Nankör diyene bak

İki gün sonra Türkiye tarihinin en hayati seçimi yapılacak. Bütün işaretler ve özellikle Türk milletinin gösterdiği büyük teveccüh, sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun ilk turda seçileceğini gösteriyor.

                                   İstismar malzemesi arıyor, bulamıyor

        Bu gerçek karşısında aday Erdoğan'ın büyük bir telaş içinde olduğunu ibretle görüyoruz. 12 yıldır değişmez malzemeleri olan din istismarı, sayın İhsanoğlu karşısında bir sonuç vermiyor. Çaresiz biçimde çırpınıyor ve zihin bulandırabilmek için eşi-emsali görülmemiş şekilde etnik kökenden mezhep farklılıklarına kadar her şeyi kaşımaya ve karıştırmaya çabalayıp istismar malzemesi arıyor. "Ben evlatlarıma helal lokma yetirmedim" veya önüne konulan metinden İstiklal Marşı'nı yanlış okumak gibi, en çok da kendi başına gelen dil sürçmelerini, doğum yerlerini, eğitimleri seçim meydanlarında diline doluyor. Bu kadarla da kalmıyor, kendi ürettiği sözleri yine kendisi eleştirerek siyaset ve insanlık tarihinde görülmemiş yöntemlere başvuruyor.

                                       Kendi söylediğini, kendisi eleştirdi

       Kimse aday Erdoğan'ın etnik kökeni veya mezhebi için bir şey demedi. Daha önce Gürcü olduğunu bizzat kendisi söyledi. Şimdi de sünni olduğunu söylüyor. Belli ki, birilerinin çıkıp bunları söylemesini beklemiş. Ancak kimse siyaseti bu seviyelere indirmeyince, sanki başkası söylemiş gibi kendi açıklamaları üzerinden eleştirilerde bulunuyor. Aday Erdoğan'a göre, sayın İnsanoğlu'da bulunan Profesör ünvanı, diplomatık yeteneği ve birikimi, devlet ve millet adamlığı, 5 dili anadili gibi konuşması, Edebiyatçılığı, din ve tarih bilgisi ağır ve affedilmez suç. Kendisinde hiçbir zaman olmamış ve asla olmayacak, ancak bir devlet adamında ve özellikle Cumhurbaşkanında bulunmasının büyük avantaj ve saygınlık sağlayacağı bu özellikleri seçim meydanında eleştiri konusu yapacak kadar ileri gidiyor. Milletin aklıyla alay etme ustalığının bu kadarına söyleyecek söz bulamıyoruz.

                                   O kasetleri kullanan sen değil miydin?

         Yine seçim meydanlarında ve bazı toplantılarda yaptığı konuşmalarda Pensilvanya masalları anlattıktan sonra, MHP'nin de dinlendiğini ve kasetler üretildiğini hatırlatarak, sözlerine haklılık kazandırmaya uğraşıyor. Bu sözleri dinleyenlerin, akıllarıyla bu kadar alay edilmesine nasıl tahammül ettiklerini gerçekten çok merak ediyorum. Mesela o toplantılarda kendisiyle alay edilmesine tahammül edemeyen birisi kalksa, "O üretilen kasetleri seçim meydanlarında malzeme yapıp, bunun üzerinde oy devşirmeye uğraşan sen değil miydin?" dese, ne cevap verecek? Bu soruya yine kendim cevap vereyim: Kimsenin bu soruları sormaması ve aklıyla alay edildiğini peşin olarak kabul etmesi içindir ki, bu konuşmaları bindirilmiş kıtalara yapıyor, yanaşma ve besleme gazetecilere mülakat veriyor.

                               Nankörlükten söz edecek en son kişi

         Aday Erdoğan'ın çaresizliğinin başka ibret veren yansımaları da var. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu karşısında ne yapamayacağını şaşırmış olmanın telaşıyla, "nankör" çıkışı yapıyor. Bu sözü duyunca zannedersiniz ki, sayın İhsanoğlu'nu büyütüp okutan, bir yerlere getiren, makam ve mevki sahibi eden, Prof. Ünvanı verip, dış görevlerde bu kadar başarılı olmasını sağlayan aday Erdoğan'dır.Oysa tam tersi olmuş, sayın İhsanoğlu, yaptıklarıyla ve başarılarıyla  AKP hükümetine saygınlık ve itibar kazandırmıştır. Şimdi de, aday Erdoğan'a rağmen siyasete saygınlık ve ciddiyet kazandırıyor. Kaldı ki, nankörlükten söz edecek, en son kişi aday Erdoğan'dır. Yola çıktığı arkadaşlarının neredeyse tamamını yolda bırakmış ve kendi menfaatlerini ve varlığını herkesin ve her değerin önüne geçirmiştir. Bunu söyleyen ben değilim, Abdüllatif Şener'den İdris Naim Şahin'e, hatta Ali Babacan'dan Bülent Arınç ve sayın Abdullah Gül'e kadar birlikte parti kurduğu arkadaşları söylüyor veya hissettiriyor.

                                       Erbakan'a yapılan

         "Nankörlük" denince rahmetli Erbakan için yapılanlara ayrı bir sayfa açmak gerekiyor. Daha bir gün önce  BengüTürk Televizyonu'muzda, benim de katıldığım bir programda DSP Genel Başkanı Masum Türker çok çarpıcı ve ibret veren bir hatırasını anlattı. 2001 yılında rahmetli Erbakan'ın başında bulunduğu Fazilet Partisi'nin kapatılması gündeme gelince, koalisyon hükümetinin ortakları DSP-MHP ve ANAP, parti kapatmayı ve rahmetli Erbakan'a ceza verilmesini önleyen bir teklif üzerinde anlaşıyorlar. O zaman Fazilet Partisi'nde aday Erdoğan'la birlikte hareket eden ve sonradan ayrılıp AKP'yi kuran bazı milletvekilleri bu teklife itiraz ediyor ve "red" oyu vererek kabul edilmesini engelliyorlar. Sayın Masum Türker'in bunu niye yaptıklarını sorması üzerine, "FP kapatılırsa biz ayrı parti kuracağız" cevabı veriyorlar. Sayın Türker'in "Parti kapatılmadan da, ayrılır yine partinizi kurarsınız" itirazına verdikleri cevap, nankörlüğün zirve noktasıdır: "Parti kapanmadan ayrılırsak, nankör damgası yeriz ve başarı sağlayamayız."

                                                Devam edecek

         Sayın Masum Türker'in anlattığı başka çarpıcı anektodlar da var. IŞİD'in elindeki konsolosluk görevlileriyle ilgili çok çarpıcı bir iddiayı, Adana'da durdurulan TIR'ların yükünün ne olduğunu ve 17-25 Aralık operasyonunun arkasında nerelerin bulunduğuyla ilgili değerlendirmelere yarınki yazımızda devam edeceğiz.