HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ - YOKSA ÜSTÜNLERİN HUKUKU MU!?

Dersanelerin kapatılması veya özel okullara dönüştürülmesiyle başlamış olan tartışmalar kısa bir müddet ertelenmiş gibi görünmesine rağmen çekilen kılıçların kınlarına girmediği; aksine kıyasaya ve derin bir hesaplaşmanın yeni başladığını hep birlikte görmekteyiz.

İktidardan güç alan ''mücahit müteahhitlerin..'' yetmiş yedi sülalelerine yetecek kadar nasıl zenginleştiklerini,haramzadelerin din sömürüsü yaparak,kul hakkını ve yetimlerin hakkını nasıl yediklerini,Cumhuriyet tarihinin hiç bir devresinde bu kadar yalan ve talanın olmadığını anlatmayacağız.

''Harun gibi gelip,Karun'u geçenlerden...'' de bahsetmeyeceğiz.

Sınırlı sayıda da olsa iktidar nimetlerinden nemalanmayan,yalakalık yapmamış basında; (3Y) dediğimiz ''yolsuzluk,yoksulluk,yasaklar'' yazılıp anlatılmaktadır.

Konumuza gelince:

Yargının görevi,hukuka aykırı olan ve yasalarımızın suç saydığı,krıminal vakaların üzerine gitmektir. Suç unsuru bulunan olayların üzerine gitmemek, görmezlikten gelmek, sümen altı yapmak ise; yargının kendisini inkar etmesi hatta bizzat yargı eliyle,yargının suç işlemesi anlamına gelir.

Nihai karar verilinceye kadar,her sanığın suçtan masumiyet karinesine tabi ki saygı duyulmalıdır ve hukuk kuralıdır.

''Namazından ve abdestinden şüphesi olmayanlar'' suçluluk telaşı içerisinde, başlatılan hukuki süreci tıkayacak yollara tevessül etmemeleri gerekirken; emniyet müdürlerinin,şube amirlerinin hızla grevden alınmaları ve yeni savcıların atanması tam anlamı ile bir HUKUK SKANDALIDIR.

17 Aralık 2013 de başlatılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ayakları nedir? Rüşvet ,yolsuzluk, kamu ihalelerine fesat karıştırma,kamu mallarına zarar verme, kara para aklama,altın kaçakçılığı,para karşılığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının temini, bakan çocuklarının babalarının nüfusunu kötüye kullanarak menfaat temin etme ve sair ilişkiler... Efendim neymiş? Yürütülen soruşturmada amirlerin ve bakanların kısaca hükümet yetkili erkanına neden haber verilmemiş...Kopartılan kıyamet budur.Saptırılan hedef hep masumiyet rolü oynamaktır.Ne tür,nasıl ve ne şekilde hangi olay olursa olsun sürekli,geçmişi kötüleyerek daima masumları oynamanın başarılı olduğu tek ülke biziz galiba!..

Suç üstü yakalanma paniği dışında, ileri derecede hukuki ihlaller yapılmaktadır. Gerek evrensel hukukta,gerekse iç hukukumuzda, suç ve suçlularla ilgili soruşturma ve tahkikatın nasıl ve hangi usuli kaideler içinde yapılacağı açıktır. ''... Soruşturmayı yürüten polisler neden amirlerine haber vermedi...'' sorusuna hiç hukuku bilmeyenler bile gülecektir.

Milyon dolarlarla yakalananlar ve haklarında isnat edilen suçtan göz altına alınanlar konu değil ama soruşturma yapan polisler suçlu!...Bu durum suçluluk psikozu altında bir savunma değil de nedir?...

04.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'muza göre SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİ ESASTIR.Soruşturmanın gizli yürütülmesi yasanın getirdiği bir emir ve genel hukuk kuralıdır.Ülkemizde gizli soruşturmacı kullanılması ilk defa 4422 sayılı kanan ile yasal dayanağa kavuşturulmuştur.

CMK'da ''Gizli soruşturmacı'' ifadesi terimini kullanmayı tercih etmiştir. Dayanağı olmadığı halde bir bardak suda fırtına kopartmanın haklılık sebeplerinin olmadığı kanunlarımızla açıktır.

