Atatürk düşmanlığının prim yaptığı bu dönemde sözde resmi tarih yalanlarını deşifre ettiğini söyleyen bir takım kişiler ortaya çıktılar. Tarih alanında hiçbir uzmanlıkları olmayan bu insanların yaptığı tek şey tarihi ters yüz etmektir. Hainleri kahraman, kahramanları ise hain olarak anlatan bu sözde tarihçilerin görevi topluma tarihini unutturmaktır. Kendilerine verilen görev toplum mühendisliği yapmaktır.
Tarih yalancılarının vatansever olarak anlattığı en önemli hainlerden birisi de Mustafa Sabri efendidir. Damat Ferit hükümetinin Şeyh-ül islamı olan Mustafa Sabri Efendi Milli mücadelenin en büyük düşmanlarından biridir. Anadolu’daki kurtuluş savaşını engellemek için elinden geleni yapmış fakat diğer hainler gibi amacına ulaşamamıştır. Kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra da 150 likler listesinde yer alarak yurt dışına kovulmuştur.
Kurtuluş savaşının en büyük düşmanlarından Mustafa Sabri’nin hayatını okuyunca nasıl bir hain olduğu daha net anlaşılacaktır. İşte tarihin gördüğü en büyük hainlerinden biri olan Mustafa Sabri’nin hayatı…
Mustafa Sabri, 1869 yılında Tokat’ta dünyaya geldi. Babası dönemin din âlimlerinden Ahmet efendidir. İlköğrenimini Tokat’ta gördükten sonra Kayseri’ye giderek Hoca Emin efendiden Arapça, Mantık, Fıkıh Usulü, Tefsir, Hadis dersleri aldı ve sonra İstanbul’a gelerek Ahmet Asım efendi’nin tedrisatından geçerek eğitimini tamamladı (1)
Mustafa Sabri din eğitimini tamamladıktan sonra 1890 yılında Rüus yani dönemin akademisyenlik sınavını kazanarak Fatih medresesinde hoca oldu ve 1898 yılında Fatih Medresesinin huzur derslerini muhattablığı(dinleyici ve tartışmacı) görevine getirildi. 1900 yılında Abdülhamid’in kütüphanecisi olan Mustafa Sabri, 1904 yılında Fatih medresesindeki hocalık görevine geri döndü (2) Bu görevlerinin dışında ayrıca Silistre müftülüğü ve Hicaz kadı müşavirliği görevlerini de üstlendi (3)
2. Meşrutiyetin ilanına kadar sadece hocalıkla ilgilenen Mustafa Sabri, Meşrutiyetin ilanından sonra Tokat vekili seçilerek siyasi hayatına başladı. Ayrıca “Cemiyet-i İttihadiye-i İslamiye” isminde bir dernek kurdu(4) Siyasete İttihat ve Terakki partisinde başlayan Mustafa Sabri kısa süre sonra Hürriyet ve İtilaf fırkasına geçti ve İttihat ve Terakkinin en koyu muhaliflerinden biri oldu. (5) İttihatçılara muhalif tutumu yüzünden tutuklanmamak için Köstence’ye kaçarak kendini kurtardı (6)
İstanbul muhafızlığının 23 Temmuz 1913 tarihinde Meşihat makamına yolladığı yazıya göre Köstence’den de Paris’e geçmiştir
İstanbul muhafızlığının 23 Temmuz 1913 tarihinde Meşihat makamına yolladığı yazı
Mustafa Sabri 1. Dünya savaşı bitene kadar Köstence’de yaşadı. Savaş kaybedilip İttihatçı liderler ülkeyi terk ettikten sonra 18 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a döndü ve işgal yıllarında İngilizlere hizmet ederek tarihe hain olarak geçeceği dönem başladı.
