Sürç-i lisan edersem af ola. Hayli yorgun, bitkin ve uykusuzum da...
Sebep mi?
Kargalar!
İki gündür kulağımın dibinde görseniz nasıl katıla katıla gülüyorlar. Eee gelin de siz uyuyun kolaysa o kulak tırmalayan seslerin ortasında.
***
Niye mi gülüyorlar?
Yanlış soru.
“Kime gülüyorlar?” olacak doğrusu.
Yavuz Baydar’a!
Hani şu New York Times’ta yayınlanan ve “yozlaşmış medya-siyaset ilişkilerini ve gazeteciliğin nasıl öldürüldüğünü” anlatan makalenin sahibi olan Sabah ve Today’s Zaman yazarı var ya; hıh işte ona.
***
“İhalelerle lütuflandırılan patronlar”dan, “hükümetler ile medya arasındaki kirli ittifaklar” dan, “kapalı kapılar ardında el sıkışmalar” dan yakınan kişinin hali hazırda Sabah’ta yazıyor olması bile tek başına hayli komik değil mi?
Manzara bu olunca kızamıyorsun ki; ne yapsın kargalar da gülecekler tabii!
Kafası karışanlar varsa yeri gelmişken hatırlatayım;
Evet, evet yanılmıyorsunuz. Birkaç yıl önce TRT’nin Tuncay Güney yayınını “habercilik” olarak değerlendirdiğinde kendisini çok sert eleştiren Hıncal Uluç’u, şimdi kınadığı “kapalı kapılar ardı”na davet etmişti Baydar!
Uluç, “Yavuz Baydar’ın da TRT’nin o iğrenç, o utanç verici, o utanmazca yayınını” habercilik “ diye savunması inanın beni dehşete düşürdü” deyince, Baydar da “bazı konuların kapalı kapılar ardında konuşulması gerektiğini” söylemişti.
Uluç’un sonraki tepkisi mi?
Uluç, bugün medyanın “iş almak uğruna gazeteciliği öldürmesinden” yakınan Baydar’a, TRT Genel Müdürü’nden program dilenip dilenmediği sorusunu yöneltmişti!
***
New York Times’ta yayınlanan makalesinde Habertürk’ten NTV’ye, CNNTürk’ten Milliyet’e birçok gazete ve televizyonun “ipliğini pazara çıkarıyor” Baydar; Gezi’de, Uludere’de, “Kürt Sorunu”nda uyguladıkları “karartma”yı eleştiriyor.
Sabah’ın da Zaman’ın da adı yok ama!
Sanırsın bunlar Türkiye’nin dört dörtlük gazetecilik abideleri.
Sanırsın Gezi’de göstericilere uygulanan “zulmü” dokuz sütun manşet yaptılar!
Hem “Gezi”den önce Silivri’deki perde ne olacak, Deniz Feneri’ndeki perde, Ali Dibo’daki perde, Reyhanlı’daki perde; bunlar olurken neredeydi Baydar?
“Kürt Sorunu”nda habercilik ilkeleri yerine “birilerinin Kuzey Irak’taki ticari ilişkileri” ne göre “operasyon” yapan gazetelerin ismi niye yok acaba Baydar’ın kara listesinde?
Ya da mevzu bahis gazeteciliği öldürmekse, onlarca meslektaşımızın haksız ve hukuksuz biçimde cezaevlerine atılmasına yol açan medya savcıları, medyanın yargısız infazcıları niye yok? Daha önemlisi “kendi gazetende yazamadıklarını, yazmadıklarını ABD gazetelerine yazmanın” , rüzgarın değişen yönüne göre pozisyon almanın ötesinde ne anlamı var; var mı?
Amerikan kamuoyu mu belirliyor Türkiye’de iktidarı? “Aydınlatılması” gereken Amerikan toplumu mu?
***
Makalede “cezaevindeki gazeteciler” konusunda kullandığı ifade şu Baydar’ın:
“Dünya hemen hemen hepsi Kürt olan Türkiye’deki cezaevindeki gazeteciler konusuna odaklanmışken, bizim mesleğimiz bilerek yazı işlerinin bağımsızlığını yok eden, kuşkularını veya eleştirilerini dile getiren gazetecileri işten atan, araştırmacı gazeteciliği engelleyen medya sahipleri tarafından öldürülmekte”!
1.Türkiye’de cezaevine atılan gazetecilerin hemen hemen hepsi Kürt öyle mi? Bir başka okuma biçimiyle, Kürt oldukları için oradalar yani!
