Tarihte rastlanmadı
Yalan siyasetinin nerelere kadar ulaştığını ortaya çıkan MGK belgesi sarsıcı biçimde ortaya koymuştur. İçeride başka, dışarıda başka konuşmanın, duruma göre vaziyet almanın, çifte standardın bu kadar ileri örneğine tarih boyunca rastlanmamıştır. Bütün bu belgeler orta yerde dururken, bindirilmiş kıtalara demokrasi ve milli irade nutukları atmak, mezarlıktan geçerken ıslık çalmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Milli irade iktidar verir, ancak yalanı, talanı, ihaneti ortadan kaldırmayacağı gibi, mazur görmenin ve göstermenin aracı olamaz. Milli irade sonucu tek başına iktidar olmak hiç kimseye talan yapmak, ihanet etmek hakkı da, yetkisi de vermez. Aynı şey, inanç ve iman siyaseti için de geçerlidir. İnanç istismarı ile oy toplayabilirsiniz, ama bu hırsızlığı, talanı, ihaneti mazur göstermeye de, kabul etmeye de, vebalini ve sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yetmez.
Gizleyemiyorlar
AKP döneminin en ağır sonucu ülkenin bölünme noktasına getirilmiş olmasıdır. Ancak, talan noktasında da ne kadar ileri gidildiğini hayretle izliyoruz. Devlet ellerinde, polis ellerinde, yargı ellerinde, istihbarat ellerinde, medya ellerinde, ama yine de talanı gizlemeyi başaramıyorlar. Ortalığa öyle şeyler saçılıyor ki, "bu kadar da olmaz" dedirtiyor. Şimdi yeni bir durum ortaya çıktı. İstanbul'da aralarında ünlü isimlerin ve işadamlarının da bulunduğu isimlere rüşvet operasyonu düzenlendi. 22 kişi gözaltına alındı. Aralarında Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğulları, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan ve AKP'li Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de var. Operasyonun Ankara'ya da uzanacağı anlaşılıyor. Bu işin ucu nereye ulaşır, ne tür sonuçlar ortaya çıkarır şimdiden kestirmek zor. Ancak, böyle bir durumda soruşturmanın selameti açısından yapılması gerekenler var. Adı geçen bakanların nasıl bir tavır takınacaklarını, istifa edip etmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.
Üzerini örterler
Gelişmelere bağlı olarak bu konunun daha çok konuşulacağı ortadadır. Bugüne kadar benzer durumlarda yaşananlara bakarak, yine üzerini örtmeye ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edeceklerini, hatta gerekirse meclisi gece-gündüz çalıştırıp yeni kanun düzenlemeleri yapacaklarını tahmin etmek zor değil. Deniz Feneri olayında yaşananları unutmadık. Almanya Mahkemeleri, "yüz yılın soygunu" diyerek bütün detayları ortaya çıkarıp, hazır dosyaları Türkiye'ye gönderdi, onun bile üzerini örtüp, yok saydılar. Daha birkaç gün önce bir gazetede Sağlık Bakanlığında bir üst yöneticinin talan ifşaatları yayınlandı. Aynı durum demokrasinin kıyısından geçmiş ülkelerde en hafif şekliyle ilgili bakanın istifası ile sonuçlanır, hükümeti temellerinden sarsardı. Bizde kimseden bir ses çıkmadığı gibi, yok sayıp görmezden, duymazdan geldiler.
Asıl soygunlar sonra ortaya çıkacak
Ne yaparlarsa yapsınlar sonuç değişmeyecektir. Artık gizleyemiyor, engelleyemiyorlar. Bir tarafından mutlaka patlıyor. Ancak bütün bunlar devede kulaktır. Kontrol ellerindeyken bu kadarı oluyor. AKP döneminin asıl soygunları, vurgunları, talanları iktidardan düştükten sonra ortaya çıkacaktır. Gelecek hükümetin yapacağı inceleme ve soruşturmalarda kim bilir neler görecek, nelere şahitlik edeceğiz. Daha dünkü yazımızda belirttiğimiz bugün yandaş görünenlerin ifşaatlarını ibretle dinleyecek ve okuyacağız. Ne zaman olur bilemem, ama bir gün bunların mutlaka yaşanacağından zerre kadar şüphe duymuyorum.
Bu servetler nereden geldi?
Bugüne kadar kendilerinden öncekileri suçlayarak, dürüstlük masalları anlatıp, inanç istismarı yararak bu milleti kandırdılar. Kömür, makarna ile insanları göbeğinden yakalarken, kendileri gemi filoları kurup, servetlerini katladılar. Başka hiçbir ölçü ve belgeye gerek kalmadan, hayatları boyunca resmi ve legal olarak yaptıkları işlerle, kayıtlı servetlerini karşılaştırmak yeterlidir. Siyaset yapanların bu kadar zenginleştiği bir başka dönem görülmemiştir. Oysa, insaf ve vicdan sahibi olan herkes çok iyi bilir ki, dürüst olarak siyaset yapanın bırakın servet edinmesini, elindekini tutması bile neredeyse imkansızdır.
Asıl mesele ülkenin bölünmesidir
Keşke ülkenin bütün meselesi bu vurgun ve soygunlar olsa. Milli, dürüst, kararlı bir hükümet gelir ve bütün bunların hesabını sorar. Kayıplar telafi edilir. Ancak, asıl söz konusu olan ülkenin varlığı ve birliğidir. Dönüşü olmayan noktalara gidilmektedir. Ülke Barzani'den himmet bekleyecek bir duruma düşürülmüş, İmralı'daki bebek katilinin insafına bırakılmıştır. Bizi asıl ürküten, endişelendiren nokta burasıdır. İhanete sessiz kalanlar belki, soygunların, vurgunların, talanların, yalanların ortaya çıkmasıyla gerçeği görür ve bu zihniyetle daha fazla devam edilemeyeceğini anlar.