Mustafa Sabri, Ocak 1919 da Hürriyet ve İtilaf partisinden Tokat vekili seçilerek meclis-i Mebus an’a girdi ve 4 Mart 1919 tarihinde kurulan ilk Damat Ferit hükümetinde Şeyh-ül İslamlık görevini yaptı. 16 Mayıs 1919 da Damat Ferit hükümeti düştükten sonra Ayan üyesi oldu. 19 Mayıs 1919 da kurulan ikinci Damat Ferit hükümetinde tekrar Şeyh-ül İslamlık makamına getirildi ve iki ay sonra görevinden istifa etti. 21 Temmuz 1919 tarihinde kurulan 3. ve 31 Temmuz 1920 tarihinde kurulan 5. Damat Ferit hükümetlerinde de Şeyh-ül İslam olarak görev yapan Mustafa Sabri son Damat Ferit hükümetinde ayrıca Şûra-i Devlet Reisliği (Danıştay Başkanlığı) makamına da getirilmiştir.(7)
Mustafa Sabri, milli mücadele dönemindeki tüm hainler gibi Milli mücadeleyi bir İttihatçı hareketi olarak görmüştür. Kurtuluş savaşına karşı olmasının en önemli nedeni Anadolu hareketini bir İttihatçı kalkışması olarak görmektedir.(8) Ona göre 1. Dünya savaşını kaybeden İttihatçılar Anadolu’da yeni bir isyan başlatarak devleti tekrar ele geçirmek istemektedirler. Mustafa Kemal’in de bu isyancı hareketin lideri olarak Osmanlı’yı yıkıp padişah olmak istediğini düşünmüştür(9)
Mustafa Sabri’nin İttihatçılar hakkındaki düşüncelerini şu cümlelerinden çok net anlayabiliriz. Mustafa Sabri İttihatçılar için şu yorumu yapmıştır:
“… ne kadar tehlikeli ve akıbeti vahim olursa olsun mutlak surette harp ve darp taraftarlığı hamiyetlik ve vatanseverlik, bunun karşılığı da ne kadar makul olsa bin tecrübe ile meydana çıksa da yine zillet ve ihanet telakki edilmiştir… Harp ve kavga siyaseti, memleketle beraber memleketteki mantık muhakemesini de alt üst (etmiştir). Memleketteki keyfi idarenin doğurduğu ızdıraplar ile bunlara göz yummayan muhaliflerin itirazlarını bastırmak için devleti daima bir harici düşman ile muharebe içinde bulundurmak… devlet ve millet hakkında ister galibiyet neticesi versin ister mağlubiyet neticesi versin her halde İttihat ve Terakki’nin dâhilindeki düşmanlarına karşı galibiyetini temin eder. Çünkü bu sayede kendisine her şey mubah ve muhaliflerine her şey haram olur”(10)
Ankara müftüsü Rıfat (Börekçi), Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi, Sinop Müftüsü İbrahim Hilmi, Uşak Müftüsü Ali Rıza (Bodur), Burhaniye Müftüsü Mehmet (Tarhan),Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi (Müftüler), Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü (Özdamar) gibi vatansever din âlimleri Anadolu’daki kurtuluş savaşına destek verirken Mustafa Sabri İngiliz muhipleri cemiyetine üye olup düşmanların safında yer almıştır ve kurtuluş savaşının başarısız olması için tüm yetkilerini kullanmıştır. Örneğin Şeyh-ül İslamlık makamında olduğu dönemde kurtuluş savaşına destek veren birçok vatansever din âlimi görevlerinden uzaklaştırmıştır. Ankara müftüsü Rıfat (Börekçi) hakkında idam fetvası vermiştir (11)
Mustafa Sabri’nin kurtuluş savaşı aleyhindeki icraatları bunlarla sınırlı değildir. Padişah Vahdettin’in huzuruna çıkarak Tevfik Paşa hükümetinin milli mücadeleye karşı yumuşak davrandığını söylemiştir.(12) Mustafa Sabri’ye göre İngilizler ne derse yapan Damat Ferit bile milli mücadeleye karşı yumuşak davranmaktadır.(13)Ona göre Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını susturmanın tek yolu silahlı mücadeledir. (14) Mustafa Sabri’nin bu acımasız görüşü 18 Nisan 1920 tarihinde hilafet ordusunun kurulmasında etkili olmuştur. Süleyman Şefik Paşanın komuta ettiği hilafet ordusunun görevi Anadolu’da başlayan bağımsızlık hareketini bastırmaktı. Yani Anadolu’da kardeşkanı dökmekti.(15)
