Sosyolojik olarak tarih bize çağımızda çok milliyetli devletlerin uzun ömürlü olmadıklarını söylüyor. 70 li yıllarda alevi Sünni çatışması ile iç savaş denemesi yapan emperyalizme Türk Milleti geçit vermemiş, 80 li yıllardan itibaren Türk - Kürt(güya) çatışması için her türlü oyunu deneyen emperyalizmin bu oyunu da tutmamıştır. Ülkemizde 8 milyonu Suriye li olmak üzere 13 milyona yakın sığınmacı vardır ve bu kadar büyük bir yabancı barındıran başka bir devlet yoktur. Emperyalizmin Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemesinin birinci nedeni, gelecek on
yıllarda Türkiye’de bir Kürdistan kurmak amacıyla, iç savaş çıkarmak için sığınmacılardan
istifade etmektir.
Emperyalizm, planlarını çok uzun vadede yapar, kararlı ve istikrarlı bir şekilde uygular.
Irak'ın parçalanma süreci 1991'de başlamıştır. Ve devam etmektedir. Suriye'nin parçalanma
süreci 2011'de başlamıştır, devam etmektedir. Bu süreçte Irak'ın kuzeyinde federe Kürdistan önce fiili sonra hukuki olarak kurulmuştur. Şimdi Suriye'nin kuzeyinde PKK'nın kontrolünde bir Kürdistanoluşturulmaktadır. Sırada önce İran, sonra Türkiye toprakları üzerinde Kürdistanların kurulması projeleri vardır. Türk topraklarında bir Kürdistan'ın
kurulması için Türkiye'nin bir gayrinizami harp ortamına sürüklenmesi gerekir. Diğer bir ifade ile; nasıl önce Irak’ta sonra Suriye’de iç savaşlar çıkarıldı ve sonra bu iki ülkenin
içinden Kürdistanlar çıkarıldı ise, Türkiye’de de aynı proje uygulanmaktadır. Ancak
Türkiye’nin sosyolojik yapısı Irak ve Suriye’den farklı olarak güçlü bir milli kimliğe sahip
olduğu için Türkiye’de Türk-Kürt iç savaşı çıkarmak mümkün değildir. Fakat Suriyeli sığınmacılar, önümüzdeki on yıllarda ülkemizde ateşlenecek bir gayrinizami harp Suriye’den, özellikle de Kuzey için çok önemli bir vasıta oluşturmaktadır. Bu vasıtayı hem Suriye hem Türkiye düşmanı birçok ülke ve yapının kolaylıkla kullanabileceği açıktır. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi,
onların kendilerini Türkiye’de kalıcı görmesi, sorunları artıracak ve keskinleştirecektir. Suriye’den 5.3 milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye taşınması
ilk aşamada onların boşalttıkları yerin PKK’nın eline geçmesini ve orada bir PKK’istan kurulmasını kolaylaştırmaktadır. PKK/YPG, işgal ettikleri alanlarda etnik temizlik
gerçekleştirmiştir. Ancak; Türkiye’ye gelenler sadece PKK/YPG’nin etnik temizlik ile işgal ettiği alanlardan sürdükleri değildir. PKK/YPG’nin işgal ettiği bölgenin çevre alanlarından da büyük göç gerçekleşmiştir. Böylece, PKK’istan’ın genişlemesinin önündeki etnik engel de kalkmıştır.
Özetle emperyalizmin Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını istemesinin ikinci nedeni, Suriye’nin kuzeyinde kurulması hedeflenen PKK’istan’ın önündeki Arap ve kısmen Türkmen etnik duvarını yıkmaktır. Bir yandan “Beşar Esad’ı devireceğim” diyerek, merkezi otoriteyi zayıflatıp PKK’ya yardımcı olunmakta, diğer yandan PKK’nın işgal ettiği bölgelerdeki ve çevre bölgelerdeki insanları Türkiye’ye alıp PKK’nın bu bölgeleri elinde
tutmasını kolaylaştırılmaktadır.
Türkiye’de İstanbul başta olmak üzere etkin bir Suriye mafyası oluşmaya başlamıştır.
Suriye mafyası ülkemize cesaret artırıcı ve uyanık tutan, kokain benzeri olduğu söylenen sentetik bir uyuşturucu sokmaktadır. Suriye iç savaşının bütün yıkıcılığını yaşayan, klinik depresyona sürüklenen insanlar bu şebekenin en büyük insan kaynağı olmaya aday.
Ayrıca ülkemizde eğitimsiz, umutsuz, köksüz kalan 600 binden fazla Suriyeli çocuk da bu şebekenin kullanabileceği kaynaklardan biri. Bu çocukların aidiyet duygusu yok. Aidiyet duygusunun olmaması, kaygı bozukluğunu, travmayı tetikliyor. Kendi aidiyet duygusu
olmayan kişiler yaşadığı travmayı başkasına yaşatarak aşmayı deniyor. Bu ruh hali şiddet için en uygun ortam. Özetle, Suriyeli gençlik mafya ve terör örgütlerini besleyecek büyük bir kaynak oluşturuyor.
