Rubil GÖKDEMİR
"Nerede o eski bayramlar" sorusuyla çocuk hayallerimizde kalan hatıralardan bahsetmeyeceğim. Sadece Bayramlar vesile sayılarak kırgınlıkların giderildiği, dostlukların tazelendiği, hatırlanması gereken kıymet hükümlerimizin hayata geçtiği o güzel anlardan ve unuttuğumuz insani bir sıfattan bahsedeceğim, tüm sevgisizlik ve hoyratlıklara inat...
Güzel Türkçe'mizde çok güzel bir sıfat veya deyim vardır : " Hakikatli insan olmak"... Ne güzel, ne derin anlamlar dolu bir sıfattır. Vefalı olmayı, sevgi ve saygı göstermeyi, dostluğu, arkadaşlığı,hatır gözetmeyi, irfanı,fedakarlığı ve adamlığı, hepsini birden ifade eder. Hakiki olmayı, rol yapmamayı ve bir medeniyetin insani rol modeli olmayı ifade eder.
Bilmiyorum başka hiç bir dilde bu kadar anlam yüklü bir deyime veya sıfata rastlayabilmek mümkün müdür ?
Evet o eski bayramlarda hepimiz "hakikatlı insanlar" olurduk. Haklı veya haksız birine kırıldık, gönül koydu isek, bayramın gelmesini fırsat sayardık; barışmak, gönül almak, ahde vefayı göstermek ve helalleşmek için.
İhmal ettiğimiz insani vazifelerimizin mahcubiyetini duymadan, bayramları yeni bir başlangıç sayardık, insani dokunuşlarımızı göstermek üzere. Bayram namazlarından arınmış olarak çıkmanın huzuruyla, hakikatli insanlar olarak önce geçmişlerimizi hayır ve dualarla yad etmek üzere mezarlıklara koşar, bu dünyanın geçiciliğini ruhlarımızda derinlemesine idrak ederek, yaşayanlara dair insani vazifelerimizi hatırlar, yerine getirirdik.
Müslüman Türk kimliğimizi inşa eden bu hasletleri ve bilhassa "hakikatli insan olmanın" ehemmiyetini göz önünde bulundurduktan sonra, içinde yaşadığımız bu dönemde büyük büyük "dava" lafları ve gerekçesiyle yola çıktığını iddia eden insanların biri birlerine söyledikleri sözleri ve hakaretleri duydukça, nerede o eski bayramlar, nerede o hakikatli insanlar sorusunu sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz...
Bizlerin fert veya millet olarak kocaman "dava" laflarından önce "hakikatli insan" olma gayretlerine ihtiyacımız var. İnsan sevgisi, vefa duygusu, irfanı sahibi olmadan kimse dava iddiasıyla ortalarda dolaşmasın. Kimse şeytani hırslarını, insani zaaflarını nefis muhasebesi ile terbiye etmek yolu varken, kutsal kavramları hoyratça kamuflaj malzemesi olarak kullanmasın.
Ne de çok seviyormuşuz sahip olduğumuz statülerimizi, ne kadar vaz geçilmez ihtiraslarımız varmış meğerse. Bu hırslarımız için, dava arkadaşı dediğimiz en yakınlarımızı bile ne kadar kolay harcayabilirmişiz meğerse? İsmini hatırlamadığım bir filozofun sözü geldi şimdi aklıma; "dünyanın en büyük davası bile bir masumun,bir çocuğun bir damla göz yaşına değer mi" acaba ?
İnsanı sevmeyi beceremeden, dava arkadaşının kişilik haklarını gözetmeden, kimsenin millet sevgisi de olamaz, kutsiyet izafe ettiğimiz hiç bir davayı da temsil iddiası ile ortalara çıkamayız.
Bizi biz yapan değerlerimizden olan bayramlar vesilesiyle, hepimiz bir nefis murakebesi ve muhasebesi yaparak, bizim medeniyetimizin insan modelini teşkil eden "hakikatli insan" olma yolunda mesafeler alırız İnşaallah. İnşaallah bu insan modeli bizi biraz daha sukunet sahibi yapar, sevgimizi artırır,düşünmemize vesile olur.
Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder, bayramımızın millet olarak; kardeşlik, dostluk, dayanışma duygularımızı artırmaya ve insanlık için hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.
Dua ve selamlarımla.