Sadece demokrasi değil hukuk da araç

Anayasa Mahkemesi'nin Can Dündar ve Erdem Gül'le ilgili kararından sonra AKP sözcülerinin yaptıkları açıklamalar, nasıl bir Anayasa düşünüldüğünün, başkanlık sistemiyle neyin kastedildiğinin anlaşılmasını son derece kolaylaştırıyor. Bir defa daha ibretle görüyoruz ki, AKP için hukuk da, yargı da, demokrasi de kendi menfaatlerine ulaşmakta bir araçtır.Zaten yola çıkarken demokrasinin bir amaç değil, araç olduğunu söylemişlerdi. Şimdi de bunu uygulamalarıyla ortaya koyuyorlar. Eğer işlerini kolaylaştırıyor ve yol veriyorsa, bu kurumlar önemli ve değerlidir, aksi halde ya değiştirilmeli, ya yok edilmelidir. 

                         

 AKP'YE UYMUYORSA CİNAYETTİR

Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili iktidar mensuplarının yaptıkları açıklamalara bakın. Zannedersiniz ki, bu kararla birlikte hukuk yok edilmiş ve devlet yıkılmış. Oysa gerekçeli karar son derece açık ve herkesin anlayabileceği kadar net. Gazetecilik faaliyetine vurgu yapılıyor ve haberden 6 ay sonra tutuklama yapılmış olmasına dikkat çekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı bu durum karşısında Anayasanın 104'ncü maddesini hatırladı. Daha önce, fiili durum oluşturduğunu söyleyerek Anayasaya uymadığını bizzat itiraf ederken, bu maddeyi biz hatırlatmıştık ve karşılığı hakkımızda yeni davalar açılması olmuştu. Ülkede adaleti sağlamak ve korumakla görevli olan Adalet Bakanının değerlendirmesi daha da çarpıcı: Hukuk cinayeti işlendiğini söylüyor. AKP'nin çıkarlarına, itirazlarına, beklentilerine cevap vermemenin gelip dayandığı yer hukuk cinayeti oldu.Bütün kurumlar ve değerler gibi, hukukun da önemli ve anlamlı olabilmesi için AKP'ye hizmet etmesi şarttır! Aksi halde, cinayet işlenmiş olur. 

 

BÖYLE BİR DÖNEM YAŞANMADI

Çok sıkıntılı ve tarihe damga vuran bir dönemden geçiyoruz. Ayakta kalan hiçbir kurum kalmadığı gibi, bütün değerlerin içi boşaltıldı. Bunun kaçınılmaz sonucunda, tek ve değişmez ölçü iktidar yanaşmalığı, iktidarın özel hesapları oldu. Menfaat ve para için ahlakın, edebin, vicdanın, bütün milli ve manevi değerlerin bu kadar ayaklar altına alındığı bir dönem ne yaşandı, nede yaşanacaktır. AKP ile ne hayat anlayışı, ne siyasi duruşu, ne yaşam tarzı, ne milli ve manevi değerlere bakış açısı asla aynı olmamış ve olmayacak insanlar, küçük menfaatler uğruna sanki 40 yıllık AKP'liymiş gibi ahkamkesiyor ve savunma yapıyorlar. Her alanda olduğundan emin olduğum, ama mesleğim gereği daha yakından tanıdığım basın piyasasında olan bu ikiyüzlü karaktersizleri isim isim sayabilirim. Bunların AKP öncsesinde savundukları ile şu anda söyledikleri arasında yüzseksen derece fark vardır. AKP'den sonra da bugün söylediklerini inkar edip, hatta suçlama ve karalama yarışına gireceklerdir. 

 

28 ŞUBAT HAFİF KALIR

Bu düzene uymayan, bu gidişi onaylamayan, bu karaktersizliğe düşmeyenler elbette vardır. Ancak bu dik ve onurlu duruşun bir bedeli oluyor. Bu bedelin ne olduğunu bırakın dışarıda kalanları, AKP'nin içinde olduğu halde, biraz doğruyu söyleyenlerin başına gelenlerden görüyoruz.Bülent Arınç bile, "o zat" durumuna düşürüldü. Sayın Abdullah Gül'ün saygıdeğer eşleri, "Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik" demişti. Şimdi çok daha ileri gidiyorlar ve çok daha ağır şeyler yaşanıyor. AKP düzenine uymayan herkes için eşine rastlanmamış bir zulüm uygulanmaktadır ve neredeyse hayat hakkı dahi tanınmamaktadır. Yaşı ve aklı eren herkes, ne ihtilal dönemlerinde, ne 28 Şubat sürecinde medya üzerindeki baskı, demokrasinin askıya alınması, hukukun hiçe sayılması ve kendilerinden olmayana tahammülsüzlüğün, asla bu dereceye ulaşmadığını biliyor ve söylüyor.Bütün dünya bir defa daha şahit oldu ki, bu zihniyetin kullandığı bütün malzemeler, savundukları bütün değerler sadece kendileriyle sınırlıdır. İslam da, ahlak da, dürüstlük de kendilerine hizmet ediyorsa önemli ve değerlidir. Aksi halde "başörtülü bacım" bir anda her türlü hakaret ve zulme mubah hale gelebiliyor. 

 

BEDELİ BİRLİKTE ÖDÜYORUZ

Bu gidişin sonunun nasıl geleceği artık belli olmuştur. Ülkede her şey büyük ve hızlı bir çöküş halindedir. Bu duruma göz göre göre gelindi. Devleti ele geçirdiler, yetmedi. Yargıyı arka bahçeye dönüştürdüler, kesmedi. Üniversiteleri, sivil toplum örgütlerini, spor federasyonlarını AKP örgütlerine dönüştürdüler, eksik kaldı. Medyayı kurulan haram havuzlarında toplanan paralarla satın aldılar, olmadı. Hukukun işlemesini, meclisin iradesini, milletin demokratik tepkilerini ayak bağı olarak görüyorlar. Ne akıl, ne vicdan, ne iman, bugün yaşananları, bugün millete reva görünenleri izah etmeye yetmiyor.

 

 

Nitekim, bu düzenin,bu çürümüşlüğün bedelini, hep birlikte ödüyoruz. Ülkemiz bugün terör girdabında kıvranan, hukuk ve demokrasinin duruma göre vaziyet aldığı, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesine dönüştü. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak hainler, katiller, bölücüler, hırsızlar hayal edemeyecekleri imkanlar buldu ve çok ileri gittiler. Çürüme hızlandı, değereler yok oldu ve bugün artık herkes tedirgin, herkes endişeli ve diken üzerinde. Oluk olur kan akıyor, ocaklar sönüyor ve güzel vatanımız bölünme ne acıdır ki, noktasına geldi. Ne olursa olsun, bu durumu kabullenmek ve susmak bütün bu yanlışlara, bütün bu kayıplara ortak olmaktır. Sayın Devlet Bahçeli'nin defalarca tekrarladığı gibi Türk milleti bu hazin gidişe demokratik yollardan bir tepki koyup, gereğini yapmazsa, korkarım ki bedeli çok daha ağır olacaktır.