Kaldığımız Yerden Devam…

Sizi bilmem ama ben çevremdeki herkesten ve  özellikle  de medyada ekmek, kariyer ve büyük bir masa peşinde koşan gazetecilerden, "genç Ülkücü feragati" beklemekten vazgeçtim. 

     Çünkü bunun, ilk gençlik yıllarımızdaki o öksüz yalnızlığımızdan kalan bir saplantı olduğunu fark ettim. Amerika'ya, Rusya'ya Çin'e karşıydık. CHP'ye, MSP'ye, TKP'ye, MLSP-B'ye karşıydık! 

     TİP-TSİP, THKP-C, TİKKO, Ala Rızgari bize karşıydı. Dev-Genç, Dev-Yol, Dev-Sol, Dev-Lis, Dev-İş (DİSK) bize düşmandı. Düşünce hızıyla zamanı eğip bükersek… AKP düşman, PKK düşmandı… 

     Bütün alemi karşımıza almıştık da bari gazeteler bizi doğru yazsaydı!..

     Lise 2'nin yaz tatiline gidiyoruz. Cumhuriyet gazetesinde bir haber: "50 kadar Komando Kırşehir Ticaret Lisesini bastı!"

     En fazla 30 kişiydik. Komando değildik. Okulu basmamış saldırıya cevap vermiştik. Gazetelerde MHP ve ÜGD için yazılan yalan yanlış haberleri okumak başka, yalan bir haberin içinde yer almak başka bir şeydi. İşte medyanın Ülkücü düşmanlığı o günlerden beri bir realite, bizdeki adalet ve iyi niyet arayışı da o günlerden kalma bir saplantıdır.

     Mamafih son 20 yılda özellikle Başbuğ'un MHP'yi kitleselleştirme hamlelerinden ve Devlet Beyin Ülkücüleri sokaktan koruma konusundaki kararlılığından dolayı basında bir adalet duygusu hasıl olmaya başlamıştır.

     Cumhuriyet - Milliyet - Hürriyet üçgeninde gazetecilik yapan solcu bir gazeteciden, aradan geçen 35 yıla rağmen ideolojimize uygun tavırlar beklemiyoruz. Ancak Hürriyet yazarı Sedat Ergin'in Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları üzerinden yaptığı analizi, bir olgunlaşma ve adalet belirtisi olarak değerlendirmeyi de gerekli görüyoruz.

     Milliyet'in genel yayın yönetmenliğini, Hürriyet'in Washington muhabirliğini ve bir ara Ankara temsilciliğini de yapan Sedat Ergin, iki gün süren analizinin ikinci gününü MHP'ye ayırmış durumda… Yazısı ciddi bir emek mahsulü ve hatta asistan kokulu bir ekip çalışmasını andırıyor. 

     Ben şahsen yaşanan bunca olaydan sonra ve sol gazetecilik geleneklerine rağmen solcu bir yazarın MHP hakkında bu derinlikte bir çalışma yapmasının bile "haber değeri" olduğunu düşünüyorum.

     Tabii ki ortada "Solcu Yazar MHP'yi Çalıştı!" şeklinde manşetlik bir olay yoktur. Belki bu analizlerden öğreneceğimiz fazla bir şey de yoktur. Ancak, AKP'nin bizim mütevazı seçim zaferimizi kutlamamıza bile mani olan algı yönetimi karşısında başımızı kaldırıp biraz dışarıya bakmakta fayda olduğu kanaatindeyim. 

     Bizim dışımızdaki çevrenin, özellikle de arkadaşları "komandolar tarafından dövülmüş" sol eksenli bir gazeteci yazarın "olayı nasıl okuduğunu" görmek ve gördüklerimizi okuyucumuzla paylaşmak, bizim için blok derslerden sonra çıkılan teneffüsler kadar dinlendirici olacaktır. 

     Sedat Ergin yazısına "MHP'nin 30 Mart'taki yükselişi sekteye uğradı" başlığını atmış. Bu kısmen doğrudur. Ama biz kendi partililerimize henüz 30 Mart'ta yükselişe geçtiğimizi bile tam olarak anlatamadığımız için sekteye uğrama kısmına henüz gelemedik.

     İPSOS adlı araştırma kuruluşunun bulgularını referans alan Ergin, 30 Mart'ta MHP'ye oy verenlerin yüzde 27'sinin 10 Ağustos'ta Erdoğan'a oy verdiğini iddia ediyor. 

     Biz, bu rakamlardan çok kendi iç sızlanmalarımız ilgilendiriyor. Bazı partililerin üzüntü, sabırsızlık, heyecan veya kızgınlıktan dolayı "olayı doğru okuyamaması" kitleyi, AKP'nin "MHP başarısız bir partidir" algısını yaratmak üzere yaptığı propagandanın önünde savunmasız hale getiriyor.

     Sedat Ergin'in en dikkat çeken ve bana göre de haklı olan cümleleri ise MHP'nin çatı adayı çıkarmayıp kendi adayını göstermiş olsaydı ne olacağı ile ilgili yorumu… 

     Merkez sağ seçmen tabanı arasında bir akışkanlık var ve bunda kimsenin suçu yok.

     Ergin, "ikinci turda Erdoğan'ın karşısına CHP adayı çıktığında, MHP oylarının daha büyük ölçüde Erdoğan'a yöneleceğini çatı aday formülünün bunu da önlediğini" ifade ediyor. Mesela ben, çatı adayı formülünün kimsenin aklına gelmeyen yararlarını sıraladığım halde işin bu tarafını düşünmemiştim. Demek ki onu da bir düşünen varmış.

     Ve bu adaletli analizin özeti: "MHP, 30 Mart'ta oransal olarak en önemli yükselişi gerçekleştiren partiydi. 2011 seçimlerinde Türkiye'de toplam 5 milyon 715 bin olan oyunu 30 Mart 2014'te '51 ilde il genel meclisi + 30 büyükşehirde belediye meclisleri' toplamında 7 milyon 909 bine çıkarabilmişti." 

     Sağda, solda veya ortada kim ne derse desin!.. 

     Bence "kaldığımız yerden devam" etmeliyiz.