Tarihe utanç vesikası olarak geçen Sevr anlaşması imzalandığında da Şeyh-ül İslamlık makamında oturan kişi Mustafa Sabri’den başkası değildir. 22 Temmuz 1920 tarihinde padişah Vahdettin’in başkanlığında toplanan saltanat şurasında da Sevr anlaşmasının imzalanması yönünde oy kullanmıştır. (16) Bir iddiaya göre Sevr anlaşmasının imzalandığı gece eşi Ulviye Hanım Mustafa Sabri’ye ”sen Allah’tan korkmadın mı? Peygamber’den utanmadın mı? İzmir’in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun? İstifa edeydin de imza etmeseydin” demiştir(17)
Eşinin bile kendisine isyan ettiği Mustafa Sabri Sevr anlaşmasını onaylama vicdansızlığının dışında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını verme vicdansızlığını da göstermiştir.(18)
İşgal yıllarında eline Müslüman kanı bulaşan Mustafa Sabri, İskilipli Atıf, Said-i Nursi gibi kurtuluş savaşı düşmanlarıyla beraber Teal-i İslam cemiyetinin kurucularından biridir. (19) İşgalcilere destek vermek için kurulan Teali İslam cemiyetinin amacı halkın dini duygularını sömürerek kurtuluş savaşından soğutmaktır. Kurtuluş savaşı aleyhinde yayınladıkları bir bildiride vatanı için savaşan vatanseverlere şu hakaretleri etmişlerdir:
”Bu herifler, bu hinoğluhinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belâda, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarım beslemek ve evvelkinden daha zinde ve kuvvetli bir mevcudiyetle muharebenin sonuna çıkmak usulünü pekiyi biliyorlardı. Muharebe olur, harbi kendisi çıkarmayan her sınıf halk zayiata uğrar, cidden azalır; fakat İttihatçılar sanki eskisinden fazla çoğalır. Bu hal gözbağcı ittihatçılara mahsus bir sinirdir. Harb-i Umûmi’den evveli İttihâtçılarla sonrakiler arasında bir mukayese yaparsanız bu dakika vakıf olursunuz. Bu sır ve sihrin miftâhını da, arz ettiğimiz veçhile başkalarını harbe ve ölüme sevk ederek kendileri geride yaygara ile vakit geçirmek ve tehlikeden kendilerine iltica ederek kul köle yazılanların adediyle kendi mevcutlarının adedini artırmak usulünü maharetle idâre etmelerinde aramalıdır. Nitekim bu defa da Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem’ ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve “siz mevkiinizde sebât edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz” tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşu boşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır.
…İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harb- de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve alcl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır? Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiât verdik gibi yalanlarla halkı iğfâle çalışıyorsunuz! Düşünmüyorsunuz”(20)
Anadolu’da binlerce Müslüman kadına, Yunan askerleri tecavüz ederken işte bu alçak bildiri sözde adı ”İslamı yüceltmek” olan bir cemiyet tarafından yazılmış ve Yunan uçaklarıyla Anadolu halkını kandırmak için atılmıştır.
