KÜRT SORUNU MU TERÖR SURUNU MU

 Barış,sulh, silahları bırakma,demokratik özerklik,..gibi kavramlar son günlerde öylesine efsunlaştırıldı ki,adeta şifreli şifresiz her kapıyı,  açabilecek özellik ve muktedir olma gücü verildi bu kavramlara...
 
 Kavramların büyülü cazibesine sığınılarak, yıllardır kan emen,kan döken terörist güruhu neredeyse barış havarileri konumuna sokulduğunu görmekteyiz.
 
 Ağlama duvarı karşısında rol yapan, kiralık kalemler, beşinci kol faaliyetini icra edenler,milletin mukaddesat ve değerleri karşısında her türlü ittifak yapanlar tarafından; şehit ve gazi yakınları,suçlu sayılabilecek hale geldiler.
 
 Zaten,PKK ile yıllarca dağlarda mücadele eden,kahraman askerlerin büyük kısmı;Amerikalıların tabiri ile, “kafese alındı..”
 
 İspanya’da, “ETA” terör örgütünün, İngiltere’de “İRA” terör örgütünün eylemlerine karşı,yüz binlerce kişi sokaklarda yürüyüp protesto ederlerken,Türkiye’de ise insanlarımız yoğun propaganda ve manipule baskısı altında,bu hassasiyetleri yok edilmeye çalışılıyor..
 
 Hatta iş o derece zıvanadan çıkmıştır ki; törör örgütünün taleplerine karşı çıkmak bile, BARIŞÇI OLMAMAKLA, DEMOKRASİ’YE KARŞI OLMAKLA suçlandırılma noktasına gelmiştir.
 
 Türk insanı, uyuşturulmuş ve tepkisiz hale getirilmiştir. Terör örgütünün, talepleri ve ne istediği hiç önemli değildir. Yeter ki silahları bıraksınlar anlayışında ki siyasetçiler, her istediklerini vermeye hazır halde oldukları gözlemlenmektedir.
 
 Koskoca bir Devletin, terör örgütü ile müzakere başına oturması büyük bir STRATEJİK HATADIR. Yakın tarih bunun bir gaflet mi, hata mı ya da ihanet mi? Olduğunu yazacaktır.
 
 İnsanlar arası ve devletler arası ilişkilerde, MUVAZENE ŞARTTIR. Sosyal kurumların kendi arasında,gerekse kişilerin sosyal kurumlarla olan her türlü münasebetlerinde,protokol esasları ve silsile kuralları geçerliyse,bu münasebet devletler arası ilişkilerde daha çok önem arzetmektedir...
 
 Ülkeler arası ilişkilerde ,bir bakan,başbakan veya devlet başkanını ancak o ülkenin MUADİLİ SIFATINDA Kİ görevli bulunan meslektaşı karşılayabilir.Ülkemize gelen bir valiyi,ancak aynı statüde ki vali karşılayarak muhatap olabilir.Bir başbakan protokolda ve görüşmelerde,valinin dengi üstünde olduğundan muhatap alması,devletin gücüne  haleldarlık getirir...
 
 Kanuni Sultan Süleyman, Avusturya İmparatorunu, imparator olarak kabul etmediğinden ve tanımadığından, ancak Osmanlı’nın sadrazamı ile muhatap olabilmiştir. Tabi yapılan görüşmelerden sonra,tüm ilişkilerde nezaket kuralı içerisinde,üstün astı kabul ederek görüşmesi,dileklerini ve iyi niyetlerini bildirmesi farklıdır.
 
 Bir devletin muhatabı, karşı bir devlettir.Savaş ve barış görüşmeleri de bu karşılıklı ilişkiler ve muvazene kuralları içerisinde yapılır.
 Hiçbir devlet milli sınırları içerisinde ki ayrılıkçı hareketleri ve terör örgütlerini muhatap alarak masaya oturamaz .Oturulduğu taktirde,ona zımnen de olsa varlık sıfatı verilmiş,statüsü kabul edilmiş demektir.
 Devletler ancak, terör örgütlerinin şartsız ve karşılıksız silahlarını bırakması ve terör örgütünü teslim almak üzere masada olur.Bu ise devletin hükümranlık haklarını halelder etmez...
            