CEZA MUHAKEMELERİ KANUNU'NA GÖRE HANGİ ŞARTLARDA GİZLİ SORUŞTURMA YAPILABİLİR

1-Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda,kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, 2-Gizli soruşturma dışında başka surette delil elde edilememesi, 3-Hakim kararı ile yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde,Cumhuriyet Savcısı'nın kararı ile 4-Katolog suçlarda,kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Katolog suçlar olarak Türk Ceza Kanununda yer alan; A-Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188) B-Suç işlemek amacı ile örgüt kurma (2-7 ve 8 ci fıkralar hariç madde 220) C- Silahlı örgüt (madde 314),...vs

2005 yılında AKP hükümeti tarafından Adli Kolluk Yönetmeliği çıkartılmıştır.Burada polisin görevleri sayılmıştır.İki görevi vardır.Birincisi asayiş görevi olan suçun işlenmesini önlemektir.Diğeri ise Adli kolluk görevidir.Yani suç işlendikten sonra suçluyu yakalayıp yargıya teslim etmektir.

İlgili yönetmelik ile Polis vazifeleri ve selahiyeti kanununda görüleceği gibi polis asayiş görevini ifa ederken bağlı olduğu amirler olarak,kendi amirleri,kaymakam,vali gibi mülki amirlere bağlı olarak çalışır ve bunlardan emir alır.Soruşturma bu amirlerin emir ve direktifleri çerçevesinde gelişir.

Halbuki polis ADLİ KOLLUK GÖREVİNİ İFA EDERKEN,SAVCILARIN EMRİNİ YERİNE GETİRİR.Savcı ise soruşturmayı yasal çerçeve içerisinde kanun gereği gizli tahkikat yaptırmak zorundadır...

O halde adli kolluk görevini ifa eden polisler kanun gereği savcının emri dışında soruşturmayı tahkikatı gizli yürütmek zorundadır...

Bir başka deyişle; savcıların emrinde soruşturmayı yürüten adli polislerin,amirlerine emniyet müdürlerine bilgi vermemesi kanundan doğan bir zorunluluktur bir emirdir.Eğer emniyet amirlerine daha da öte hükümetin ilgililerine bilgi verilmiş olunsa idi soruşturmanın gizliliği İHLAL EDİLECEK VE SUÇ İŞLENMİŞ OLUNACAKTI...

Olay bu kadar basit iken, HALEN MAĞDUR OLMUŞLUK VE MASUMLUK kisvesi altında saldırı yapmanın hiç bir inandırıcılığı yoktur..Hatta suç üstü yakalanmanın getirdiği telaş vardır.

Türk'ün ana vatanı Ergenekon adının kirletildiği Ergenekon davasında; Ümraniye Davası ve 28 Şubat sürecinde, yetkililere göre ''Türkiye'de bağırsakların temizlenme operasyonu...'' yapılıyordu. O zaman da aynı hukuki soruşturmayı yapanlar hakkında tek bir kelam edilmezken,ucu kendilerine dokunması ihtimali olan soruşturm HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ - YOKSA ÜSTÜNLERİN HUKUKU MU!?

Dersanelerin kapatılması veya özel okullara dönüştürülmesiyle başlamış olan tartışmalar kısa bir müddet ertelenmiş gibi görünmesine rağmen çekilen kılıçların kınlarına girmediği; aksine kıyasaya ve derin bir hesaplaşmanın yeni başladığını hep birlikte görmekteyiz.

İktidardan güç alan ''mücahit müteahhitlerin..'' yetmiş yedi sülalelerine yetecek kadar nasıl zenginleştiklerini,haramzadelerin din sömürüsü yaparak,kul hakkını ve yetimlerin hakkını nasıl yediklerini,Cumhuriyet tarihinin hiç bir devresinde bu kadar yalan ve talanın olmadığını anlatmayacağız.

''Harun gibi gelip,Karun'u geçenlerden...'' de bahsetmeyeceğiz.

Sınırlı sayıda da olsa iktidar nimetlerinden nemalanmayan,yalakalık yapmamış basında; (3Y) dediğimiz ''yolsuzluk,yoksulluk,yasaklar'' yazılıp anlatılmaktadır.

