İmamlaşma Eğilimi

 Yer, Maltepe mitingi Erdoğan ilk iki kıtası milli marş olarak bestelenmiş İstiklal Marşı şiirinin on kıtasını okuyor. 

     Ancak bu okuyuş, her zamankinden biraz farklı... 

     Yerlere sağlı sollu büyük boy iki tane ve platformun başına ve sonuna ayaklı prompter yerleştirilmiş. Tam altı tane dijital yazı panosu var. Bizimki ezbere okuyormuş sahnede geziniyor. 

     Belli ki;

     a)- Hata yapmak istemiyor.

     b)- Ezberden okuduğunun zannedilmesini istiyor.

     Yani bu sefer de İstiklal marşıyla aldatıyor. İstiklal marşında ne var?

     1- Antiemperyalizm var. Emperyalizm liberal kapitalizm maskesiyle ilerlediğine göre "tek dişi kalmış canavar" vurgusunda kapitalizme ve her türlü özelleştirmeye itiraz var. 

     Yani Yabancılara toprak satmak yok. Yabancı sermayenin borsanın % 60'ına hakim olmasına çanak tutmak yok. Ciddi bir spekülasyonla Türk ekonomisi dağıtılmasın diye "para vesayetli" bir  yeni  Türkiye yaratma özlemi yok.

     2- Milliyetçilik var hem de Irk kelimesinin rahatça kullanımına kadar varan cesaretli, keskin milliyetçi vurgular var. 

     Yani Milliyetçiliği ayaklar altına almak yok. Etnik grupları veya azınlıkları "millet"le bir tutarak, şimdi onlar da milliyetçilik yapar; aman inşallah hepimiz ümmetçi olalım da şu işten kurtulalım goygoyculuğu yok.

     3- İstiklal Marşının en başında şiire girmemiş "Kahraman Ordumuza" hitabı var. "Enginlere sığmam taşarım" idealizmi var. Ülkücülük var. Bayrakla hasbihal duygusallığı var. 

     Yani "analar ağlamasın" kaygısıyla teröriste taviz verme, imralı vesayeti altında açılım yapmak yok.

     Yani, "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyerek orduyu terör karşısında demoralize etmek yok.

     Yani, elinin altındaki orduya, elindeki medyayla, yargıyla ve polisle kumpas kurmak yok. 

     Şerefsizlik yok yani İstiklal marşında… 

     İstiklal marşında, liberal kapitalizmin ve ihaneti unutan saf salak bir ümmetçi yaklaşımın tamamen karşısında olan Milli Meclis'in kokusu var. 

     İstiklal marşında, 1921'de düşman Eskişehir kapılarındayken yazılmış olmanın milli kaygıları, endişesi var.

     İstiklal marşında, işi gücü bırakıp vatan için ölmeyi göze alan Ülkücülerin, Ülkü Ocaklarının mayası var. 

     Biz İstiklal marşının temasına uygun konuşunca asker, savaşçı, militarist, kavgacı oluyoruz.    

     Başbakan ise İstiklal Marşını, siyasi rakibine nazire olsun diye kullanıyor. Çünkü biliyor ki Ekmeleddin bey, İstiklal marşının yazıldığı yerden, Akif'le aynı kaynaktan geliyor.

     Bizi bırakın, İzmirli bir vekil "etnik grupla millet bir olmaz" deyince hayatında ağzından hiç "ırk" lafı çıkmamış bu eski sosyalist kadıncağız "ırkçı" oluyor da Tayyip Erdoğan "Ebediyyen sana yok ırkıma yok izmihlal" deyince neden ırkçı olmuyor? Irka övgü yapmak, Tayyip bey söyleyince suç olmuyor da neden başkası söyleyince suç oluyor?

     Çünkü Recep Tayyip Erdoğan o kadar yalanla iç içe geçti ki; söylediklerine kendi taraftarları da inanmıyor. 

     Erdoğan, "ırkıma yok izmihlal" diyor. Mesela AKP'deki liberaller, solcular, Kürtçüler, "vallahi helal olsun, Tayyip yine bir oyun peşinde" diye düşünüp, sessiz kalıyor.

     Erdoğan, "Ortadoğu'ya laiklik lazım" diyor, AKP'deki dindarlar, muhafazakârlar, İslamcılar, radikaller, IŞİD'çiler, bu BOP görevini, takiyyenin bir parçası olarak görüyor, serinliyor.

     Erdoğan ne yaparsa yapsın, AKP tabanı, ilkesizce bunu onaylıyor, "bir bildiği vardır, hikmetinden sual olunmaz!" diyor.

     Bu tepkisizlik de ne yazık ki; Erdoğan'ın uhrevi masumiyetinden değil, partililerine sunduğu dünyevi menfaatlerin sürekliliğinden kaynaklanıyor.

     Bu durum İran Ayetullahlarında görülen bir "imamlaşma eğilimi"dir. Caferilikteki meşhur "imamlar masumdur" inanışının, beşeri menfaatler üzerinden Türkiye Sünniliğine transferidir.

     Bu şartlarda bu yalan-talan hükümetine karşı sabırla mücadele edenler, bu "kesin inançlı" kitlenin daha fazla kemikleşmesine yol açan sert Erdoğan eleştirilerinin faydasını yeniden sorgulamalıdır. 

     Muhalefet, AKP'nin putuna saldırmak yerine, mesela menfaat dağılımındaki adaletsizlikleri öne çıkararak bloğu kendi içinde bölme yönünde yeni bir strateji arayışına yönelmelidir.