Sabri Şenel, “Sözleri Dilaver Cebeci’ye ait olan, Mustafa Yıldızdoğan’ın besteleyip seslendirdiği, ‘Irmağının akışına ölürüm’ türküsünü söyleyip siyanürle altın ayrıştırmak suretiyle ülkenin ırmaklarının zehirlenmesine karşı bir sözü veya eylemi olmayanlara yazıklar olsun” diye bir mesaj paylaştı...
Bu arada, “Suriyelilere toprak projesi, beş değil on ili kapsıyor!” başlıklı yazıma yorum gönderen Vahap adlı bir takipçi de “İyi de ArslanBey, MHP bunu destekliyor” diye yazdı.
Her iki mesajın ortak noktası, gerek Türk topraklarının ve sularının siyanürle zehirlenmesi ve on ilde Suriyelilere tarım arazisi ayrılmasıyla ilgili olarak MHP’den ses çıkmamasının yadırganmasıdır. Gerçekten de MHP tepki verse, AKP, bu tür uygulamalara onay veremezdi...
Zaten önemli olan eylemdir söz değil... Ziya Paşa’nın söylediği gibi "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."
***
Diğer taraftan yine Sabri Şenel’in paylaştığı mesajda “Siyanürle altın ayrıştırmak konusunda, 11 köyün muhtarı, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’ya geziye götürülmüş, oralarda ağırlanmışlar, gezdirilmişler. Kendilerine başka çeşitli destekler verilmiş. Çünkü buradan elde edilecek kâr dudak uçuklatacak gibi: 24,5 milyar dolar... Bunun yüzde 20’si Çalık Grubu’na gidecek, yani 4- 4,5 milyar dolar... Gerisi Amerikan-Kanada iş ortaklığındaki uluslararası madencilik tekeline gidecek. Bu firmanın elde ettiği kâra bakılırsa köylülere verdiği 130 biner liralık paranın da bu kadar büyük bir kâr karşısında önemli bir miktar oluşturmadığını fakat halka rüşvet dağıtıldığını göstermesi açısından vahim olduğunu düşünüyorum” deniliyor.
Yabancı şirketin dağıttığı rüşveti almak veya bedava geziyi kabul etmek, “sus payı”dır... Rüşvet almayan Sedat Cezayirlioğlu hakkında ise bölgeye 3 kilometreden fazla yaklaşmama ve günde iki defa karakola imza vermek gibi bir mahkeme kararı verildi. Adamın köyü, madene 200 metre...
Yani vahşi köpekleri serbest bırakmışlar ama taşları bağlamışlar! Hem de mahkeme kararıyla...
2016 yılından beri hakkında sayısız dava açıldığını hatırlatan Cezayirlioğlu, 2022’deki siyanür felaketinin ardından olayın örtbas edildiğini ve dosyanın kapatıldığını söyledi. Cezayirlioğlu, “Bu felakete göz yumdular. Basından gizlenen bir olay da var. Heyelan bölgesindeki yerin karşısında 66 milyon tonluk siyanür-sülfürik asit barajı var. Onun altındaki bir borunun vanası patlamış. Heyelan bölgesindeki toprağa siyanürlü su doluyor şu anda” dedi.
***
E. posta gönderen Yafes Koç ise toprak altında kalan işçilerin neden kurtarılamadığını şöyle ifade etti:
“Verilen bilgiye göre 9 işçi akan toprak yığınının altında kaldı. Olayın duyulduğu andan itibaren medyadan takip ettim ve ilk gün ve sonrasında gördüklerim beni dehşete düşürdü ama şaşırmadım. Şaşırmadığım asıl olay şu: AFAD ve kurtarma ekiplerinin kullandığı georadarlar ve jeoradarlar ve de dahi dron radarların hepsi defineci cihazlarıdır. Evet yanlış okumadınız, defineci cihazlarıdır! Yani günler geçse de sonuç almaları mümkün değil. Çalık Holding-Lidya Madencilik’te üst düzey bir mühendisi aradım, olayı anlattım ve yığın altında kalan işçileri sadece 3-4 saatlik bir çalışma sonucu nokta atışı ile bulacağımı söyledim, ayrıca hangi teknik ekipmanlar kullanacağımı da söyledim. Beni çok iyi tanırlar, uzmanlığımı bilirler. Konuyu ilettiğim arkadaş üst yönetime derhal ileteceğini söyledi lakin bir dönüş yapmadı. Oysa sadece birkaç saatlik çalışma sonucu nokta tespiti ile işçiler bulunurdu. 2663 kişi ve çakma radar cihazlarıyla işçileri bulamadılar hâlâ! Devlet de uzmanlığımı biliyor ama beni çağırmadılar. Kurtarma ekiplerine liyakatsiz kişiler doldurulmuş. Partiden referansı olanlar, yeğenler. Sesimi, çığlıklarımı duyuramadım... ‘Dünyada bu defineci cihazlarını arama kurtarmada kullanan kaldı mı?’ diye bütün yetkililere sorun...
NOT: Marmara’da batan gemide de personelin son ana kadar can yeleği giymemiş olması garip. Bu olay ve geminin taşıdığı yük iyi araştırılmalı...”
Arsal BULUT- Yeniçağ