Konumuza gelince:

Yargının görevi,hukuka aykırı olan ve yasalarımızın suç saydığı,krıminal vakaların üzerine gitmektir. Suç unsuru bulunan olayların üzerine gitmemek, görmezlikten gelmek, sümen altı yapmak ise; yargının kendisini inkar etmesi hatta bizzat yargı eliyle,yargının suç işlemesi anlamına gelir.

Nihai karar verilinceye kadar,her sanığın suçtan masumiyet karinesine tabi ki saygı duyulmalıdır ve hukuk kuralıdır.

''Namazından ve abdestinden şüphesi olmayanlar'' suçluluk telaşı içerisinde, başlatılan hukuki süreci tıkayacak yollara tevessül etmemeleri gerekirken; emniyet müdürlerinin,şube amirlerinin hızla grevden alınmaları ve yeni savcıların atanması tam anlamı ile bir HUKUK SKANDALIDIR.

17 Aralık 2013 de başlatılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının ayakları nedir? Rüşvet ,yolsuzluk, kamu ihalelerine fesat karıştırma,kamu mallarına zarar verme, kara para aklama,altın kaçakçılığı,para karşılığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının temini, bakan çocuklarının babalarının nüfusunu kötüye kullanarak menfaat temin etme ve sair ilişkiler... Efendim neymiş? Yürütülen soruşturmada amirlerin ve bakanların kısaca hükümet yetkili erkanına neden haber verilmemiş...Kopartılan kıyamet budur.Saptırılan hedef hep masumiyet rolü oynamaktır.Ne tür,nasıl ve ne şekilde hangi olay olursa olsun sürekli,geçmişi kötüleyerek daima masumları oynamanın başarılı olduğu tek ülke biziz galiba!..

Suç üstü yakalanma paniği dışında, ileri derecede hukuki ihlaller yapılmaktadır. Gerek evrensel hukukta,gerekse iç hukukumuzda, suç ve suçlularla ilgili soruşturma ve tahkikatın nasıl ve hangi usuli kaideler içinde yapılacağı açıktır. ''... Soruşturmayı yürüten polisler neden amirlerine haber vermedi...'' sorusuna hiç hukuku bilmeyenler bile gülecektir.

Milyon dolarlarla yakalananlar ve haklarında isnat edilen suçtan göz altına alınanlar konu değil ama soruşturma yapan polisler suçlu!...Bu durum suçluluk psikozu altında bir savunma değil de nedir?...

04.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'muza göre SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİ ESASTIR.Soruşturmanın gizli yürütülmesi yasanın getirdiği bir emir ve genel hukuk kuralıdır.Ülkemizde gizli soruşturmacı kullanılması ilk defa 4422 sayılı kanan ile yasal dayanağa kavuşturulmuştur.

CMK'da ''Gizli soruşturmacı'' ifadesi terimini kullanmayı tercih etmiştir. Dayanağı olmadığı halde bir bardak suda fırtına kopartmanın haklılık sebeplerinin olmadığı kanunlarımızla açıktır.

CEZA MUHAKEMELERİ KANUNU'NA GÖRE HANGİ ŞARTLARDA GİZLİ SORUŞTURMA YAPILABİLİR

1-Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda,kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, 2-Gizli soruşturma dışında başka surette delil elde edilememesi, 3-Hakim kararı ile yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde,Cumhuriyet Savcısı'nın kararı ile 4-Katolog suçlarda,kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Katolog suçlar olarak Türk Ceza Kanununda yer alan; A-Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188) B-Suç işlemek amacı ile örgüt kurma (2-7 ve 8 ci fıkralar hariç madde 220) C- Silahlı örgüt (madde 314),...vs

2005 yılında AKP hükümeti tarafından Adli Kolluk Yönetmeliği çıkartılmıştır.Burada polisin görevleri sayılmıştır.İki görevi vardır.Birincisi asayiş görevi olan suçun işlenmesini önlemektir.Diğeri ise Adli kolluk görevidir.Yani suç işlendikten sonra suçluyu yakalayıp yargıya teslim etmektir.

