Başbakan, akillerin halkı avutmasını, yine çözüm diye önümüze getiriyor. Bakanlar, bürokratlar ve aileleri rüşvet yiyor. Hükümet, paraleliyle kavga ediyor. Askerin savaş kabiliyeti kumpaslarla eritiliyor. Emniyetle MİT, Yargıyla Siyasi irade kavga ediyor. Savcılar, polisler oradan oraya sürülüyor.
Okullar yakılıp yıkılıyor, eğitim sistemi hallaç pamuğu gibi atılıyor, Milliyetçi müdürler puan oyunlarıyla görevden alınıyor. Güneydoğu'da milli değerler öğütülüyor, bayrak değerini yitiriyor.
AKP'li Belediyeler, siyasi insan kaynakları gibi çalışıyor. Bankamatik işçiler, memurlar, mühendisler, teknisyenler sadece seçimden seçime, o da AKP milisi gibi çalışıyor. Doğru dürüst bir iş filan üretilmiyor. Yani milletten ceza kesiliyor, AKP'li seçmene ödül olarak veriliyor. Yetmiyor, bütçe her ay 1,5 Milyar lira açık veriyor. Hükümet, zam üstüne zam yaparak, bankamatik AKP seçmenine maaş yetiştiriyor.
Nüfus planlamasında dengesizlik almış başını gidiyor. Kimi dokuz kardeşli, doğurmaya doymuyor. Çocuklar, 9 yaşına gelmeden devlet düşmanı, 19 yaşında terörist oluyor.
İç göç, stratejik bir hesaplarla, demografik bir fetih gibi doğudan batıya sürüyor. Irak'ta hardal gazıyla vurulan Kürt, Türkiye'de iç işleri bakanı, başbakan, cumhurbaşkanı oluyor, ama Kürtçüler ihanete doymuyor.
Suriye, Kürtlere kimlik ve pasaport vermezken,Türk pasaportuyla Avrupa'ya gitmiş Türkiye Kürtleri, Esad'la işbirliği yapmak adına Avrupa'da Türk elçiliklerine saldırıyor. Türk bayrağını yakıyor.PKK, El Muhaberat'ın emriyle Diyarbakır'da insan avına çıkıyor.
Hükümet, 4.500 Mehmetçiğin katili bir terör örgütüyle masaya oturuyor. Millet, "devletimizin bir bildiği vardır" diye bu politikaya rey veriyor. Genelkurmay Başkanı, "süreci bilmediğini" söylüyor. Örgüt, bu gevşemeyi sömürüyor, gençleri dağa çekiyor, oradan sokaklara gönderiyor. Sokaklar yakılıyor, pompalılar, keleşler çekiliyor, insanlar öldürülüyor.
Türk gençliği, eğitimdeki başıboşluğun, kültürdeki parçalanmanın ve milli bakımsızlığın bir sonucu olarak amaçsız, idealsiz, ülküsüz, hedefsiz bir yığın haline gelirken PKK, kendi etki alanındaki gençlere devrimci idealler aşılıyor, onları asker yapıyor, polis yapıyor, asayiş timleri kuruyor. HDP'li belediyeler, işsizlere silahlı, ucuz serhildan, kolay devrim işi ayarlıyor.
Düşman, kendi en cahillerini, özel üretim kin ve ihtiraslarla delirterek üstümüze salarken, hükümet, ahı gitmiş, vahı ahirete kalmış akil adamlarla "yapmayın etmeyin ayıptır" diyor, onu da yanlış tarafa söylüyor.
Kürt petrol kardeşliği adına Kürd'ü yanına, Arabı, Türkmeni, Şam'ı, Bağdat'ı karşına almışsın; Kürtler "öyle bir kardeşlik yok; Türkiye bize bakmıyor" diyor.
Sünni din kardeşliği adına El Nusra'yı, IŞİD'i yanına, Suriye'yi, İran'ı, Rusya'yı, Alevi'yi, Şii'yi Caferi'yi karşına almışsın… IŞİD, "bizim öyle bir dostluğumuz yok, Türkiye, bize vuran koalisyona katıldı" diyor.
Türk Milliyetçileri ise 12 yılı aşan siyasi gariplik döneminin sonrasında işinden gücünden oluyor. Bir avuç şahsiyetli insan, MHP'liler ve Ülkücüler iş yerinde eziliyor, makamından sürülüyor, ticaretinde iflasa sürükleniyor.
Ne tarafa baksak, hangi soruna el atsak bağırıp, çağırmakla, birbirimizi üzmekle, kendi kalemize gol atmakla, parti içi muhalefet yapmakla çözülecek gibi gözükmüyor.
Tablo ortada… Aklımıza da fikrimize de"MHP iktidarı"ndan başka hiçbir çözüm yolu gelmiyor.Bunun için ise yıllardır kimisi MHP'de yönetim değişikliğinin çözüm olduğunu söylüyor. Kimisi teşkilatının değişmesini, kimisi ise anlayış ve çalışma usullerinin değişmesini öneriyor.
Ne düşünürsek nerede durursak duralım. İşte 2015 seçimleri önümüzde duruyor. Sandık ağır ağır milletin önüne doğru geliyor.
Bir yandan da hala kulağımıza, bazen gözümüzün önüne kısır teşkilat çekişmeleri geliyor.
Yukarıda sadece bir kısmını özetlediğimiz bunca milli ve tarihi problem karşısında "sen ben" davasına düşmek, MHP'yi ülküsüz, vizyonsuz,misyonsuz, bir siyasi menfaat partisi gibi görmek tek kelimeyle cehalettir.
Memleket yavaş yavaş elden giderken MHP'de siyasete soyunup da şahsi menfaat peşinde koşmak bu millete yapılabilecek en büyük ihanettir.
Başka MHP yok, başka umut yok… Bunu böylece görmek ve hızla harekete geçmek, tarihin sırtımıza yüklediği milli bir mükellefiyettir.