“Müslümanlar”ın özürle imtihanı


***

“Müslümanlar” diye homojen bir kitleden ve bireysel suçların mal edilebileceği “kurumsal” bir kimlikten bahis mümkün olmadığına göre, ortada özür dilemelerini gerektirecek bir durum da yok zaten; elbette özür dilemesinler!

EOKA, alenen Rum papazlar tarafından örgütlenen bir terör örgütü olduğu halde, hiç duydunuz mu bugüne kadar Patrikhane’nin kendi kendisini sanık sandalyesine oturtup da özür dilediğini?

Yahut ASALA katliamları sonrası, hesap verdi mi, vermeye zorlandı mı Ortodoks kilisesi?

Vatikan kendi “karanlık çağları”nın günahını çıkardı mı bütün Hristiyan alemi huzurunda?

***
Beyni yıkanmış, gözü, gönlü kara, aklı-iradesi ipotekli canilerle inanç dünyası arasında özdeşlik kurulması, faturanın saldırganların mensup “gözüktükleri” dine kesilmesi kabul edilebilir değil;

Değil de...

“Müslümanlar özür dilemeyecek” demek bile yağ sürmüyor mu, kendilerine bir günah keçisi, fatura adresi arayanların ekmeğine?

Kim kıymeti AKP’liliğinden menkul bir yazara “Müslümanlar” adına karar beyanında bulunma hakkı/yetkisi verdi
söylesenize?

Var mı böyle bir makam?

Tamam, bir Müslüman olarak şahsen ben de tepki gösteririm, kınarım fakat Paris’teki cinayetleri üzerime alınıp da özür dilemem de, bana sordun mu sen dileyip dilememe noktasında benim adıma tavır ortaya koyarken?

 “Müslümanlar” adına, yani senin, benim, bizim gibi inanan milyonları, bizim gibi inanmayan ama Müslüman olduğu iddiasındaki maşalarla, bağnazlarla, yobazlarla, Haçlı’nın değirmenine su taşıyanlarla bir bütün, yek vücut varsayıp da söz söylemek kimin, ne haddine?

Allah ile kulu arasındaki, “aracısız” bu kutlu din adına konuşma cüreti gösterenler değil mi zaten “Müslümanlar” diye bir “zanlı” ortaya çıkarılmasının müsebbibi?

Sen “Müslümanlar” diye bir özne oluşturursan onlar da pekala yıkıverir en dehşetengiz eylemi üzerine!

***
Hem sonra...

Hangi Müslümanlar?

El Nusra mı?

Boko Haram mı?

Hizbullah mı?

Baas mı?

El Kaide mi?

Aleviler mi?

Bektaşiler mi?

Nusayriler mi?

Şafiiler mi?

İdris-i Bitlisi’nin yolundakiler mi; Ahmet Yesevi’nin mi?

Ebussuud’un izindekiler mi; Hacı Bektaş-ı Veli’nin mi?

Hangi Müslümanlar?

“Paralel”ler mi, Selçuklu yıldızı gibi köşeli olanlar mı?

Hangileri?

Hz. Ömer adaletini benimseyenler mi?

6 yaşındaki kız çocuğuna göz dikebilen sapık/sapkın zihniyetliler mi?

Bu yozlaşmış, paramparça, kendi nefret çukurlarında debelenip duran yığınların hangisinin kimliği temsil ediyor “Müslümanlar” dediğini?

***

 “Paris saldırıları üzerinden Müslümanları özür dilemeye çağıranlar, mahcubiyet hissettirmeye çalışanlar, af dilemeye çalışanlar, sadece son yirmi yılda öldürülen yüz binlerce Müslüman için özür dileme erdemini göstersin”miş önce!

“İnsanlığın” öncesi-sonrası olmaz!

Özür dilenmesi gereken kusur ya işlenmiştir ya işlenmemiştir.

İşlendiyse “ötekiler”in ne yaptığını pazarlık konusu etmeden gereği yapılır. İşlenmediyse yine “ötekiler”in ne yapıp-yapmadığına bakılmaksızın reddedilir boynunuza asılmak istenen yaftalar;

Siz özür dilerseniz biz de “suçsuzuz ama suçluymuş gibi yaparız” türü bir duruş olabilir mi? Kabul edilebilir mi?

“Özür dilemesi gereken biz değil sizsiniz demek” başkadır, “Önce siz dileyin” demek başka;

Ne yani onlar özür dileyip sıralarını savdıktan sonra sorun yok mu, gönüllü kabullenecek misiniz bu kanlı tuzağı kurduğunuzu?

***

 “Terörü dünyaya ihraç ederken iyiydi. Bumerang gibi dönüp Avrupa’yı vurduğu zaman kıyameti koparıyorlar. Unutmayın, terörün en büyük kurbanı Müslüman ülkeler...” diyor yandaşlar.

Eyvallah da...

Madem öyle...

Eyyyy Irak’ta, Afganistan’da Mehmetçiği dahi emrine vermeye kalkıştığı “Batı’nın terörist yüzünü” Paris’te keşfeden “Müslüman” kardeş, Ermeniler’den özür kuyruğunda ne işin var onu da bir izah etsene!

Müslüman kimliğinle özür dilemeye yanaşmayan sen,

Türk kimliğini ne diye iki büklüm etmek istiyorsun katillerinin önünde?

Bir Müslüman olarak, Avrupa’nın ortasında özgürlükleri, mizahı, kalemi, vicdanı öldürenler adına insanlıktan özür dilemeye yanaşmayan sen;

Bir Müslüman olarak, binlerce Müslüman’ı diri diri doğrayan, yüzlerce Müslüman kadının ırzına geçen, çocukların kellerini koparıp top gibi oynayan, yaşlı nineleri yağlı yazıklara oturtan, geçen yüzyılın en ürkütücü zulmüne imza atan Ermeni komitacıların torunlarından özür dilemek konusunda nasıl böyle hevesli olabiliyorsun?

Nasıl oluyor da tecavüz adası namlı Akdamar’ın çanlarını çalabiliyorsun; kendi ellerinle hem de?