İlgili yönetmelik ile Polis vazifeleri ve selahiyeti kanununda görüleceği gibi polis asayiş görevini ifa ederken bağlı olduğu amirler olarak,kendi amirleri,kaymakam,vali gibi mülki amirlere bağlı olarak çalışır ve bunlardan emir alır.Soruşturma bu amirlerin emir ve direktifleri çerçevesinde gelişir.

Halbuki polis ADLİ KOLLUK GÖREVİNİ İFA EDERKEN,SAVCILARIN EMRİNİ YERİNE GETİRİR.Savcı ise soruşturmayı yasal çerçeve içerisinde kanun gereği gizli tahkikat yaptırmak zorundadır...

O halde adli kolluk görevini ifa eden polisler kanun gereği savcının emri dışında soruşturmayı tahkikatı gizli yürütmek zorundadır...

Bir başka deyişle; savcıların emrinde soruşturmayı yürüten adli polislerin,amirlerine emniyet müdürlerine bilgi vermemesi kanundan doğan bir zorunluluktur bir emirdir.Eğer emniyet amirlerine daha da öte hükümetin ilgililerine bilgi verilmiş olunsa idi soruşturmanın gizliliği İHLAL EDİLECEK VE SUÇ İŞLENMİŞ OLUNACAKTI...

Olay bu kadar basit iken, HALEN MAĞDUR OLMUŞLUK VE MASUMLUK kisvesi altında saldırı yapmanın hiç bir inandırıcılığı yoktur..Hatta suç üstü yakalanmanın getirdiği telaş vardır.

Türk'ün ana vatanı Ergenekon adının kirletildiği Ergenekon davasında; Ümraniye Davası ve 28 Şubat sürecinde, yetkililere göre ''Türkiye'de bağırsakların temizlenme operasyonu...'' yapılıyordu. O zaman da aynı hukuki soruşturmayı yapanlar hakkında tek bir kelam edilmezken,ucu kendilerine dokunması ihtimali olan soruşturmada,soruşturmanın selametini engelleyecek biçimde,amirlerin açığa alınması, savcıların değiştirilmesi ve sair baskı unsurlarının devreye sokulması; acaba Türkiye'de Hukuk kişilere göre mi dizayn edilmekte sorusunu akla getirmektedir...

Böyle bir durumda Hukukun Üstünlüğü ilkesi, Üstünlerin hukukuna yerini bırakacaktır.Deniz Feneri davasında bu ilkelerin ihlal edilmesinin sonuçları görülmüştür...Bağırmak çağırmak haklılık olamaz.Sorulması gereken konu; polisin kanun gereği, soruşturmayı neden gizli yaptığı sorusu değildir.Asıl mevzu polisin yakaladığı suçluların kanun önünde hesap vermeleridir...Sabah akşam kul hakkından bahsedenler; kul hakkını gasp edenlere karşı kanuni soruşturmanın önünü sonuna kadar açmadıkları taktirde hem ruji mahşerde hem de vicdanlarda hesabını veremeyeceklerdir... 19.12.2013

Türk Ocakları Ümraniye Şube Başkanı AV.Faruk Ülker ada,soruşturmanın selametini engelleyecek biçimde,amirlerin açığa alınması, savcıların değiştirilmesi ve sair baskı unsurlarının devreye sokulması; acaba Türkiye'de Hukuk kişilere göre mi dizayn edilmekte sorusunu akla getirmektedir...

Böyle bir durumda Hukukun Üstünlüğü ilkesi, Üstünlerin hukukuna yerini bırakacaktır.Deniz Feneri davasında bu ilkelerin ihlal edilmesinin sonuçları görülmüştür...Bağırmak çağırmak haklılık olamaz.Sorulması gereken konu; polisin kanun gereği, soruşturmayı neden gizli yaptığı sorusu değildir.Asıl mevzu polisin yakaladığı suçluların kanun önünde hesap vermeleridir...Sabah akşam kul hakkından bahsedenler; kul hakkını gasp edenlere karşı kanuni soruşturmanın önünü sonuna kadar açmadıkları taktirde hem ruji mahşerde hem de vicdanlarda hesabını veremeyeceklerdir... 19.12.2013

Türk Ocakları Ümraniye Şube Başkanı AV.Faruk Ülker