Kendi aralarında Arapçanın değişik lehçelerini konuşan ve polisin teknik istihbaratından büyük ölçüde kaçabilecek olan bu Arap mafyası, Türkiye’yi Orta Doğu ile Avrupa arasında transit haline getirecektir. Polisin giremediği mafya ve gizli örgütlere ev sahipliği yapan
büyük gettolar büyük şehirlerimizde oluşmaya başlamıştır. Bu değişkenlerin hepsi, büyük uyuşturucu pazarı için bütün şartları bir araya getirmektedir.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalması durumunda Türk-İslam kültürü büyük bir aşınma ile karşı karşıya kalacaktır. Zaman içinde Hanefi-Maturidi çizginin yerini, deformist selefçi çizgi
almaya başlayacaktır. Nitekim son yıllarda bu konuda olumsuz gelişmeler görülmektedir. İlahiyat fakültelerine bile Suriyeli ilahiyatçılar aracılığı ile deformist selefçi çizgi sızmaya başlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı bin civarında Suriyeliyi “İslam alimi ve ilahiyatçı” diyerek istihdam etmek için harekete geçmiştir.
Afgan göçmenlerin Pakistan’da din
anlayışını değiştirmesi ve radikalleştirerek sertleştirmesi sürecinin bir benzeri Türkiye’de yaşanacaktır.
Ensar-muhacir edebiyatı yapanlar, fuhuşun Suriyeliler ile birlikte nasıl yayıldığını gözden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu, Suriyelilerin bir ahlaki sorunu değildir. Açlığı aşmak için satacak bir şeyi kalmayanların vücutlarını satmalarıdır. Fuhuşun olduğu yerde kaçınılmaz
olarak mafya devreye girmekte ve organize suç oluşmaktadır. İstanbul’un en lüks
semtlerinde caddelerin kenarları Suriyeli fahişeler ile dolmuştur. Suriyelilerin yoğun
olduğu illerde erkek çocuklarının fuhuşa gitmeleri 14 yaşına kadar düşmüştür. Cinsel hastalıklar korkutucu ölçüde artmıştır.
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalmaları durumunda özellikle, Arap ülkelerinin
istihbarat servisleri için kolay devşirilebilecek sınırsız bir insan kaynağı ortaya çıkacaktır.
Suriyeli sığınmacıların büyük bir bölümü alt gelir gruplarına mensuptur. Türkiye’ye karşı
herhangi bir sadakat bağı ile bağlı değildir. Arapça bilmekte, Türkiye’de yaşamaktadırlar.
Bu tür insanların yabancı servisler tarafından devşirilmesi kolaydır. Arap servislerinin
Türkiye’de eleman devşirmeye başladığı haberleri gelmeye başlamıştır. “Arap servisleri eleman devşirse ne olur?” şeklindeki bir soru hiç akıllıca olmaz. Suudi servisinin daha yakın zamanda İstanbul’da tanınmış bir gazeteciyi katletme cesaretini gösterdiği düşünülürse Arap servislerinin ne kadar cüretkar olduğu anlaşılacaktır.
Doğum hastaneleri sığınmacı doğum hanesine dönüşmüş durumdadır.
Tedavi Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerce ücretsiz yapılmaktadır. Aşıları ve rutin takipleri de sağlık ocakları tarafından ücretsiz yapılmaktadır. Türk vatandaşları muayene olduğu zaman katkı payı ödemekte, ilaca para vermekte veya emekli maaşından otomatik
kesilmektedir. Türk vatandaşları için her aşamada ücret alınırken sığınmacılara her
şey bedavadır. En pahalı aletler kalp pili vs. ve bypass, karaciğer ve böbrek nakli, ilik
nakli, diyaliz gibi pahalı operasyonlar tamamen ücretsiz olarak kamu hastanelerinde yapılmaktadır.
Suriyeliler için harcanan para 80 milyar doları bulmuştur. Ekonomik olarak Türkiye nin ayağındaki prangadır. Türkiye bu yük ve ayağındaki pranga ile ekonomik kalkınmayı başaramaz. Türk vatandaşı aldığı sağlık hizmeti ve ilaç için katılım payı öderken Suriyeliler hiç bir ücret ödememekte, bizim vatandaşımız onların sağlık masraflarını da ödemektedir.
Soros Türkiye ye geldiğinde Suriyeliler in geri dönmesini istemediğini, Türkiye’de kalmalarını söylemiştir. Suriyeliler in Türkiye de kalmalarını Soros, ABD, AB, İsrail ve PKK istiyor. Çünkü dönmeleri PKK istan ın yaşamasını engeller. Maalesef Suriyelilerin gündeme gelmesini iktidar istememekte, fakat muhalefet adeta soros ve sorosçular gibi gündemlerine almamakta, adeta unutturmak ve bilerek veya bilmeyerek (!) Soros a hizmet etmektedirler. HDP ye oy verenlerin %70 i, diğer partilerde %95 e varan oranlarda olmak üzere Türk Milleti nin %90 nına yakını Suriyeliler in vatanlarına dönmesini istemektedir. Bunu bilen muhalefet bu konuyu ısrarla gündeme getirmemekte direnmektedir. İkinci hayati tehdit Suriyeliler in geri dönmemeleridir (üç hayati tehdit başlıklı yazının bu bölümü olduğu için ikinci tehdit olarak yazılmıştır). Halbuki Suriyeliler in vatanlarına dönmesi emperyalizmin oyunlarının bozulmasıdır.
Dr. Semih Uşaklıoğlu