 
 PKK terör örgütünün stratejisi,Kürt vatandaşlarımızın ferdi sosyal ve kültürel haklarını savunmak değildir.Veya Güney doğu bölgesine hizmet götürülmesini istemek hiç değildir. Yakılan kamu malları,okullar,yakılan iş makinaları her türlü yatırımın ve hizmetin engellenmesi bunun çok açık bir kanıtıdır.
 
 O halde,PKK’nın istedikleri ülkemizde,AYRI BİR MİLLET,AYRI EGEMENLİK, ÖNCE ÖZERKLİK ve FEDERASYON ve arkasında BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN kurulmasını talep ettiğini bilmeyen var mıdır?
 
 Türkiye’nin doğu ve güney doğusunda en az ,” ...10 şehirde ÖZERK bir bölge,bağımsız bir meclis,ayrı bir bayrak, bölgenin doğal kaynaklarının yönetiminin kendilerine bırakılması...” çözüm şartı olarak masada durmaktadır...
 
 Terör örgütü ile masaya oturup ne konuşulacaktır? İktidarı şartsız destekleyen ve her istediğini ve yaptığını emirmiş! kabul eden yandaş yazarlar bile; (Ali Bulaç)
 
 “...Türk kamuoyunu,Kürt kamuoyundan ayrıştıra ayrıştıra federal bölgesel bölgesel yönetimin taşları döşeniyor...Bölgesel bir federasyonun idari,hukuki ve sosyo-politik alt yapısı kurulmaktadır..”  yazısında gerçekleri itiraf etmek zorunda kalmıştır.
 
 Türk Devleti, terör örgütünün isteklerini kabul mü edecektir.Son 30 yılda şehit ve gazi olan,yuvaları dağılan,yetim ve dul kalan 40 binden fazla şehit yakınlarının kanayan yarasını ve vicdanların sesini  kim dindirecektir.
 
 Şimdilik ısındırmak,alıştırmak ve sindirilmesi için,taleplerin ne olduğu veya neler olmadığı net olarak açıklanmamaktadır.
 
 Elbette barıştan yanayız. Askerlerimizin, sivil vatandaşlarımızın ölmesini ve yuvaların sönmesini kimse istemez fakat;barış olacaksa bu iş terör örgütünün koşulsuz silahları bırakması,taleplerinden vazgeçmesi ve devlete teslim olmasıyla mümkündür.Aksini düşünmek,devletimizin egemenlik haklarının paylaşılması demektir.Bir adım ötesi,BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN’DIR.
 
 Türk Milleti,devletin içerisinden devlet,milletin içerisinden ikinci bir millet ve şanlı bayrağının yanında asılı ikinci bir paçavrayı kabul edemez.
 
 Ciddi bir devlet; barış adına TAVİZ VEREREK, NE EL ÖPEBİLİR, NE DE ETEK.. HÜKÜMRAN BİR DEVLET ANCAK KENDİSİNE KAFA TUTANA, EL ÖPTÜREBİLİR...Aksi taktirde devlet olmanın gururunu taşıyamaz.
 
 Vatan yolunda ve milli mücadelede şehit düşen on binlerin vebalini kaldıramaz.
 
 BİR KISIM MEDYANIN TERÖR ALGILAMASI
 
 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve Türk Milletinin KURTULUŞUNU, vahim bir hata gibi görenlerin medyayı istila ettikleri bir dönemden geçmekteyiz. Bilgi kirliliği ile iradelerin sakatlanması vazifesi,medyada ki bu kalemşörler vasıtasıyla icra edilmektedir...
 
 Yunan askerlerini, POLATLI önlerinden,İzmir de denize döken, kahramanlar neredeyse sorgulanmaktadır.Sakarya Savaşını küçümseyen, İSTİKLAL SAVAŞI bile olmamıştır diyebilen, KUVA-YI MİLLİYE iradesini hafife alan,kiralık kalemlerin medyayı işgal ettiği bu günlerde, varsa yoksa terör örgütünün cilalanıp parlatılması görüntüleri hakimdir...
 