Mustafa Sabri’nin Milli mücadele düşmanlığı, kurtuluş savaşı zafere ulaştıktan sonra bile devam etmiştir. Ali Kemal gibi bir hain bile kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra af dilerken Mustafa Sabri, Türk ordusu 9 Eylül 1922 de İzmir’e girdiğinde Padişah Vahdettin’e Türk ordusuyla savaşmak için yeni bir ordu kurulmasını teklif etmiştir ve kendisine Sadrazamlık verilmesini istemiştir.(21)
İşgal yıllarında bağımsızlık savaşını yok etmek için her şeyi yapan Mustafa Sabri, kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra önce Yunanistan, Gümülcineye kaçmış, sonra şerif Hüseyin’in davetiyle Mekke’ye geçmiştir. (22) Son olarak ise Mısır Kahire’de yaşamış ve burada vefat etmiştir.(23)
Kurtuluş savaşı yıllarında milli mücadelenin en büyük düşmanlarından biri olan Mustafa Sabri, Cumhuriyet’in ilanından sonra da Cumhuriyet düşmanı olarak düşmanlığına devam etmiştir. Mustafa Sabri’ye göre Atatürk’ün yaptığı tüm devrimlerin amacı İslam düşmanlığıdır.
Bugün Atatürk düşmanlarının sıkça tekrarladığı ”Kurtuluş savaşı İngilizlerin oyunuydu” yalanını da ortaya atan kişi Mustafa Sabri’dir. Mustafa Kemal’i utanmadan İngiliz uşağı olmakla suçlayan Mustafa Sabri, işgal yıllarında İngiliz muhipleri cemiyetinin bir üyesi olup İngilizlerin yanında yer almış, kurtuluş savaşının başarısız olması için her şeyi yapmış, yayınladığı fetvada Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını ”İngilizleri kızdırmakla” suçlamış biridir
İşgal yıllarında Yunan ordusu Anadolu’da binlerce köyü, camiiyi yakarken dinin elden gittiğini düşünmeyen Mustafa Sabri Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan devrimlerle dinin elden gittiğini savunmuştur. Örneğin şapka devrimini ”milli küfür” olarak nitelemiştir. (24) Hilafetin İngilizlerin isteğiyle kaldırıldığını iddia etmiştir. Medeni kanunun kabulünün dinsizlik olduğunu, kadınla erkeğin eşit olamayacağını savunmuştur.(25)
Kısacası bugün Atatürk düşmanı tarih yalancıların söylediği her yalanın kaynağı, kurtuluş savaşında düşmanla kol kola giren Mustafa Sabri’dir.
Mustafa Sabri’nin Cumhuriyet devrimleri hakkındaki düşünceleri 1928 yılında yazdığı ”Hilafet ve Kemalizm” kitabındaki şu cümlelerinden net anlaşılabilir:
“Mustafa Kemal’in ve Ankara Hükümeti’nin kahpeliklerini, sahtekârlıklarını şu ufacık mukaddime’ye sığdıracak değilim. Demek isterim ki bu şekil değiştirmeler, bu zıtlıkları işleyebilmek için insan utanmamazlıkta da kahraman olmalıdır. Hele dinsizlik olmadan haksızlığın, hayâsızlığın bu derecesi tasavvur olamaz “(26)
Devrimleri dinsizlik olarak gören Mustafa Sabri, hilafeti İngilizlerin kaldırdığı yalanını da aynı kitapta şu cümlelerle yazmıştır:
”İngilizlerce hilafeti yıkmak bir idealdi. Onun için, kendi elleri ile kendi kuvvetleri ile bu maksada ulaşmak güç veya zor olduğu anlaşıldıktan sonra, M. Kemale yıktırma yoluna gittiler. Ve muvaffak oldular. İngilizler, kasti olarak suçlu duruma düşürdükleri Hilafeti, bu alış veriş içinde İslam âlemine sızdırmadan komisyon alarak aldılar.”(27)
Mustafa Kemal’i İngilizlerin isteğiyle hilafeti kaldırmakla suçlayan Mustafa Sabri, Kurtuluş savaşında İngilizlerin desteğiyle Milli mücadeleyi yok etmek için ”Hilafet ordusunu” kurmaya teşvik eden kişidir. İngilizler, hilafeti kaldırmak isteseydi kurtuluş savaşını yok etmek için hilafet ordusu kurulur muydu? İngilizler madem hilafeti kaldırmak istiyordu o halde Mustafa Sabri neden kurtuluş savaşında düşmanların safındaydı?
