Ahmet Davutoğlu, Azerbaycan’a gitmeden yaptığı açıklamaya göre, IŞİD’ten kaçıyoruz bahanesi ile kapımıza dayanan Suriyeli Kürtlere Türkiye’ye geçiş izni vermeden Suriye sınırları içinde yardım edecektik. Kameralar karşısında sırıtarak kararlılık(!) sergileyen Davutoğlu’nun dedikleri tabii ki(!) olmadı. Sabah kalkıp baktığımızda hem içerden hem de dışarıdan düzenlenen provokasyonlarla sınırımız önce kadın, çocuk ve ihtiyarlara daha sonra da tümüyle geçişlere açıldı.
Sıcak gelişmeleri haber sütunlarına bırakıp büyük tezgahın Ankara’daki perde arkası bilgilerine bakalım..
Tampon bölge hazırlıkları ile ilgili çalışmalarla birlikte güvenlik birimleri PKK’nın Suriye’deki kolu YPG ile sınırımıza yönelik yeni bir taarruzun(göç dalgası) olacağına ilişkin raporları Hükümetin önüne koymuştu. “Tampon bölgeler PKK ve YPG’yi rahatsız eder” denilip gerekçeler ve alınması gereken tedbirler tek tek sıralanmıştı.
Beklenilen oldu..
Klasik numara ile çoğunluğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan oluştuğu gibi görünen 4 bin kişi sınırımıza dayandırıldı. Güvenlik güçleri anında alarma geçti, Hükümete, “Aralarında gizli PKK militanları var. Geçişe izin vermeyelim. Türkiye’den içeri girerlerse provokatif eylemler düzenlenecek. Bunun arkası daha büyük dalgalar halinde gelecek...” dendi.
Ne oldu?..
AKP iktidarı akşam verdiği kararın arkasında 24 saat bile duramadı. Sınır güvenliğini sağlamak için canları pahasına görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri taşlatıldı. Türkiye yine yol geçen hanı oldu.
Suriye sınırının tamamen açıldığı dakikalarda Ankara’da güvenlik koridorlarında saç baş yolunuyordu. Gelen bilgilere ve haber kanallarından canlı canlı yayınlanan görüntülere kimse inanmak istemiyordu. Sıcak gelişmelerin yaşandığı anlarda görüşlerine başvurduğum üst düzey bir güvenlik yetkilisi aynen şunları söylüyordu:
“Bundan sonra gelen dalgaları önlemek mümkün olmayacak. Gelen erkeklerin içindekilerin birçoğu PKK’lı terörist. Sınırımıza dayananlara defalarca Kobani’ye dönmeleri için uyarılarda bulunduk. Çünkü Kobani içinde tesis edilmiş güvenli bölgeler var. Oraya gidin dedik, gitmediler. Amaçları belliydi. Bunları YPG gönderiyor. Nedeni belli. Tampon bölgelerden çok rahatsız oldular. Tampon bölgeyle YPG biter. Büyük oyun oynanıyor..”
IŞİD’in Suriye’deki Kürt köylerine düzenlediği saldırılar ile ilgili de Ankara’da güvenlik koridorlarında derin şüphe hakimdi. Konuştuğum kaynaklar iddia edilen çatışmaların boyutları hakkında şüpheliydi; “Elimize bir türlü resmi ölü sayısı gelmiyor” deniyordu.
Bir başka kaynak da, “Mevcut kamplarımızda zaten yer yok. Bunları nereye alıp koyacağız. Halihazırdakilerin güvenlik sorunlarıyla zaten baş edemiyoruz. Yeni gelenleri nerede barındıracağız. Daha önce gelenlerin çoğu Arap’tı. Bu gelenler Kürt ve PYD unsurları. Bunların arkası kesilmeyecek, girdikleri yerde kurtarılmış bölgeler oluşturacaklar” diye dövünüyordu.
İki noktaya daha dikkat çekelim. Siz haber kanallarından “insanlık dramı tiyatrosu” seyrederken peş peşe iki önemli açıklama geldi. İlki Kandil’deki ininde Murat Karayılan’dan;
“Tampon demek Kürdistan’ın işgali demektir. Türk Ordusu’nun kalkıp da ’tampon kuruyorum’diye Rojava Kürdistanı’nı işgal etmeye kalkışması tüm Kürt halkına karşı yeni bir savaş başlatma anlamına gelir. Suriye’nin kuzeyinde hükümetin oluşturmak istediği tampon bölgesi yeni bir direnişe yol açacaktır. O vakit zaten çözüm süreci diye bir şey kalmaz.”
İkincisi, sivil uzantısı HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan;
“Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle gençler gidip Kobani’de IŞİD barbarlığına karşı direnebilmelidir. Açıkça bu çağrıyı yapıyorum. Bu aynı zamanda bir insanlık borcudur.”
Aslına bakarsanız bu olanlar beni hiç şaşırtmadı. AKP iktidarı her zaman olduğu gibi -içteki tüm direnç noktalarına rağmen- ABD ve müttefiki PKK’ya karşı iki büklüm oldu. Tehditlere yine pes etti.
Bu yazıya geçmeden önce Ankara’nın tampon bölgeler çalışmasıyla ilgili elimde yeni bilgiler vardı. Şöyle ki;
Aktif biçimde rol alması planlanan Türk Silahlı Kuvvetlerine tampon bölgelere yapılacak müdahalelere anında karşılık verecek, tehditleri önceden bertaraf edecek biçimde birlik bulundurulması tavsiye ediliyordu. Tampon bölgelerin bir hayati önemi daha vardı;
Türkmenlerin barındırılması ve hayat güvenliklerinin sağlanması.
Ama!.. Gelişmeler öyle gösteriyor ki; tampon bölgeyi Polatlı’ya kurmak zorunda kalacağız!..