 Bir kısmı, CIA İSTASYON ŞEFİ FULLER’İN teklif ettiği; “YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ” önerisine sazan gibi atlarken,bir kısmı da,PKK ve Öcalan’ın İKİNCİ CUMHURİYET önerilerine kucak açtıkları görülüyor.
 
 Ülke ayağımızın altından kayarken,ekonomi,medya,yer altı ve yer üstü kaynakları yabancılara devredilirken,vatan toprakları mütekabiliyetsiz satılırken,ülkemizin coğrafi adları,ERMENİCE ve RUMCA kelimelerle değiştirilirken,TÜRK adı anayasa’dan çıkarılmaya çalışılırken, sessiz kalanlar, birden BARIŞ HAVARİSİ kesilerek,terör örgütü ile masaya oturmayı desteklemektedirler...
 
 “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” kavramını ırkçılık addedenler,azınlık şovenist ırkçıların,zihinlerinin ardında ki tabloya ayna tutmak istememektedirler.
 
 Ne mutlu Türk’üm diyene;bir ırkın ön plana çıkarılması ve siyasal söylemden uzak olup,vatandaşlık bağı ile bağlı olunan ÜST KİMLİK ifadesinin tezahürüdür.
 
 Dünya tarihinde son yüzyılın en büyük kahramanı kabul edilen Atatürk; isteseydi “Ne mutlu Türk olana” diyebilirdi.
 
 Siyaset tarihinde ırkçılık yapmayan ve ırkçı olmayan tek millet Türk Milleti’dir. El-Hücurat Suresinde ki ayeti kelimeyi de en iyi idrak edebilen zümredir Türk Milleti...
                
 Osmanlı’da , “Doğu sorunu”  günümüzde KÜRT sorunu olarak adlandırılan, KÜRTÇÜLÜK sorunu, Kürtlerin sorunu değildir. Kürt adına Kürtleri kullanan,yerli ve dış güdümlü mihrakların sorunudur.
 
DÜN MİLLİ MÜCADELEYE KARŞI ÇIKANLAR; BUGÜN DE TERÖRLE  MÜCADELEYE KARŞI ÇIKMAKTADIRLAR
 
 İzmir,Yunan orduları tarafından işgal edildiğinde;”..Yunan birliklerinin başarısı için dua edelim!!?,onlara direnmek caiz değildir..” diye fetva veren dinci sahtekarların olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
 
 Kurtuluşu sadece İngilizlerin himmetinde gören ve kayıtsız şartsız, ülkeyi 15 YILLIĞINA İNGİLİZLERİN İDARESİNE BIRAKMAYI TEKLİF EDEN PADİŞAH’DA olmuştur. İngiltere Başkanı teklif karşısında şaşırmış, padişahın kendisiyle alay ettiğini zannetmiştir...Ülkesini 15 yıllığına idaresini veren Vahdettin’in teklifini İngiltere kabul etmemiştir....(Kaynak Cumhuriyet Tarihi Yalanları,Sinan Meydan)
 
 Stratejik coğrafyada bulunan büyük Türk Milleti’nin her zaman dosttan çok düşmanı olmuştur. Hatta hıristiyanlarca; “Anadolu toprakları Türkler’e bırakılamayacak kadar kutsal topraklar” olarak kabul edildiği bir gerçektir.
 
 Yanlış teşhis ve denge siyaseti ile ayrıca güvenliğimizin ABD’ye havale edilmesi,terörü azıtmış,içinden çıkılamaz hale getirmiştir.
 
 Şehitlere “KELLE” diyen, “Askerlik yan gelip yatmak değildir” ifadesini kullanan,” Onlar silahı bırakır ve eylem yapmazsa,biz de operasyon yapmayız...”, “..Türkiye sadece  TÜRKLERİN DEĞİLDİR” gibi beyanları bir ülkenin en yetkili ağzı kullanıyorsa,terör bataklığını kurutmak mümkün değildir.
 