TRT’de yere göğe koyamadığı o “Tuncay Güney ve kesintisiz jurnalleri” içerikli yayınla hedef haline getirilen gazetecilerin adını anmıyor Baydar! Gazetesinde de çarşaf çarşaf yayınlanan “ihbar listeleri” nde, “ihbar şemaları” nda adı geçen ve evleri basılan, işyerleri basılan, meslek hayatlarının birikimi olan arşivlerine el konulan, hayatları çalınan ve 5 yıldır kanıtlanmamış suçların peşin cezalarını çeken gazetecileri anmıyor!
Aydınlı Mustafa Balbay neden cezaevinde, “Kürt diye”mi?
2.“Araştırmacı gazetecilik” üzerine ahkam keserken hiç elin, vicdanın titremedi mi? Vukuatım çok, illa bir yüzüme vuran çıkar diye aklından geçirmedin mi?
Nobel Vakfı’nın ve İsveç’in maskesini düşüren silah ticaretini, “savaş lobisi”ni, “soykırım tacirleri” nin gerçek yüzünü ortaya koyan ve -abartmıyorum- dikkate alınıp uluslararası hukukun gereği yapılsa “insanlığın geleceğini” değiştirme potansiyeline sahip bilgi ve belgelere ulaşmak bir “araştırmacı gazetecik” faaliyeti değil midir peki?
Bu soruya hiçbir gazeteci “değildir” diye cevap veremeyeceğine göre, bu “araştırmacı gazetecilik” başarısına imza atan Banu Avar’ı İsveç’e jurnallerken neredeydi Baydar’ın “basın ahlak ve ilkeleri”; izinde miydi?
Bir gazeteciyi işinden etmeyi, “İsveç’le ilgili siyasi skandala neden olduğu” iddiasıyla TCK’nın 216. maddesinden yargılanmasını istemeyi “medya-siyaset ilişkisi”nin neresinde değerlendirmeli?
Baydar bunun üzerine de bir makale yazabilir mi?
Ertuğrul Özkök’ü Dünya Editörler Forumu’na şikayet etmek mesela; “gazetecilik” refleksi miydi?
Son sözüm Amerikalılara;
Tebrik ederim tencere-kapak misali olmuş, Baydar cuk diye oturmuş “tarzınız”a...
İnsan hak ve özgürlüklerinin ihlali, devletlerin egemenlik haklarının gaspı konusunda rakipsiz olan ABD’nin dünyaya “demokrasi” getirmeye soyunması neyse;
Yavuz Baydar’ın da “gazetecilik” dersi vermesi de o!
Eyvah “kandan beslenenler” sızmış Star’a
- “PKK, hiçbir dönemde bağımsız bir devlet hayalinden vazgeçmedi.” “2003’den sonra, toparlandıktan sonra bu hayale daha çok yaklaştığına inandı.”
- “Örgütün Türkiye hedef ve stratejileri ise yine ayrı bir devlet üzerine kurulu. Türkiye’de ayrı bir devlet hedefinden bir gram bile sapmadı.”
- “Silahı da yöntem olmaktan bir gün olsun gündeminden çıkarmadı. Bundan sonra da kolay kolay çıkarmaz.”
- “Silahsız ortamları meşrulaşmak için kullanıyor.”
Yukarıdaki satırların sahibi AKP iktidarın bağrına bastığı, rektör yaptığı akademisyen Sedat Laçiner.
Yazıldığı yer; halihazırda “Erdoğan’a ihanet etmemiş görünen” tek yandaş gazete durumundaki Star.
Mustafa Karaalioğlu, kendi gazetesinde yayınlanan bu yazıyı kesip saklasın ve hâlâ biat etmeyen bir avuç gazeteci, yahut muhalefetteki siyasiler “Kürdistan’ı siyasi iktidar kendi elleriyle kuruyor” dediği vakit “kandan beslenenler”, “vesayetçiler” diye gürlemeden evvel dönüp tekrar okusun. Çünkü tam da bu anlama geliyor Laçiner’in yazdıkları;
“2003 sonrası” dediğine göre PKK, AKP iktidarı döneminde palazlandı.
“Çatışmasızlık PKK’ya yarıyor” dediğine göre, AKP’nin terörle silahlı mücadeleden vazgeçmesi, TSK’yı geri çekmesi iddia ettikleri gibi “barış” filan getirmiyor; PKK’nın daha güçlü bir isyana hazırlanmasına zemin hazırlıyor.
Bir gün o yüce divan kurulduğunda sanırım “itiraf” dosyasındaki yerini alacaktır tarihe düşülen bu notlar.