İnsanlığın tarihi kadar eski olan yaratılış gerçeği, anne olmayı neslin devamı için ayrıcalıklı hale getirmiştir. Anne babanın başını çektiği aile kurumu hem doğuştan gelen ilahi esaslara hem de şartların getirdiği yeni kurallara bağlanmıştır. Dünyanın neresi olursa olsun dün, bugün ve yarın, hem anne baba hem evlat olarak dünyaya tek gelinmiştir. Yaratının eşi benzeri yoktur, yaratılan her insanın da aynısı yoktur.
Evrende tesadüfen bulunmuyoruz. Bütün bu ilişkileri dizayn eden, dengeleri ortaya koyan, sırlarını kavramakta zorlandığımız gerçeği arayış süreci, dünyanın sonuna kadar insanoğlunun sırları keşfe yolculuğu olarak devam edecektir. İnsanlığın tarihi aynı zamanda annelik sırlarının tarihidir. “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”(Hucurat suresi 13)”
İşte bizim ait olduğumuz milli ve manevi iklimin ortaya koyduğu aile modelinde, anne doğumdan ölüme kadar hayatın her anında en gönüllü sevgi elçisi ve başımızın tacıdır. Neslin devamı adına hayatta kalmanın en büyük savunma kalesidir. Aile bireyleri arasındaki sağlıklı ilişkileri doğuştan gelen gizemli sırlarla sürdürmenin ötesinde, bu milletten millete farklı davranış kalıpları olarak ortaya çıkmıştır. Türk milletini güçlü kılan bugüne kadar ayakta kalmasını sağlayan aile bağları ve aile değerleridir. Aile bu milletin binlerce yıldır kurduğu bir türlü teslim alınamayan en ihtişamlı beşeri organizasyondur. Bu yapının mimarı da kahraman Türk annesidir. Doğuştan başlayan ilahi savunma, sevgi, saygı ve fedakarca sürdürülen iki cihan peygamberi efendimizin örnek teşkil ettiği mucize bir destandır. Türk milletinin kendi milli hususiyetleri ile zenginleştirilen aile modelinde insanlığın huzurlu yaşayışı için baş aktörü annedir. Anne batı toplumlarının inanç kültür ve medeniyet dünyalarında çok farklı bir misyona tabi tutulmuştur. Ferdiyetçi ben merkezli hayat tarzı belirli bir yaştan sonra evladı sokak ve benzeri şartlarda kendi seyrine bırakmak şeklinde ortaya çıkmıştır. Sokağa bırakılan evlatların senenin bir gününde annelerini hatırlama gününün adı anneler günüdür.Türk milleti ve ait olduğu İslam dünyasında anne her gün baş tacı her derde ilaç olarak ayaklarının altında cennet aranan, sevgi, saygı, hürmet ve muhabbetin en büyük cazibe merkezidir.
Evlatlarını genç yaşta sokak benzeri şartlara terk eden ebeveynleri bekleyen ileriki yaşlarda huzurevleridir. İşte huzur evlerinde evlatlardan yoksun hayat sürenlerin hatırlandığı gün anneler günüdür. Bizim ataerkil alile modelimizde önce anne baba rolü, daha sonra dede babaanne ve anneanne görevi ile ayakta kalma huzurlu olma ve aynı zamanda şahsiyet mektebidir. Orada inanç kültür ve her türlü milli manevi değer yaşanır edep, adap ve ahlak öğretilir. Hayatın acımasız yüzü orada hissettirilir. Azgın kültürel asimilasyona çözülmeye dayatmalara aile kalesinde anne baba ve aile bireyleri ile direndik. Kutsal ve milli direnişi teslim alınamayan son kalede yapmaya sonsuza kadar Müslüman Türk kalmaya devam edeceğiz. Bu şanlı asil direnişin kahramanı annelerimizi saygı sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. :".....Onlar(anneni-babanı) azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle, şefkate tevazu(alçakgönüllülük), ile onlara kol kanat ger!"İsra: 23-24 Geçim kavgası için yurt dışında bulunan ailem ve anneme yazdığım mektupların adresinde yıllar sonra hüzünle sevgili annemin izlerini sürdüm. Annemin hayatta olmadığı ilk anneler gününde rahmetli annelerimizin ruhlarına Fatihalar gönderiyoruz.