 ABD tarafından,Kuzey Irakta,askerlerimizin başına çuval geçirilmesine karşı dik duramayan bir zihniyet ve teröristlere açıkca yardım eden,BARZANİ’YE nota dahi veremeyen ve her türlü ticari ilişkisini geliştiren bir anlayışın terörle mücadelede başarılı olması beklenemez.
 
 Vatan topraklarını bize emanet eden atalarımız,kimseden İCAZET alarak savaşmamıştır.Ülke menfaatleri söz konusu olduğunda; “...Başkası ne der,ABD nasıl düşünür..” gibi denge siyaseti kurarak,terör bataklığını kurutmak mümkün değildir.
 
 
 
MÜCADELEDE BAŞARI; MÜZAKEREDEN GEÇMEZ
 
 Tarihe damgasını vurmuş Türk Milleti’nin;dün de olduğu gibi bu gün de yarın da iç ve dış düşmanları eksik olmayacaktır. Milletimizin önünü kesmek için son 30 yılda terör belası başa musallat edilmiştir.
 2002’de dağılma sürecine girmiş ve bitirilme noktasına gelmiş terör örgütünün tekrar devlete kafa tutar hale gelmesinde,dış devletlerin desteği kadar iç dinamiklerin de dolaylı katkısı olmuştur.
 
 Milletimizin yapısına mozaikleştirme görüntüsü sürekli pompalanmıştır.Bir kısım siyasetçiler ve iktidar kanadı,yurt içinde ve dışında birleştirici olma yerine; “...Türk, Kürt,Çerkez, Gürcü, Laz, Süryani,Rum,Arnavut,Boşnak,Arap...” gibi sürekli hiç yerinde yokken 36 etnik gurup sayılmıştır ve bu günlere gelinmiştir.
 
 Gayrı müslimler dışında etle tırnak olmuş bu millet, ortak paydadan çekilip, ötekileştirme eksenine davetiye çıkartılmıştır.Kimlikler sorgulanmaya başlanmış,alt kimlik,üst kimlik tartışmaları son yılların en revaçta konuları arasına girmiştir.
 
 Vatandaşlık değerleri ve anayasal kimlik tartışmaya açılması,terör örgütünü besleyen en kuvvetli damarlardan olmuştur..
 
 Oysa ki,anayasa’nın 66.maddesinde ki ifadesini bulan MİLLİ KİMLİK TANIMI, ETNİK AYRIŞTIRMADAN UZAK HUKUKİ BİR tanımdır.
 
 Türk vatandaşlığı tanımı,Türk soyundan olanlar ve olmayanlar ayrımı yapmamıştır.Kimseyi dışlamadan ve ötekileştirmeden,bütün Türk vatandaşlarına özgülenen,siyasi yasal ve hukuki bir tanımdır.
 
 Şimdi bu tanımı, Irkçı bir tanım olarak atfedenler,anayasa’da, Kürt tanımının da yer bulmasını isteyenlerin niyetleri ortadadır. Asıl ırkçılık dayatmasını yapan ve etnisitecilik ruhunu öne çıkarmaya çalışan,terör örgütünün fikir localarıdır..
 
 Ortak değerler,kapsayıcı olmanın ötesinde,ötekileştirici ve ayrıştırıcı olmaya başlamıştır.Terör örgütü gıdasını ve en büyük desteğini; insanlarımızın bin yıllık kardeşlik duygularının ayrıştırılmasından almaktadır...
 
 Bu anlayışa müsaade edilemeyeceği gibi, müzakere yolu seçilirse,terör örgütünün yapmak istediklerine destek verilmekten ve terörü azdırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
 
 Türk Devleti,şunun bunun izniyle,hatta demokrasi ile kurulmamıştır.Milli mücadele ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, “...iki ayrı devlet ve iki ayrı millet olsun..” mutabakatı  üzerine de kurulmamıştır.Bu milletin birlik ruhunu ve çimentosunu bozmaya kalkmak,milletimize yapılan en büyük kötülüktür.
 
 Milli devlete karşı alternatif olarak,yeni etnik gurupların varlığını anayasa ile deklare etmek,egemenliğin paylaşılmasından ve milli devletin çözülmesinden başka bir işe yaramaz.Bu talepleri kabullenmek demokratikleşme de değildir..
 
