Suçu İslâm’da arayan gazeteciler!


Güzel de bunun aksini kim söylüyor?

Elbette CIA’nın El Kaide veya IŞİD diye bir marka üretebilmesi için İslâm dünyasında amaca en uygun insan tipini bulması ve onları kullanması gerekirdi. ABD, bütün bunları niçin yaptığını gizlemiyor ki...

Siyasi veya toplumsal olaylardaki büyük değişimleri tek bir sebebe bağlamak mümkün değildir. Fakat dönüşüm, terör gibi istihbarat servislerinin siyaset aracı olarak kullandığı bir yöntemle sağlanmak isteniyorsa, bunları hiç görmeyip, suçu sadece

İslâm dünyasının üzerine yıkmak ne demektir? Bir gazeteci bunu niçin yapar?
***
Dünyaya yeni bir düzen vermek isteyen ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman’a göre “İslâm dünyasında reform, ABD’nin 21. yüzyıldaki en önemli stratejik girişimidir ve Türkiye’nin başarısı da bunda büyük rol oynayabilir.”

Yeterince açık değil mi? İslam dünyasında büyük bir reform yapmak istiyorlar ve Türkiye’yi de İslâm ülkelerini avlamak için avcı kekliği olarak kullanıyorlar! Öyle ki Ali Bulaç, bu kullanmanın nasıl olduğunu, bütün ayrıntıları ile açıkladı:

AKP henüz kurulmadan, Abdürrahim Karslı’nın evinde Amerikalılarla bir toplantı yapılıyor. Toplantının konusu yeni kurulacak parti... Amerikalılar, yeni partiyi desteklemek için üç şart getiriyorlar:

“1- İsrail’in güvenliğini artıracaksınız. Önündeki engelleri kaldıracaksınız.

2- Sınırların yeniden düzenlenmesi anlamına gelen Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirip uygulayacaksınız.

3- İslâm’ın yeniden yorumlanmasında (ılımlı İslâm algısında) bize yardımcı olacaksınız.”

***
AKP iktidarı bu sözleri harfiyen yerine getirmiştir. Suriye’ye karşı girişilen muhalifleri destekleyerek, sonuçta IŞİD’in ebeliğini yapmıştır. IŞİD’in görevi ise insan kasaplığı yaparak, ABD’nin İslâm’ı dönüştürme stratejisine bahane üretmektir. IŞİD’in

İsrail ile hiçbir sorunu yoktur! Bütün sorunu Müslümanlar iledir ve İsrail’in önündeki engelleri kaldırmaktadır.

Peki IŞİD’in Suriye’de bulduğu zemin nasıl bir zemindir. Bunu, Suriye dönüşü, 25 Ağustos 2011 tarihinde, Suriye’deki Türk kaynaklardan edindiğim bilgilerle şöyle ifade etmiştim:

“Hama, kökleri Emevi-Abbasi dönemine kadar dayanan geleneksel bir yapı üzerinde yaşamaya devam eden bir şehir. Üç önemli aşiret var ve bunlar Selefi yorumlar da dâhil İslâm’ın radikal görüşlerini benimsiyor. Suudi Arabistan’da yaşayan ve

Hama’ya gidip gelen çok sayıda insan var. Ayrıca, Lübnan’daki Hariri ailesinin, Suriye’deki iç kargaşayı desteklediğine dair bilgiler var.

Hama’daki olayların başını çeken ordudan atılma bir general. Adı Arur.  Suudi Arabistan’dan yayın yapan bir televizyon kanalı üzerinden Hamalıları kışkırtıyor. Televizyondan ‘15 gün Allahüekber diye bağırırsanız, yer yarılacak, bütün Aleviler içine girecek’ diyebilen bir kişi ve Hama’da bağnazlık yoğun olduğu için adamın dediğini yapıyorlar!

Ayaklanmaya katılanlar ise Katar’da bir haftalık eğitimden sonra Sırbistan’da ve ABD’de kısa eğitimlerden geçirilmiş Suriye vatandaşları... Çoğunluğu Müslüman Kardeşler Örgütü’nün kontrolünde... Ülkenin dört bir tarafında eylemler yapıyor, kan döküyorlar. ABD, Suudi Arabistan, Lübnan’daki Hariri ailesi ve Katar’ın birlikte tezgâhladığı bir ayaklandırma girişimi bu.”

***
IŞİD işte bu zeminden doğdu. Terörün sorumluluğunu tek başına İslam dünyasının üzerine atarken, ABD, İngiltere ve İsrail’in rolünden hiç bahsetmemek, “terör operasyonlarına hizmet etmek” anlamına gelmiyor mu?