Okullardaki tarih kitaplarımızda Birinci Dünya Savaşı  anlatılırken   İngilizleri Gazze savaşlarında yendiğimiz, Bakü’yü (Azerbaycan) işgalden kurtardığımız, Kafkasları kontrol altına aldığımız  hiç bahsedilmediği gibi, KUTÜ’L AMARE ZAFERİ de pek konu edilmez. Halbuki  Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’yle birlikte kazandığımız ikinci büyük zaferdir  KUTÜ’L AMARE ZAFERİ.

Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı çarpıştığı Irak cephesinde bulunan  Kut’ül Amare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi’nin 350 km kuzeyinde, Bağdat’ın 170 km güneyinde bulunan bir kasabadır. 1915 yılı nüfus sayımına göre 6500 kişi bulunmaktaydı. Osmanlı dönemi kaynaklarında Irak-ı Arap olarak adlandırılan bölge, Dicle, Fırat havzasında tarihteki Mezopotamya’yı (Verimli Hilal) içine alır ve Basra Körfezi’ne kadar uzanır.

Irak petrollerini ele geçirmeyi amaçlayan İngilizler, Osmanlı sınırları içerisindeki Arap bölgelerinde faaliyetlerini, yoğunlaştırarak devam ettiriyorlardı. Aşiretler üzerinde etkili bir çalışma yapan İngilizler, Osmanlı Devleti ile bölge halkının “gönül bağını” koparmak için propagandanın bütün unsurlarını yoğun bir şekilde kullanmaktaydılar.

6 Kasım 1914 tarihinde Basra Körfezinden Şattülarap ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak saldırıya geçmişler, ilerleyen aylarda bu saldırılarını kuzeye doğru genişletmişlerdir. 24 Kasım 1914’te  Basra’yı işgal eden İngilizler, 03 Haziran1915’te Kutü’l Amare’yi , Temmuz ayı sonlarında da Nasıriye’yi işgal etmişlerdi. Bunun üzerine Türk Birlikleri Bağdat’ın hemen güneyindeki  Selmanpak mevziine çekilmişti. İngilizler 21-22 Kasım 1915’te Selmanpak mevziine taarruza başlamışlar, 23 Kasım 1915’te 51.nci Türk Tümeninin yaptığı karşı taarruz üzerine  İngiliz kuvvetleri 4000 kişi zayiat vererek çekilmek zorunda kalmışlardır.(1)

Türk birlikleri, Savunmaya geçen General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu Kut-ül Ammare’de çember içerisine almayı başarmıştı. Osmanlı  Irak Ordusu Komutanlığı, General Towshend’e gönderdiği mesajda  direnmemesi ve Türk kuvvetlerine teslim olması çağrısında bulunmuştur. Alınan olumsuz cevap üzerine  taarruza geçilmiş ve İngilizler kuşatılmıştır. Mahsur kalan General Towshend’ı kurtarmak için  İngilizlerin muhtelif askeri hamleleri sonuçsuz kalmış Deniz ve kara yoluyla  yardım gönderme girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Çaresiz kalan  General Towshend ve  12 generali ile 350 subayı dahil bir Tümeni, 29 Nisan 1916 tarihinde  teslim olmuştur. (2)

           Irak Ordumuzun Komutanı Halil Paşa (Enver paşanın amcası Halil Kut 1882-1957), Kutü’l Amare zaferinden sonra 6.ncı Orduya yayınladığı mesajında  şöyle demiştir. “Aslanlar ! Bütün Türklere  şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından  öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında, gerek Kut’u almaya gelen ordular karşısında  350 subay  ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat bugün  Kut’ta  13 general , 481 subay ve 13300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen  İngiliz Kuvvetleri de 30.000 zayiat vererk  geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakınca  cihanı hayrete düşürecek  kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için  kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte TÜRK sebatının, İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi  Çanakkale’de , ikinci  zaferi burada görüyoruz.” (3)

Kut’ül-Ammare Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir.

İngiliz tarihçisi James Morris, Kut’un kaybını “Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi” olarak tanımlamıştır. Bu yenilgi İngiliz basınında ve kamuoyunda çok büyük bir infial uyandırdı. Bunun üzerine General Lake ve General Gorringe İngiliz ordusunda görevlerinden alınmış ve yerlerine General Maude getirilmiştir.

           Şok olan Avrupa’da bütün gazeteler  bu zaferi yazmak zorunda kaldı. Bir sure sonra buradaki Türk Birlikleri o zamanki müttefikimiz Almanların etkisiyle  İran cephesine gönderildi . Zayıf kalan bu cepheyi  İngilizler  1917’de  büyük kuvvet yığarak takviye ettiler ve ilerliyerek Bağdat’ı  aldılar. Daha sonra petrol yatakları zengin olan Musula doğru ilerlediler fakat  Türk direnişi karşısında, 30 Ekim 1918’de Mondros mütarekesi imzalanıncaya  kadar  Musul’a giremediler. Fakat mütareke şartlarına rağmen ateşkesten üç gün sonra   İngilizlerin talebi  üzerine Bölgenin Komutanı Ali İhsan Paşa  mevcut savunma hatlarından   kolorduyu geri çekmesi üzerine Musul’a  İngilizler mermi atmaksızın girmişlerdir. İşte  Misak’ı  Milli sınırları içinde olmasına rağmen  Musul’un  elden çıkışı böyle olmuştur. Siyasi gelişmeler sonucu da  kaybedilmiştir.

Bu çarpışmaların askeri tarih açısından bir başka önemi de bilinen ilk havadan ikmal denemesini İngiliz ordusunun Kut’taki birliklerini ikmal için 26 gün boyunca Dicle’deki Ora Üssü’nden 3 adet Short 184 tipi 225 beygirlik deniz uçakları ile bu kuşatma sırasında gerçekleştirmiş olmalarıdır.

Ancak bu çaba yeterli olmamış ve sonucu değiştirmemiştir. Halil Paşa Kut’ül Ammare zaferine istinaden Kut soyadını almıştır. Bu çarpışmalarda ölenler için kasabada Kut Türk Şehitliği yapılmıştır.

Halil Paşa, Kut’ül-Ammare’nin teslim alındığı gün orduya bir tebrik mesajı yayımlamış ve bu günün “KUT BAYRAMI” olarak kutlanmasını istemiştir. Bu nedenle Türkiye´nin NATO´ya üye olduğu 1952 yılına kadar, bu tarih Silahlı kuvvetlerde “KUT BAYRAMI” olarak kutlanmaktaydı. O tarihten sonra İngilizlere karşı nezaketsizlik olmaması için zamanın Demokrat Parti Hükümeti tarafından bayram olarak kutlanmasına son verildi.

           Kutü’l Amare zaferinin yıldönümünde  bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk.V.

Kaynakça ………………….:

(1) Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi

(2)      “                    “                “         “         

(3)       “                   “                 “        “ 

Editör: Kerim Öztürk