoğlu “Cumhuriyet” in ilanını;
Kaldı mı bizde bunu yapabilecek “idareci” ?
“Cumhuriyet”e emek verenleri; askerleri, devlet adamlarını, siyasileri, yazarları, şairleri atlamadan tek tek, bir bir andı;
Onlar için bağımsızlıklarını kazananlar “ceberrut”, “ayyaş”, “diktatör”, “katil” değil; kahramandı!
Biz Abide-i Hürriyet Meydanı’nda unuttuk; anıtlaştırmayı bırakın, çöp-mezara layık gördük ama Azerbaycan Başkonsolosu aldı baş tacı yaptı Enver Paşa’yı;
“Onların hatırası Azerbaycan halkı yaşadıkça anılır ve aziz tutulur” derken içim sızladı.
Ve Karabağ...
90’lardan itibaren “azatlığı” tehlikeye atan işgalleri, tecavüzleri anlattı Sultanoğlu. Bir milyondan fazla Azerbaycan Türk’ünün kaçkın-göçkün halde yaşamasına yol açan adaletsizliğe isyan etti. Açık açık söylemedi ama kahin olmaya gerek yok Türkiye’deydi gözleri.
***
Sonra 19. Türk Dünyası Çocuk Şöleni...
Her daim tartışmasız önceliğimiz olması gerektiği halde, bu hengamede bir türlü icabet edemedim ay yüzlü Türk çocuklarının Altaylar’dan Tuna’ya yaptığı davete...
***
Hadi bu iki olayla ilgili “Bu yıl olmadı seneye artık” tesellisiyle avutalım kendimizi.
Ama öyle kör etti ki bu “gaz-duman” hepimizi; “telafisi mümkün olmayan”, “tarihi” anlarda da yerine getiremedik “tanıklık” vazifemizi! Örnek mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, geçtiğimiz Cuma günü, kendisine dönük ithamların, bu ülkenin başka aydın insanlarına yönelik ithamlara iliştirilmesiyle dahil olduğu “torba dava”da “son savunması”nı yapmak üzere hakim önündeydi.
Bakmayın gazetelerin kenarda köşede verdikleri haberlerde “savunma” demesine; Başbuğ kendisini savunmayı reddetti. Mahkeme heyetine değil Türk Milleti’ne yani sana, bana, hepimize seslendi.
457 emekli ve muvazzaf askerin tutuklu olmasının, 2000 civarında TSK mensubunun bu davalarla ilişkilendirilmesinin “tesadüf olmadığını” söyleyerek hâlâ uyuyanlar varsa onları uyandırmayı denedi.
Başbuğ’un “vicdanlara” nokta atışı yapan sözleri, evet “uyan borusu” gibiydi;
De...
O sözleri muhatabı olan millete ulaştıracak olan gazeteciler?
Onlar neredeydi?
Yıllarca meşruiyetlerini “TSK akreditasyonuyla belgelemek” gibi garip bir yarışa girenler, resepsiyon olur, tatbikat olur, açılış olur tam takım hazır bulunan “Aman canım Paşam”cılar, Başbuğ görevdeyken ağzından çıkacak bir tek kelime için haftalarca peşinden koşanlar;
Bir Genelkurmay Başkanı’nın “görevi başında iken, aynı zamanda terör örgütü yönetici olmakla suçlanması” karşısında verdiği “tarihi cevabı” hiç mi merak etmediler?
Onlarca, yüzlerce kitapta illaki anlatılacak olan o anda Başbuğ’un jesti, mimiği, ses tonu nasıldı... “İzleyici” sıralarının nabzı... Ailesinin tavrı... Orada aslında ne olduğunu anlamaya ve doğru aktarmaya yarayacak bütün bu detaylar hiç mi umurlarında olmadı? Eeee, hani bu “asrın davası”ydı?
Bu durumda “asrın konuşması”nı es geçmek “gazeteci tayfası”na yakıştı mı?
Başbuğ haklı “tarih sussa, hakikat susmayacaktır”;
Peki ya hakikat karşısında susanlar;
Hakikatin konuşmaya, konuşulmaya başladığı gün onlar ne yapacaklar!
Paylaşmazsam olmaz...
Yazmak tamam da konuşmak her daim zor olmuştur benim için;
Şimdi “zoru başarmaya dönük” yeni bir mücadelenin eşiğindeyim.
Doğruları yazanlar kadar konuşanların da sayısını arttırmayı görev kılıyor içinden geçtiğimiz günler.
Benim için bu görevi ifa yeri bugünden itibaren BENGÜTÜRK TV.
Ana Haber Bülteni sonrası saat 19.30’da, TAŞ MAHAL’de ( Bu isim eşsiz değerdeki iki dostumun hediyesi... Sanat Tarihi kökenime, adıma, kültürel kodlarımıza atıfla oluşmuş bu sürprizin mimarlarına sonsuz teşekkürler...) benim için hayli heyecan verici olan bu “ilk” e ortak olmayı kabul eden Ayşenur Arslan’la birlikte, bekliyor olacağız hepinizi...