Mustafa Sabri için milli mücadele de baştan sona bir oyundur. Ona göre Türk ordusu ”iki paralık zayıf bir kuvvettir”. Hilafet ve Kemalizm kitabında kurtuluş savaşını şöyle aşağılamıştır:
”İki paralık M. Kemal kuvvetin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir.” (28)
Mustafa Sabri her şeriatçı gibi bir Türk düşmanıdır. Türklüğe hakaretlerle dolu olan şu şiiri onun Türk düşmanlığının boyutunu göstermektedir:
”Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah’ın huzurunda!
…
Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme” (29)
Mustafa Sabri, Türk tarihinin en ibret alınması ve unutulmaması gereken tarihi figürlerden biridir. Yüzyıllardır Mustafa Sabri gibiler Türk milletinin imanını sömürmüşler ve bağımsızlık savaşımızda bile sözde İslam adına düşmanın safında yer almışlardır. Bugün hala Mustafa Sabri gibilere az olsa da kıymet veren bir kesimin olması utanç verici bir durumdur ama tarih bize şu gerçeği göstermiştir ki tarihte her zaman Mustafa Kemaller kazanmış, Mustafa Sabriler ise kaybetmiştir.
Barış Atagün
Barış Atagün
KAYNAKLAR
1-Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Ankara 1972, s.254
2-Altunsu a.g.e. s.184
3-Mehmet Aksoy, Beyanü’1-Hak ve Mustafa Sabri, Ankara Üniversitesi Türk Inkilâp Tarihi Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1989, s.41.
4-Ahmet akbulut, “Şeyhülislâm Mustafa Sabri ve Görüşleri (1869-1954)”, İslami Araştırmalar, Cilt: 6, Sayı: l,s.32.
5-Ebül ‘ulâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul 1966. Cilt: 11-111, s.351
6-Akbulut a.g.e. s.32-33
7-İbnü’l-Emin Mahmut İnal, Son Sadrazamlar, Cilt: 4, İstanbul 1992, s. 2048
8-Nurşen Mazıcı, Belgelerle Atatürk Döneminde Muhalefet, İstanbul 1984, s.91-92.
9-Alemdar Gazetesi, (10 Şubat 1921) s. 1-2.
10-Mustafa Sabri, Dini Mücedditler, İstanbul 1977, s.303-304.
11-Sabahattin Selek, Milli Mücadele, İstanbul, 1982, C.2, s.768- 769
12-İnal, a.g.e, C.4, s.2098.
13-Altunsu, a.g.e., s.258.
14-İnal, a.g.e., C.4, s.2065.
15-Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, İzmir, 1984, s.218-219
16-Altunsu, a.g.e., s.256
17-Altunsu, a.g.e, s.256-257.
18-Feridun Kandemir “Boğazlıyan Kaymakamı Nasıl Asıldı, Tarih Hazinesi, Yıl: 1, Sayı: 12 (Temmuz 1951) s.575-577.
19-Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler.Cilt: II, İstanbul 1986, s.389.
20-Milli Mücadele Dönemi Beyânnameleri ve Basını, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi yayını, Ankara 1990, s. 223-227.
21-Altunsu, a.g.e., s.258
22-Akbulut, a.g.e. s.33
23-Mardin, a.g.e.351
24- Mustafa Sabri, Dini Mücedditler, s.215.
25-Akbulut, a.g.e., s.38
26-Mustafa Sabri, Hilafet ve Kemalizm, Hazırlayan, Sadık Albayrak Temmuz 1992, 2. Basım s.20
27-Mustafa Sabri a.g.e. s.99
28-Mustafa Sabri a.g.e. s.85
29-Mustafa Sabri a.g.e. s.187