“Çözüm süreci” devam etmektedir.
Bitlis’te kaçırılan geçici köy korucusu Nihat Çaprak, Geçitbaşı Köyü sınırları içerisinde, elektrik direğine bağlanarak, baş ve vücuduna ateş edilmek suretiyle şehit edilir.
“Çözüm süreci” devam ettiğinden yetkililer ihtiyatlı konuşur, olana bitene düşük yoğunlukta tepki verirler.
Okullar yakılır, birçok ilde Atatürk büstleri sökülüp sokaklarda sürüklenir, şantiyelerde araçlar ateşe verilir ve yolları kesilir. Yüksekova’da caddede sivil ve silahsız olarak bulunan üç Mehmetçik arkalarından yaklaşan PKK’lı teröristler tarafından şehit edilir.
“Çözüm süreci” var ya yaşananlar yaşanmamış kabul edilir!
PKK tarafından dağa kaldırılan çocukları için anneler BDP’li belediyelerin önüne gelir ve itilir kakılırlar. Teröristler Diyarbakır-Bingöl kara yolunu haftalar boyu ulaşıma kapatır!
‘Çözüm süreci’ devam ettiğinden zamanın Diyarbakır Valisi yaşananların ‘Diyarbakır’a yakışmadığı’nı ancak söyleyebilir.
PKK, mezarlıkları ‘terörist şehitliğine’ çevirmiş, Mehmetçiğe ilk kurşunu sıkan katil teröristin heykeli mezarlık girişine dikilmiştir.
Zamanın İçişleri Bakanı Efkan Ala, terörist heykelinin dikilmesine tepki gösterenler için “Fiberglas maddeyle yapılmış basit bir heykel. Vaveyla koparanlar bu işten beslenenler” der.
Eli silahlı, üniformalı YDG-H adlı sözde kolluk güçleriyle PKK devlete meydan okumaktadır. Mahallelere hendekler kazılmakta ve devletin güvenlik güçleri buralara sokulmamaktadır.
“Çözüm süreci” sürmekteyken HDP’nin organizatörlüğü ve yönlendirmesiyle 6/7 Ekim olayları gerçekleştirilmiştir. Elliye aşkın insan bu olaylar sırasında hayatlarını kaybeder.
“Çözüm süreci” sürmektedir.
KCK Eş başkanlığı, 6/7 Ekim olaylarında sokakları kan gölüne çeviren teröristlerle ilgili tahkikatlar için şu açıklamayı yapar: “AKP, ayaklanmadan sonra halkımızın iradesini kırmak için tutuklama siyasetine yönelmiştir. Halkımız buna sessiz kalmayacak, direniş geliştirecektir.”
AKP iktidarı hâlâ ‘olana bitene gözlerimi kaparım çözüm süreci diye sayıklarım’ modundadır.
Seçim sürecinde HDP’nin barajı aşabilmesi için KCK kontrollü provokasyonlar yapılır. Diyarbakır’da HDP mitinginin kalbine canlı bombanın yerleştirilmesi sağlanır. HDP kırsalda silahların gölgesine, batıda ise mağduriyet moduna sığınarak barajı aşar.
11 Temmuz’da KCK ateşkesi bitirdiğini açıklayan bildiriyi yayınlar. 15 Temmuz’da KCK’lı Bese Hozat, Özgür Gündem’de, yeni süreci ‘devrimci halk savaşı süreci’ olarak ilan eder. 19 Temmuz’da, KCK’lı Cemil Bayık halka silahlanma çağrısı yapar.
20 Temmuz’da Suruç saldırısı gerçekleştirilir. 6/7 Ekim kalkışması da Kobani bahane edilerek kitlelerin provoke edilmesiyle gerçekleştirilmişti. Benzer bir provokasyon Suruç’ta sahnelenir. Bu defa zayiat çok fazladır. Türkiye’nin sınırlarının dışında olan ve yıkıntıya dönüşmüş bulunan Kobani’ye oyuncak götürmek, park ve bahçe düzenlemeleri yapmak için Suruç’a giden kitlenin ortasında canlı bomba nasıl olduysa kendisini patlatmıştır!
Bu arada Türkiye, nihayet kendisini güneyden kuşatan Kanton koridoruna ve sınırına dayanan DAEŞ canilerine karşı askeri hazırlıklarını tamamlar. ABD ile İncirlik’in kullanımını da içeren anlaşma sağlanır. Harekete geçmek an meselesidir. Terör odakları Türkiye’ye karşı eş zamanlı olarak harekete geçerler. KCK/DAEŞ/DHKP-C hep birlikte hem sınırın diğer yanından hem de içeriden eyleme başlarlar.
Sonuçta PKK, Ceylanpınar’da iki polisi uyurken ensesinden vurarak uykuda şehit eder. Bunu ‘Suruç’a misilleme’ olarak yaptığını PKK açıklar. Diyarbakır’da bir başka kahpe pusuda bir polis öldürülür. DAEŞ sınırdan ateş açar bir askeri şehit eder. TSK harekete geçer. PKK’nın oyun, AKP’nin çözüm olarak gördüğü süreç sona erer!
‘Sürecin altına gövdesini koyduğunu’ söyleyenler aniden gövdelerini çekerler. Böylece sürecin altında yalnızca Türkiye kalmış olur!