 Demokratikleşme adı altında bölücü taleplerin müzakere edilmesi bile devletin egemenlik haklarına zafiyet getirir ve getirmiştir de..
 Ülkemizde,yöresel ve mahalli kültürün yaşatılması ve öne çıkarılması da milli kimlik açısından bir reddiye olmamıştır.Önemli olan bütünü oluşturan parçanın,kendini ötekileştirmemesidir.
 
TERÖRE YANLIŞ TEŞHİS  KOYMAK
 
 Her ülkede, terör örgütü bir SUÇ ÖRGÜTÜDÜR. Kendisini yıkmak ve bölmek isteyen örgüt ile mücadele edilir ve HUKUK DEV LETİN’DE YARGILANIR.Yoksa düğünlü bayramlı davul zurna eşliğinde,HABUR SINIR KAPISINDA çadır mahkemeleri kurarak,teröristlerin meşruiyeti ve kendilerince haklı davalarının tescili sağlanmış olur.
 
 Demokrasi ve insan hakları da, teröre özgürlük hakkı değildir.Egemenliği paylaşmak ve Milli Devlet’den vazgeçmek,teröre teslim olmaktır.
 
 Etnik ırkçılık ve ayrı bir devlet kurma  hakkı,ne zamandan beri demokratik bir hak kabul etmiştir.Hiç bir devlet,kendi varlığını ortadan kaldıracak bir talebe olumlu bakamaz.
 
 Teröriste GERİLLA’DA denilemez..Teröristlerle yapılan mücadele bir SAVAŞ olarak adlandırılamaz.Savaş iki ayrı veya daha fazla bağımsız ülkeler arasında olur.Ayrılıkçı örgütlerle mücadelede,savaş sözü kullanılması meşruiyet kapısını açar.O zaman,” Muadillik çerçevesince”,iki devlet arasında ki savaş kuralları ve savaş hukuku uygulanmasını gerektirir.
 
 Ülkemizin içindeki ırkçı bölücülük sorunu KÜRT SORUNU olarak taktim edilmesi en büyük yanlıştır.Artık,bölücü terör örgütünün amacının,KÜLTÜREL HAKLARIN SAĞLANMASI olmayıp,hükümranlığın ve egemenliğin paylaşılmasını istedikleri bir gerçektir.
 
 İspanya Devleti,ayrılıkçı ve yasa dışı ilan edilen ETA TERÖR örgütünü destekleyen bir partinin SEÇİMLERE GİRMESİNİ YASAKLAMIŞTIR.Yoksa İspanya,terör örgütünü destekleyen partiyi kapatmak ve yasaklamakla suç mu işlemiştir.İspanya da demokrasi yok mu?..
 
 Halbuki bizde,terör yapılanmasının siyasi kanadı BDP,açıkça meclis kürsülerinden, BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN’DAN isteyebilmektedir!?..
 
 Yine İngiltere,ayrılıkçı terör örgütü İRA ile mücadelede,Türkiye’nin terörle mücadelede ki yanlışlıklarının hiç birisini yapmamışlardır.
 
 Türkiye’yi Türkiye yapan bütün değerlere  iç ve dış destekli odaklarla saldırılacak; ve bu saldırılar karşısında tepki koyan ve karşı duran MİLLİYETÇİLER ise; içe kapanmakla,demokrasi düşmanlığı ile hatta IRKÇILIK ile suçlanacaktır...Şehit cenazelerinde,” ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ..” diye milletimizin milli ve demokratik tepkisini yadırgayıp suçlayacaksınız!?
 
 Ne Ülkücüler,ne de Milliyetçiler,vatan müdafaasında üzerine düşen vazifeyi dün olduğu gibi bu günde ve yarın da yerine getireceklerinden hiç kimsenin şek ve şüphesi olmamalıdır.
 
 Cevabımız ve düşüncemiz,vatan şairi Namık Kemal’in şu mısralarında saklıdır. 12.01.2012
 
 “Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin,
 Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten..
 TÜRK OCAKLARI
 ÜMRANİYE ŞUBESİ BAŞKANI
 AV.FARUK  ÜLKER